Egeden 14. Sayı - page 20-21

19
18
YAZ 2012
nirdir. Bu, çizgisel bakışın güzel bir
resmidir. Çizgisel olmayan yaklaşıma
göre ise bilmek olanaksızdır. Çünkü,
zaman tersinmezdir. İlki statik (dura-
ğan) bir doğaya, ikincisi ise dinamik
(devingen, zamana göre değişen ve
geri dönüşü olmayan) bir doğaya
bakmaktadır.
t
Bilimi yönteme ve insanlığın
kurtuluş ideolojisine indirgeyen çiz-
gisel paradigma bilim tarihi indirgen-
miş bir ansiklopedik içerik biçimde
sunar. Bu hem bilimsel bir çaba
değildir hem de çizgisellliğin ideolo-
jik yeniden üretimine hizmet eder. Bu
bakımdan, bilim tarihini, bilgi/bilim/
teknoloji evrimi kapsamında, top-
lumsal devinimin yukarıda sözü edi-
len tüm etmenleri içinde, karmaşık
yapısını mümkün olduğunca ihmal
etmeden ve toplumsal bilimlerle bir
etkileşim içinde ele almak gerekmek-
tedir. Burada, önerilen bir yöntem
değil sadece bir yaklaşımdır. Çizgisel
görüşün öne sürdüğü gibi mutlak
bir yönteme indirgenmeden, çizgisel
olmayan görüş(lerin) tartışmaya
açık, sorgulanabilen ve bilimin özgür
ışıltılarını yapılandıracak tartışmaşları
açmayı önermektedir. Bilim tarihine,
felsefi bir analizi de eklemeyi teklif
etmektedir.
t
Bilim tarihini farklı yönleriyle
ele alırken çizgisellik kabulünün sağ-
lamış olduğu gelişimleri de göz ardı
etmemek gerekmektedir. Bu çalışma-
nın bütünlüğünde, teknik ayrıntılara
çok girilmeden örneklerle yarattığı
sonuçlara, uygulamalara, avantaj-
lara, çizgisel olmayan araştırmalara
getirdiği katkılara ya da oluşturduğu
engellere yer verilecektir.
t
Bilimin felsefeden koparılma-
sı, aynı zamanda doğa bilimleriyle
toplumsal bilimler arasında bir uçu-
rumun oluşmasına neden olmuştur.
Bilim tarihi bundan bağımsız düşü-
nülemez. Çünkü bu süreçte, genelde
okullaşma süreçleri, özelde üniver-
sitelerin oluşması, yapılandırılması,
örgütlenmesi ve toplumsal ağın
içindeki yerlerinin perçinlenmesi,
yalıtılmış bir yan konu olarak kal-
mıştır. Tüm bunları çizgisel olmayan
ağın içine alarak yeniden incelemek
durumdayız.
t
Sanayi devrimiyle birlikte doğa
bilimleri ve beşeri bilimler giderek
birbirinden ayrılırken ilk kopuş
gerçekleşti. Bu kopuş, uzmanlaşma-
nın, öncelikle de doğa bilimlerinde
başlamasının ilk basamaklarıydı.
Modern dünyanın ortaya çıkmasına
denk gelen bir dönemdi. Modern
öncesi ve sonrası bilgi yapıları,
epistemolojik açıdan temelden farklı
yollara ayrıldı. Modern öncesi bilgi
konusunda uzman olanların bildikleri
şeyler, modern dünyada bizim disip-
lin olarak adlandırdığımız kutucuk-
ların hiçbirine uymazdı. Disiplinlerin
modern dünyada yerli yerine otur-
ması uzun süre almıştır. 1500’lerde
disiplinler yoktu, 1800’lerde kendini
hissetirirken son 100-150 yılda top-
lumsal devinimdeki yerlerini almıştır.
Doğa bilimlerindeki gelişmelerin,
yeni buluş ve icatların ürettiği bilgiler
artan bir hızla üretim alanlarında kul-
lanılmaya başlandı. Bu sürece uygun
insanların ya da uzmanların yetişme-
si için yeni okullaşma tasarımlarına
gidildi. Üniversiteler, bu paradigma
dönüşüme denk gelecek şekilde
kuruldu. Böylece, tekil konulardaki
derinlemesine bilgi birikimi yeni tip
uzmanlıkların oluşmasına neden
oldu. Modern dünya bilimde yeni bir
paradigma ilan etmiş oluyordu.
t
Paradigma çok açıklayıcı
bir kavram. Mesleki ve araştırma/
bilimsel etkinliklerini sürdüren bir
topluluğa, belirli bir süre için, model
problem ve çözümlerini sağlayan
“evrensel” olarak kabul görmüş
bilimsel başarılar, yöntemler, ölçütler
ve değerlerin ve görgülerin yer aldığı
bir yaşam biçimine denk gelir para-
digma kavramı. Belirli bir bağlamı
ve bu bağlama göre kurulmuş bir
kültür. Modern dünyada, derinleme-
sine bilginin elde edilmesi ve teorik
zenginliğin oluşması için uzman-
laşmanın önemini anlamak olasıdır.
Ancak, böylesine bir uzmanlaşma da
kendi statükosunu yarattı. Pozitivist
ideolojinin körüklediği doğa bilimle-
rine indirgenmişlik anlayışı belirleyici
oldu. Böylece insanlar, bilgiye nasıl
varılacağı konusunda uzmanlaşırken,
ne biliriz üzerinde derinleşirken, nasıl
bilirizi bir kenara itti. Bilim, doğa
bilimleri, felsefeyi ve epistemolojik
sorgulamayı gelenek dışı bıraktı. İn-
sanlar paradigmanın içinde oluşları-
nın farkındalığını kaybettiler. Şu söz-
ler ne kadar betimleyici: “Ol mahiler
ki derya içredirler, deryayı bilmezler.”
Bilim ve felsefe köprüsünün yıkıldığı
bu yeni paradigmada olağan bir
durum haline geldi bu deyiş.
t
Bilim tarihinin okyanusunda
bilişim konusundaki kavramsal
dönüşüme bir örnekle devam ede-
lim. Bilgisayarların insan yaşamına
girmesi, bilginin işlenmesine nicel bir
katkı yapmasına rağmen, epistemik
dönüşüm daha çok getirdiği nitel
değişimlere bağlıdır. Hüküm süren
anlayışta, özellikle gündelik yaşam
pratiklerinde bunların tartışılması
oldukça geridedir. Uzmanlaşmanın
modern dönemdeki biçimiyle şim-
diki biçimleri farklıdır. Zihnimizi bu
konuda yormak için çabamız çok az.
Gelenek böyle. Pragmatik sonuçlara
odaklanıldığı bir gelenek içindeyiz.
Bilişimin nicel getirileriyle kısıtlan-
mış durumdayız. Ancak, yeni uzman
tipi, çokdisiplinli yapılardan etki-
lenmeye başlamıştır artık. Elbette,
bir pragma hedefinde yapılanan bir
ekip çalışması, farklı disiplinlerden
oluşan araştırma ve çalışma grupları
iş görmektedir. Ancak, yine de bir
indirgenmişlik içermektedir. Farklı
disiplinlerinin bir araya gelmelerinde
nicel bir yarar-değer hedeflenmiştir
bu bağlamda. Nicele indirgenmiş
bir paradigma. Nicelik gerekli değil
mi? Tartışmasız evet. Fakat, yeterli
mi? Modern dünya ile başlayan nicel
belirleyicilik, nitel olanı da senteze
katmayı ihmal ederek çizgisel duru-
mundadır.
t
İçinde olduğumuz “derya”
hakkında araştırma yapmak duru-
mundayız. Çokdisiplinli çalışmaları
tasarlayıp yaşama geçirmek için yeni
bir geleneği, kendisinin farkında olan
bir paradigmayı tartışmalıyız. Niteli,
nicelden ayırmayan, nicel ile niteli
bir sentez olarak düşünebilmeliyiz.
Modern dünyanın analitik düşün-
me anlayışına sentetik düşünme,
sorgulama ve irdelemeyi de katmalı-
yız. Çokdisiplinli çalışma anlayışının
felsefesini kurmalıyız. Bundan böyle,
“her şeyin bir nedeni vardır” öner-
mesini, “her şeyin bir öyküsü vardır”
önermesine dönüştürebilmeliyiz.
Olgulara indirgenen ve tekil disiplini
yaratan süreçlere gerek tarihsel ge-
rekse bugünkü önemini göz önüne
alarak ve yadsımadan, bütünsel ve
karmaşık ilişkilerle tasarlanan ufuk-
ları da hayatımıza kazandırmalıyız.
Deyim yerindeyse, çizgisel olandan,
çizgisel olmayana doğru yolumuzu
çizebilmeliyiz.
t
Çizgisellik, çizgisel olmayanı bir
“görme biçimi”dir. Çünkü, toplum ve
doğa çizgisel olmayan bir devinime
(dinamik-zamana bağımlılık) sahiptir.
Çizgisel olmayanı, “çizgisel” olarak
yaşamak, bir bakış açısına işaret eder.
Çizgisellik, bir indirgenmişliktir. San-
ki, girintili çıkıntılı bir sahili yalnızca
bir çizgi ile görmeye ve/veya göster-
meye çalışmak gibi. Canlı ve cansız
doğa ve bu ilişkiden üretilen iletişim
ağları çizgisel olmayan bir devinim
içindedir. Bunu çizgisel olarak algıla-
mak ya da mekanik yasalara indirge-
yip anlam vermek bir bakış açısına
tekabül eder. “Her şeyin bir nedeni
vardır” önermesi çizgiselliği gösterir.
“Her şeyin bir öyküsü vardır” önerme-
si ise çizgisel olmayana işaret eder.
Bu çizgisel paradigmayı eleştiren ve
almaşık görüş ve değerlendirmelere
yer veren çabalardan birisi çokdi-
siplinlilik kavramının, tarihsel olarak
hem teknik hem de epistemolojik
açıdan çözümlenmesidir.
t
Neler yapılabilir? Çokdisiplinli
çalışmalar için bireylerin ve kurum-
ların birbirlerini tanıması bir ön ko-
şuldur. Çeşitli alanlarda uzmanlaşmış
birey veya gruplar paylaşabilecekleri
ve ortaklık kurabilecekleri ortamı/
ortamları tanımak durumundadırlar.
Tabii ki, bu durum öncelikle uygun
ve etkin organizasyonlarla mümkün-
dür. Birbirimizi tanıyacak toplantıla-
rın, panellerin ve kurum gezilerinin
düzenlenmesi gerekir. Bu çabalar,
teknik ve olanaklar açısından fiziksel
bir birliktelik için kaçınılmazdır.
Ancak, yukarıda da vurgulandığı gibi
çokdisiplinli çabalar yalnızca fiziksel
olanı değil zihinsel olanı da içermek-
tedir. Çokdisiplinli araştırmalar ve uy-
gulamalar yeni bir bakış açısı içinde
çözümlenemezse ve de değerlendiri-
lemezse bir gelenek olamaz. Sadece
fiziksel olana indirgenmiş olur. Yeni
bir paradigmaya yelken açılamaz
o zaman. İletişim ağları, fakülte
bölümleri arasında olabileceği gibi
fakülteler ve üniversiteler arasında
da çeşitli etkinliklere sahne olabilme-
lidir. Çokdisiplinli alanların genel ya
da özgül konularda sempozyum ve
konferanslar düzenlemesi de verimli
faaliyetler olacaktır.
t
Resmin bütünlüğünü sağla-
yacak olan zihniyet/zihniyetlerin
çözümlendiği tarihsel ve felsefi
tartışmalar olacaktır. Bir öneri olarak
üniversitelerde bir “Bilim Tarihi ve
Felsefesi Merkezi” kurulabilmesi-
ni gündeme getirebiliriz. Teknik
üretimlerin düşünsel etkinliklerle
desteklenmesi resmin bütününü
tamamlamış olacaktır. Böyle bir
merkezin tasarımı elbette tartışmaya
açıktır. Farklı görüşlerle, çeşitli öneri
ve fikirlerle devingen bir yapıda geli-
şecek bir oluşumu gelecek kuşaklara
taşımak mümkündür.
t
Çokdisiplinli pencereden
gözlemeye çalışan bir bakış açısının,
bilginin örgütlü olarak üretildiği
üniversite ve araştırma kurumlarına
ve de yaşamın tüm alanlarındaki
uygulamalara yeni ufuklar ve etkin
sonuçlar getirebilmesi dileğiyle…
1...,2-3,4-5,6-7,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19 22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,...80
Powered by FlippingBook