Egeden 22. Sayı - page 9

7
BAHAR 2015
Prof. Dr. Mustafa Öner:
“Fakültenin mimarı olarak…”
Bozkırın coğrafyasında yalnız
başına duran, kenarda köşede kalmış
kasabalar vardır. Karahisar Kalesi’nin
dibinde de işte böyle bir kasabada
bekleyen çocuklar gibi…
Cumhuriyetin devşirmesi terimini
bana o öğretmişti. Cumhuriyet gelip o
kasabada, bin yıllık yalnızlığı içindeki
bu çocuğu devşirir, yüksek öğretmen
olsun diye. Yüksek Öğretmen mekte-
bine alır. Yüksek öğretmen olmuştu
hepimize. Öğretmenimizdi... Sonra
yine cumhuriyetin olanaklarıyla dünya
çapında bir bilim adamı olsun diye
yurt dışına gönderilmişti ve fakültemi-
zin kurucularından, babalarından biri
olarak bizim de öğretmenimiz oldu.
Kimlik üzerine çalışıyordu. 70’li,
80’li yıllarda kimlik çatışmalarının
kan döktüğü Türkiye’de Edebiyat
Fakültesinde kimlik çatışması olmasın
diye bütün kimliklerin bir arada nasıl
yaşayacağının formüllerini ararlarken
onlar, herkesin kendi kimliği ile var
olabileceğinin sırrını da bize öğreti-
yordu. İyi hissediyorduk kendimizi.
Fikir namusundan kaynaklanan türlü
türlü kimliklerimiz olsa da onunla bir
yol buluyorduk. Maaşlarımızı aldığımız
ilk Perşembe, beraberce bir masada
oturup, yemek yiyerek kendimizi ifade
etme olanaklarını bize o yolları açmıştı.
Biz asistanlar, böyle böyle fakültenin
kurulduğunu bu babalarımızın yanın-
da görüyorduk. Gerçekten iyi hissedi-
yorduk kendimizi.
Bir keresinde vahşi bir ormanda
sadece yırtıcı hayvanların değil, cey-
lanların da gezdiğini bize öğretmişti.
Ceylan da olabilirdik, illa ki akbaba,
kurt kaplan değil... Ceylan da olabilir-
dik diyerek, fakültemize de çok yakışan
bir sembolik dili öğretiyordu. Evet
ceylan gibi de hissedebilirdik. Burada
biraz önce de vurgulandığı gibi onun
zarafeti bu varoluşu da bize teklif
etmişti. İyi hissediyorduk kendimizi.
Fakültemizde bu barışı, bu beraber
olmayı fakültenin gerçek bir kurucusu
olarak yarattığında çok güzel bir deney
de meydana getiriyordu. Gerçekten
çok çeşitli mensubiyetleri olan insan-
ları bir araya toplamanın sırrı vardı
onda. Bir şeyci değildi pek. İdeolojik
bakmıyordu. İdeolojinin çok belirleyici
olduğu o yıllarda bile öyle bakmıyor-
du, insan odaklı bakıyordu. Bizler de
insan gibi hissediyorduk kendimizi.
Kimlik onun uzmanlık alanıydı belki
ama fakülte deneyinde mükemmel
bir işlik kurmuştu kendisine, biz onun
üyesi olarak o masada öğrencisi olarak
yaşıyorduk.
Nuri Bey, öğrenciniz olmak çok
güzeldi. Bunca organ kayıplarına varan
badireler, sağlık sorunlarını aşarak, tam
da ölümsüzlüğünüze bizi inandırdı-
ğınız bir günde bunu yaptınız bize,
her faninin yaptığını. Ama sanırım
bazı fanilerin, hayattayken buldukları
ölümsüzlük iksirini buldunuz. Bize
öğrettiğiniz bu deneyle, öğretmeni-
mizden aldığımız bu nasıl beraber
yaşayacağımıza dair deneyle, öğrenci-
niz olmaya devam edeceğiz. Beraber
yaşamanın yolunu, fakülte olarak, ulus
olarak... Cumhuriyet, onun özellikle bir
konferansında vurguladığı gibi insanın
gelişebilir bir varlık olduğu idealine
inanıyordu. Biz de kendimizi geliş-
tirilebilir bir varlık gibi görüyorduk.
Öğrenciniz olarak bu deneyi devam et-
tireceğiz. Ölümsüzlüğünüzün iksirinin
ne olduğunu şimdi görüyoruz.
Bu salonu hiç böyle kalabalık gör-
memiştim. Ruhunuz şâd olsun!..
Dünden beri Edebiyat Fakül-
tesinde kuruluşu ile başlayan bir
dönem sona erdi. Artık benim
ülke sorunları üzerine vurdu-
ğum her radikal şutu göğsünde
yumuşatıp geriye pas yapan,
en ağır sözü “Allah’ın acemisi”
olan Nuri Bilgin yok. Artık benim
de 30 yıllık öğrencisi olduğum
Edebiyat Fakültesi çay salonu
akademisinin iki duayen hatibin-
den biri yok. Allah (emekli olsa
da) diğerine uzun ömür versin.
Amirimin damarlarında kan
yerine mesleğine, bölümüne,
fakültesine, üniversitesine ve ül-
kesine duyduğu sorumluluk duy-
gusu akıyordu sanki. Onun 25
yıldan beri lakabı olan “Amirim”
sözcüğü garibinize gitmesin.
Edebiyat fakültesi çok dekan, de-
kan yardımcısı ve bölüm başkanı
gördü ama onun dışında kimse
amirim olarak anılmadı. Amirim
sözcüğü dilimize öyle yerleşti ki
Salı günü öğlen senatoya gider-
ken son cümlelerimiz “amirim
sen istersen senatoya gelme eve
git” ile “bakalım belki gelirim
belki gelmem” oldu. Senato’nun
da bir tarafının eksik kalacağını
düşünüyorum artık.
Genel kabul gördüğü gibi
eğer ölmüyor, başka bir dünyaya
intikal ediyorsak amirim dinlen-
meye fırsat bulmadan mesaisine
sabah sekizde başlamıştır bile.
Hepimizin başı sağ olsun.
Prof. Dr. Ersin Doğer:
“Bir dönem sona erdi”
1,2,3,4,5,6,7,8 10,11,12,13,14,15,16,17,18,19,...80
Powered by FlippingBook