Egeden 18. Sayı - page 10-11

8
9
GÜZ 2013
“Biz bunu devlet yarışmasına gönde-
relim. Bu eser ses getirir”dedi. Sene
98. Türkiye’nin en prestijli yarışması.
Bizim atölyede herkes yarışma için
bir şeyler yapıyor. Ben de eserimi
götürdüm yarışmaya. Sonra eserin
Ankara’ya gönderildiğini öğrendim.
Bu kataloğa girecek demekti. Çok
mutlu oldum tabii. Ardından bir
mektup geldi, yarışmada 5 kişiye
başarı ödülü veriliyor, biri de benmi-
şim. Ülkemizin en prestijli yarışması.
“Çıtayı çok yüksekte tuttun, kolay
gelsin”dedi Bingül Hoca. “Belleğinde
çok zengin bir form çeşitliliği var, bir
şey yaparken yeni yorumlar getirip
yaratıyorsun formunu”diye ekledi.
Ödül, İstemihan Talay tarafından
takdim edildi. Bu başarının ardından
kendime bir seramik fırını aldım. Ve
daha çok çalışmaya başladım çamurla...
Bir de çaydanlık çalışmanız var.
“Dünyada 500 Çaydanlık” adlı bir
katalogta sizin çaydanlığınız da yer
alıyor.
Evet, 1999’da teması çaydanlık
olan uluslararası bir seramik yarış-
masına katıldım. Yarışma, İsviçre’de
bir müze tarafından düzenleniyordu.
Bingül Hanım’ın atölyesinde yapıl-
mıştı duyurusu. Çaydanlık önemli bir
formdur. Çünkü vazo dümdüz gider
ama çaydanlıkta çok varyasyon vardır.
Fonksiyoneldir de aynı zamanda. Her
seramikçi bir çaydanlık yapmıştır. Ben
de yarışmayı duyunca, Bingül Hoca-
mın da teşvikiyle hayatımda ilk kez bir
çaydanlık yaptım. Kara yosunlarında
bulunan peristom denilen kısımları
yorumlayarak çaydanlık formuna
dönüştürmüştüm, kısacası biyoloji ile
seramiği bir araya getirmiştim. Çay-
danlığım, 1109 yarışmacının katıldığı
yarışmada ilk 45’e girerek kataloglan-
dı ve 2 ay Cenevre, Carouge Seramik
Müzesi’nde sergilendi. Aynı çaydanlık
Lark Kitabevinin 2002 yılında yayın-
ladığı “Dünyada 500 Çaydanlık” adlı
eserde 1680 seramikçinin eserleri
arasından seçildi. Her iki yarışmada da
ülkemizden kataloğa giren tek sera-
mikçi idim. Sonra çaydanlık sergileri
açtım.
Her alanda başarılara imza
attığınızı görüyoruz. Hırslı biri misi-
nizdir?
Ben devamlı soru sorarım, devam-
lı kurcalarım. Bir şeyin olmayacağını
bilmek de insanı bir sonuca götürür.
Dolayısıyla olmayacağını görmek
beni yıldırmaz. Bir sonuca vardığınız
zaman o sonucunu irdeleyip başka
bir sonuca gidebilirsiniz. Bir düşünür
şöyle diyor; Düşünce ve düşünme
birbirlerinden tamamen farklı şeyler-
dir. Düşünce duruk (durağan, statik),
düşünme ise devimsel (hareketli,
dinamik) şeydir. Evimizin verandasın-
da sallanan koltuğumuza oturmuş bir
tekne yapayım, okyanusları dolaşayım
güzel yerler göreyim diye düşünceye
dalabiliriz. Eğer tekne yapımı ile bir
bilgimiz, deniz ile en ufak bir ilişkimiz
olmamış ise bu düşünce olarak kalır.
Eğer yeterli bilgiye sahipseniz, tekne
tipi ve alacağınız malzemeler hakkın-
da düşünmeye başlarsınız. Hareket
başlamıştır ve sonunda ürün ortaya
çıkar, bu bir bilgi birikimi veya bir
objede olabilir. Düşünür şöyle diyor;
düşünerek bir şey bulamazsınız, eğer
belleğinize o konu ile ilgili bir bilgi
yüklenmemiş ise neyi düşüneceksiniz,
neyi yaratacaksınız.
İşte üretim böyle bir şey, o konuda
belirli bir algı birikmesi lazım. Devamlı
sorgulamak lazım. Seramikten örnek
verirsem, seramik kırılabilir ama onun
ne zaman kırılacağını test etmek
sonuca varmanızı sağlar. Örneğin
seramik eserin içine çivi yerleştirir-
seniz seramiğin çatlamasına neden
olur. Fakat benim çivili eserlerim de
var. Seramik pişme esnasında yüzde 7
küçülür. Ben de küçülürken çatlaması-
nı önlemek için belirli aralıklarla çiviyi
hareket ettirerek yuvasını bollaştırı-
yorum. Artık öyle bir yere geliyor ki
kırılmadan kuruyabileceği bir boşluk
yaratmış oluyorum. Tabii ki bunlar
denemelerle mümkün oluyor.
Botanik ve seramik hayatınızda
önemli bir yer kaplamış ama başka
uğraşlarınız da oldumu?
Okumak benim için hayatın
vazgeçilmez bir parçası. Bazılarına,
kitap okunmasa da olur gibi geliyor.
Ben onu bir türlü kabullenemiyorum.
Çoğu sahaflardan alınmış 3 binden
fazla kitabım var. Seyahat, bilim, felse-
fe... Yıllarca üniversiteye Karşıyaka’dan
gittim geldim, serviste hep kitap
okudum. Okumak çok ayrı bir şey. Her
kitap ayrı bir pencere açıyor insana.
Bizde maalesef okuma alışkanlığı
yaygın değildir.
35 yıllık arazi çalışmalarımda bitki
sistematikçisi bir bilim adamı olarak
dağcılık ve dalgıçlık yaptım. Ülkemi-
zin her köşesinde günlerce bilimsel
geziler için uzun yürüyüşleri çok keyif
alarak tutku ile gerçekleştirdim. Bu ça-
lışmalarım sırasında bilim dünyası için
yeni bitkiler buldum. Deniz Algleri
çalışmasında sualtındaki güzelliklerin
içinde ayakta olmadan, yürümeden
dolaşmak yani yatay olarak onların
içinde gezmek nasıl anlatılır bilemem.
Bu güzelliklerin de başkaları tarafın-
dan görülebilmesi amacıyla 1982
Ağustos ayında 12 gün süren Ala-
dağlar Ekspedisyonu sonunda İzmir
Dağcılık Ajanı Adnan Kayatepe’nin
girişimleri ile birkaç doğasever birle-
şerek İzmir Dağcılık ve Doğa Sporları
İhtisas Kulübünü (İDADİK) kurduk.
Kurucu üyelerinden olduğum İDADİK
halen etkili bir kulüp olarak varlığını
sürdürmekte ve birçok başarıya imza
atmış durumdadır. Başarılarını gör-
dükçe çok mutlu oluyorum. Emekler
yabana gitmemiş demek.
Bunlara ek olarak koleksiyonerlik
de yapıyorum. Tarihi eser mermer ve
seramik koleksiyonum var. Etna-bo-
tanik eserlerim var, fosillerim var. De-
ğişik halı ve kilimler ile bakır objeler
toplarım.
Hiç bir anını boşa geçirmediğiniz
oldukça zengin bir hayatınız var.
Zenginlik demek para demek de-
ğildir, biz de 2 emekli aylığıyla geçini-
yoruz. Zaten bence mutlu olmak satın
alınabilecek her şeye sahip olabilmek
değildir. Ne istediğini bilirsen mutlu
olursun. Yat alamayacağın halde yat
istiyorsan mutsuz olmaya mahkum-
sundur. Mutlu olmak kendi elinde.
Ben bardağın her zaman dolu tarafını
görürüm. Tabii ki her şeyin eksik
tarafı vardır, ama ben eksiğin üzerine
gitmem.
Hayatı ıskalamamaya çalışırım.
70’imden sonra Likya Yolu’nun 2 eta-
bını yürüdüm. İlk isim verdiğim ve be-
nim ismimi taşıyan bitkilerin dövme-
lerini yaptırdım kollarıma. Yüzyıllardır
yaşamlarını isimsiz olarak sürdüren
bir bitkiyi bulup ailesine, kardeşlerine
ve bilim dünyasına tanıtıyorsunuz ve
onlara kimlik veriyorsunuz. Ben de o
bitkileri vücuduma dövme yaptırarak
içselleştiriyorum, onlarla yaşamlarımız
bir an tesadüfen karşılaştı hepsi bu.
Bir de profesyonel olarak ne iş ya-
parsa yapsın herkese mutlaka sevdiği
bir uğraşı, bir hobisi olmasını tavsiye
ederim. Bizde çok lüzumsuz görülme-
sine rağmen, hobi hayatımıza anlam
katmak için çok büyük önem taşır.
Hani “Ne yapıyorsun”diye sorunca,
“Vakit öldürüyorum”derler ya aslında
fark etmiyorlar vakit onları öldürüyor.
Sabır gerekli her işte. Okumak, farklı
pencereler açmanın en kolay biçimi.
İlgi, sorgulama önemli. Biz sentez ya-
pamıyoruz. Sebep-sonuç ilişkisi bizde
çok kurulmaz. Oysa her olayda, bilim-
de de, gündelik hayatta da önemlidir
sebep-sonuç ilişkisi.
Başarınızın sırrı olumlu bakmak
mı yoksa araştırıcı, sorgulayıcı,
meraklı biri olmakmı sizce?
Hepsi ama bir de sevmek. Ben tek-
nikerim ama hiç tekniker gibi çalışma-
dım. Ben fabrikarlarda tekniker olarak
çalışmayı sevmedim. Yaz tatillerinde
doğa içinde çadır kurardım. Doğayı
hep sevdim. Bu sevgi de beni bu işe
getirdi diye düşünüyorum. Buraya
girmem büyük bir şans. Doğada
dağlarda dolaşıyorum tam bana göre.
Ama mutlaka sebatla sabırla çalışak
lazım. Benim de zor günlerim oldu,
başarı bir günde gelmiyor. Ama önü-
mü açan başarı oldu. Tabii ki hayatıma
yön veren kişileri de atlamamak lazım.
İki kişinin hayatımda çok etkisi var
bir tanesi Yusuf Vardar, beni keşfedip
önümü açtı, yurt dışına gönderdi.
“Türkiye Florası” kitabında çalışan 8
Türk’ten biri oldum. Ege Üniversitesi
HerbaryumMerkezi’nin kurulmasında
önemli bir role sahip oldum. Diğeri de
Bingül Başarır oldu, seramik çalışma-
larım konusunda beni yüreklendirdi,
ilk eserimle Devlet Yarışmasına katıla-
mamı sağladı.
1,2-3,4-5,6-7,8-9 12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,...80
Powered by FlippingBook