Egeden 14. Sayı - page 8-9

7
6
YAZ 2012
şünmeye başlamışken hocam İlhan
Vidinel Tıp Fakültesi Dekanı oldu.
İkinci dönemiydi. Bana “Ülkü gel sen,
benim yardımcım ol” dedi. Keyifli ke-
yifli, tez falan olmadan istediğim gibi
çalışmayı arzu ediyordum o dönem,
beni mazur görmesini istedim. Eski
hocaların tavrı başka... İlhan hoca çok
bastırdı. Ben bir ay kadar direndim.
Bir gün geldi “Ülkü, beni ele güne
muhtaç ettin” dedi. İnsana ancak ba-
bası söyleyebilir bu lafı, duyunca çok
üzüldüm. “Tamam” dedim. Ailem de
taraftar değildi idareci olmama. 1988
yılının Eylülünde eğitimden sorumlu
dekan yardımcısı olarak idarecili-
ğe bir başladım sonra arkası geldi.
Ondan sonra üç sene İlhan hocanın
yardımcısı oldum, iki sene ara verdim
Göğüs Hastalıklarına geçtim. Dekan
yardımcısı iken de Göğüs Hastalıkla-
rındaki servisimi bırakmamıştım. İki
sene ara verdikten sonra, o dönem
dekan olan Turhan Örnek hoca
dekanlığının son senesinde ısrar etti
dekan yardımcısı olmam konusunda,
bir sene dekan yardımcılığını yaptım.
1994 yılında dekan oldum, üç sene o
sürdü. Bu süreç içersinde öğrencilerle
hep çok yakından ilgilendim.
Öğrencileri de hep çok önemsediniz.
Evet, bahsettiğim dönemde de
bununla ilgili önemsediğim bir yaşam
parçası vardır. Dekan yardımcılığım
sırasında dekanımız ile birlikte her
perşembe günü bir sınıfı Mu-
hittin Erel Amfisine toplardık,
öğlen saat yarım ile bir buçuk
arasında. Oraya öğrencilerden
isteyenler gelirdi. Serbestti.
Ellerine sandviçlerini alır ya
da yemeklerini yemiş olarak
gelirlerdi. Sınıfın yarısı kadarı
gelirdi. Sınıfa ders veren ho-
caları da davet ederdik, bazen
üç-dört kişi bazen daha fazlası
katılırdı toplantılara. Orda
öğrencileri serbest bırakırdık,
“medikal ya da paramedikal,
eğitimle ilgili olan ya da sor-
mak istediğiniz her konuda
serbest kürsü” derdik. O bir
saatlik süreç içinde akıllarına
gelen her şeyi sorar, eğitimle
ilgili şikayetlerini dile ge-
tirirlerdi. Oradaki hocalara
da söz verirdik “öğrenciler
böyle bir görüş/şikayet dile getirdi
siz ne dersiniz” diye. Dört yıl dekan
yardımcılığım sürecinde devam eden
bu uygulamayı dekanlığımda da ara
vermeden devam ettirdim. Yedi yıl
boyunca sürdü ve öyle bir hal aldı
ki, doçentlik sınavı için EÜ dışından
gelen hocalara ev sahipliği yapan
hocalarımız farklı bir uygulama olarak
göstermek için onları bu toplantılara
getirirlerdi. Dışarıdan gelenler “Eyvah
ne zaman kavga çıkacak” diye bakar-
lardı. Öğrenciyi çok rahat bırakırdık,
öğrenci konuşur, istediğini sorar; öğ-
retim üyesi de ona cevap verir, biz de
bu iletişimi koordine ederdik. Hiçbir
sorun çıkmadı. Rahat konuşabilme,
taleplerde bulunabilme, cevapsız
kalan taleplerin biz yöneticiler ve
öğretim elemanlarınca öğrenilip
ele alınması… Bu, doğru olduğuna
inandığım, biraz zor ama çok yararlı
olan bir işlevdi.
Uzmanlık dalınız olan göğüs has-
talıkları ile ilgili de çalışmalarınız
sürüyordu bir taraftan değil mi?
1997’de dekanlık sürem bitti,
kliniğe döndüm. Üç yıl tekrar öğretim
üyeliği yaptım. Çok çeşitli ulusla-
rarası kongreler, ulusal dernekleri
kuruculukları, temsilcilikleri görev-
lerinde bulundum… 1986 yılında
Amsterdam’da yapılan bir Avrupa
Göğüs Hastalıkları Kongresine
gittiğim zaman Türkiye’den katılmış
tek göğüs hekimiydim. Mısır’dan,
İran’dan, Irak’tan çok sayıda hekimin
katıldığını gördüm. Üzüldüm ve daha
aktif olarak orada bulunabileceğimizi
düşündüm. Avrupa Solunum Derneği
ile ilişkilerimizi geliştirmeye çalıştım.
Avrupa’da bazı değişiklikler oldu o
dönem, farklı dernekler birleşti Eu-
ropean Respiratory Society kuruldu,
ben de her kongrelerine katılmaya
çalıştım. Türkiye’de üye sayısı arttı,
arkadaşlarımla, meslektaşlarımla,
hocalarımla konuşarak bunun için
çalıştım. 1993 yılında ERS Türkiye’den
bir delege istedi. Türk göğüs hekim-
leri arasından seçilerek ilk Türkiye
ulusal delegesi olarak ülkemi temsil
ettim. 1993-1997 arasında bu kong-
relere katılım çok arttı. Bugün her
yıl kongreye en az 400 bildiri gider
Türkiye’den. Bu arada Türkiye’de iki
tane çok önemli Göğüs Hastalıkları
Derneği vardır, bir tanesi Türkiye
Solunum Araştırmaları Derneği, onun
Ege Bölgesi Temsilciliğini yaptım,
daha sonra modern bir dernek olarak
da Toraks Derneğini kurduk. Onun
11 kurucu üyesinden biriyim, Etik
Kurulu Başkanı olarak halen görev
yapmaktayım. Sonra iki derneğin gü-
cünü birleştirerek Göğüs Hastalıkları
Board’unu kurduk. Beş yıl süreyle ilk
başkanlığını yaptım.
İdareci olmak istemezken idarecilik
yolculuğunuz Rektörlüğe vardı…
2000 yılı 6 Ağustos’unda EÜ rek-
törlüğü görevine başladım. Bu benim
için çok şerefli bir görevdi, bir o kadar
da ağır bir sorumluluk hissediyordum.
Gelmiş geçmiş tüm Ege Rektörleri
önemli şeyler katmışlardır, ben de bir
şeyler katmalıydım. İlk senato top-
lantımda bir deklarasyonum vardır:
Ege Üniversitesinde yapılmakta olan
çok sayıda inşaatımız var, ben bunlar
bitinceye kadar yeni inşaat yapmaya-
cağım. Çocuk Hastanesi de bunlara
dahildir. Onlar bittikten sonra ihtiyacı
olan iki yer vardı, Eğitim Fakültesinin
ve BESYO’nun binası yoktu. Onlar
için bir bina kompleksi yaptık. Var
olan şantiye görünümünü sonlan-
dırıp mümkün olduğu kadar yeşil
alanın korunması için çalışmıştım. İlk
yaptığım işlerden birincisi üniversi-
telinin üniversiteye sahip çıkmasını
sağlamaktı. Üniversitem programıyla
yola çıktık, 300 tane gönüllü bulduk.
Bunlar arasında en kıdemli hocasın-
dan, öğrencisine, güvenlik görevlisine
her kategoriden EÜ mensubu vardı
sadece gönüllülük esasına göre...
Çok çeşitli çalışma grupları oluştur-
duk. Toplanarak karşılık beklemeden
üniversitemiz için neler yapabilirizi
tartışıyorduk. Onları motive etmeye
çalışıyorduk. EGESEM o çalışmaların
ürünü olarak faaliyete geçti, EÜ Me-
zunlar Derneği o zaman aktifleşti…
Bir kalite yolculuğu o zaman başla-
tıldı. Ege Üniversitesi isminin rek-
lamlarda kullanılma yönergesi bile o
dönemde çıktı. Değişik konularda ak-
tiviteler yaptık. Zaten var olan kurum
kültürümüzü daha da yerleştirmeye
çalıştık. Bu bitti, "Halkın Üniversitesi"
hareketini başlattık.
“Halkın Üniversitesi” slogan olarak
da Ege Üniversitesinin bir karakte-
ristiği oldu. Üniversite ve toplum için
bunun anlamını açar mısınız?
Gelişmiş ülkelerde üniversiteler
halkla birlikte yaşar, halkla birlikte
çalışır. Türkiye’deki üniversitelere
biraz halkımız uzak hisseder kendi-
sini. Amacım da halkın sorunlarına
üniversitenin birebir el attığını halkı-
mıza göstermekti. 600 bin nüfustu o
zaman pilot bölge olarak seçtiğimiz
Bornova. Yedi kamu kuruluşu, 37 tane
sivil toplum örgütü vardı. Bunlarla
bir araya geldik, Bornova’nın önce-
likli sorunlarını tespit ettik, bunları
8 başlıkta topladık . Ve her bir sorun
için bir çalışma grubu oluşturduk.
Her bir çalışma grubu ile ilgili üniver-
sitemde o işi en iyi bilen kimse, hoca
ve eleman düzeyinde insan gücü
takviyesi yaptık. Güzel işler çıkardılar.
Her mahallede lider kadın yetiştirme
projesi oldu, hakikaten mahalleden
lider kadınlar yetişti, kardeş köy
projeleri oldu, muhtarların internete
bağlanması ve iletişimde modern-
leşmesi oldu, Mevlana Mahallesi gibi
daha hızlı gelişmesi gereken yerle-
rin gelişmesi için oraya hizmetler
götürüldü. Bunların çoğu biz
ayrıldıktan sonra dahi çalış-
malarına devam ettiler. Adı
etkileyiciydi. Hala da devam
ediyor. Çok mutluyum çünkü
çok sayıda topluma yönelik
kültürel girişim bugün daha
genişletilmiş ve artmış olarak
devam etmekte. Benden önce
de vardı benden sonra da
gelişerek devam ediyor.
Bilimsel yayınlarda bir sıç-
rama yaşanan bir dönemdi.
Nasıl gerçekleşti bu?
İnsanları bu konuda eli-
mizden geldiği kadar motive
etmeye çalıştık. EBİLTEM’i
merkez yaptık, EBİLTEM Ege
Üniversitesindeki tüm araş-
tırmaları koordine eden bir
Üstteki fotoğraf:
Prof.Dr.ÜlküBayındır,dekanlıkyaptığı
dönemdeöğrencileriylegitarçalarken…
Sağ sayfadaki fotoğraf:
Bayındır'ın “Çok eski barakadan bir
kantinimizvardıozamandanmüzisyenliğe
başlamışım”sözleriyleanlattığıgünlerden
bir fotoğraf
1,2-3,4-5,6-7 10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,...80
Powered by FlippingBook