Egeden 15. Sayı - page 32-33

31
30
KIŞ 2013
Anılarla Menemen çömlekçiliği
Çocukluk yıllarımda ailemin çiftçi
olması nedeniyle tarlada-bağda
hasat zamanı çalışanların olmazsa
olmazlarından biri testileri tanıdım.
Gerek biçimleri gerekse renkleri hep
dikkatimi çekmişti.
Biçimlerindeki farklılıklar ait
oldukları yörelere ve fonksiyon-
lara göre değişmekteydi. Bir grup
yerli çalışanlar, bir de Doğu'dan,
Güneydoğu'dan gelen gruplar vardı.
Mahsul zamanında aileler gelirler
mevsim sonunda da taşınırlardı.
Dönerken Menemen testisi almak
ilk eylemlerinden biriydi. Menemen
testisinin suyu serinlettiğini, şeklinin
de taşımaya çok uygun olduğunu
söylediklerini hatırlıyorum.
Zamanla kırmızı kile olan ilgim
beni bu imalathanelere, yani testi
ocaklarına taşıdı, Menemen yaşa-
dığım bölgeye çok yakındı. Ellili yıl-
larda Menemen'de değişik ocaklara
gitmeye ve üretilen objeleri tanı-
maya başladım. Tüm ocaklar kendi
kilini kendileri yapıyordu. Değişik
yörelerden getirilen malzemeler
toprağa açılmış bir çukura süzülerek
ve karıştırılarak boza kıvamında dol-
duruluyor ve kendini çekmesi için bir
süre bekletiliyordu. Kıvamına gelen
kil büyük bir tepsi içindeki baklava
gibi parçalanıyor ve atölye içine
taşınıyordu.
Ocakta çamurcu denen genelde
acemi tornacılar veya sadece bu işi
yapan kişiler tarafından önce ayakla
çiğnenerek olgunlaşması, içindeki
hava kabarcıklarının çıkarılması ve
homojen bir karışıma dönüşmesi için
tekrar tekrar alt üst edilerek yoğrulu-
yor, torna için elle yoğrulacak kitleler
halinde istifleniyordu.
Şekillendirme torna adı verilen
ayakla tepilerek harekete geçirilen
bir mekanizma ile yapılıyordu. Saksı
ve testiler bu aletle şekilleniyor sanki
kendi öyküsünü anlatarak biçimle-
niyordu. Şiir gibi, ritmik bir ahenkle
doğuyorlardı. Seyredenin algıladığı
hoşluk ciddi bir emek sonucu elde
edilen bir beceriydi. Hemen yapabi-
leceğinizi düşündüğünüz bu eylem
ilk denemelerde hüsran olmaya
mahkumdu. Sıkı bir disiplinle çalışa-
rak ustalaşılıyordu.
İlk karşılaştığım usta Akif Mey-
dancı idi, güçlü yapısı, tornada
duruşu ile sözünü geçiren kabadayı
tavrı beni çok etkilemişti. Daha
sonraki yıllarda bu işi çok iyi yapan
başka ustaları da tanıma fırsatı yaka-
ladım, çünkü ben de meslektaşlarıy-
dım.1965 yılında mezun olup atölye
açabilmek için çırpındığım yıllarda
çok sık Menemen'e gidip araştırma-
lar yapmam gerekmişti. Yaptığım
sohbetlerde genelde mesleklerin
babadan oğula geçen aile meslekleri
olduğunu görmüştüm. Birbirleriyle
akraba oluşları birlikte güç olacak
iken tam tersi itici güç olmuştu.
Aileler arası rekabet de işin içine
girince birlikte çalışmak imkansız
hale gelmişti.
Gerçek anlamda eli öpülesi
ustalar vardı. Çetinerler, Binlik Ali,
Küpçüler-Tava, Hüseyin Özoğlu şu
anda adını hatırlayamadığım ustalar
değerli öncülerdi. Sonraki kuşak
o günün gençleri Hasan Ursavaş ,
Hasan Meydancı, Ali Çetiner, Si-
nan Çetiner, Hacı Bilal Dündar ve
yolumun kesişmediği gençler testi
ve saksı ürünleri çeşitlemiş ve günün
ihtiyaçlarına göre ilaveler yapmıştı.
Es dediğimiz sifonlar üretilmeye baş-
lamış, yurt dışına çalışmaya gidenler
ustalıklarına kalite kazandıran bazı
yenilikler katmışlardır. Çetinerler'den
Ali ustalığına, estetik kaygısını da
katarak çalışmalarında traş yani son
şekillendirme rötuş olgusunu da
katarak başarılı işlere imza atmıştır.
Hacı, aynı donanımla yurda dön-
müştü. O dönem genç ustalar da
aynı yoldan gitmişler ve daha kaliteli
işlere imza atmaya başlamışlardı.
Artık ürünler Avrupa standartları
içinde algılanmaya başlamıştı.Ali
Çetiner, Menemen'den ilk ihracatı
yapan kişiydi, bunu zaman içinde
diğer atölyeler takip etti.
Seri üretimde başka yöntemler de
uygulanmaya başlandı. Geleneksel
yöntemler fabrikasyon yöntemlere
dönüşürken arada sıkışıp ikisi arası
işlek zekalı kişiliklerin ben yaptım
formülüne takıldı. Kalıp, sıvama,
döküm, pres seri üretmenin tüm
yolları denenirken ürünler tek düze
olmaya, insan faktörünün ürüne
kattığı farklılıklar yok olmaya başladı,
özgür tavrın getirdiği çeşitlilik tek
düze oldu. Gerçek profesyonel iş
bölümü yapılamadı bir işletmenin
marka olabilmesi için gerekli ivme
oluşamadı. Birbirinin benzeri ürünler;
fiyat farkından başka değişiklikleri
olmayan, yöresel özelliklerden yok-
sun objelere dönüştü. Bazı atölyeler
başarılı olabildiler; Bilal Küpçü, Bilal
Deniz, bunlar arasında sivrilenler
oldu. Yüksel Seramik tüm deneyimle-
rini kırmızı toprak Menemen cottala-
rını yaratmak için uğraştı.
Avrupa pazarı bu ürünleri her
yerden ihraç edebileceği gibi bizim
atölyeleri karşı karşıya getirme
olasılığını kullandı. Artık ucuz ve Me-
nemen kimliğini taşımayan ürünler
pazarı oldu. Göçlerle gelen, yaşamak
için para kazanmaya çalışan gençler
usta tornacılar oldular. Menemen
toprağı ile ustalıklarını sergilediler
ama ürünler Menemen'e ait değildi;
ruh, yaşanmışlık yoktu.
Ticari amaçla yapılan ürünlerde
olan özelliklerle butik çömlekçilikte
olan özellikler aynı değildi. Menemen
butik çömlekçiliğe dönmeli, her atöl-
yenin sesi farklı olmalı, birlikte üret-
meye bilgi paylaşmaya 'evet' ama
kopyacılığa 'hayır' denmeli, hepimiz
güçlerimizi Menemen için birleştir-
meli, atalarımızın bizlere sunduğu bu
değerli mesleği yüceltmeliyiz.
Tüzüm KIZILCAN
Sanatçı
MAKALE
1...,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31 34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,...72
Powered by FlippingBook