Egeden 3. Sayı - page 8-9

Bu çok önemli. Çünkü ben yeni seçil-
miş arkadaşları ziyarete gittiğimde şu
an hala kapının önünde bu anlamda
yığılmalar olduğunu görüyorum.
Sosyal demokrat belediyecilik anlayı-
şını diğer bazı belediyelerde, partiler-
de “partili dayanışması” gibi algılı-
yoruz ama sizin bu konudaki projeniz
sosyal demokrat ya da demokratik sol
belediyeciliğin modern bir tanımı olsa
gerek. Böyle partiliyi, hemşeriyi, etnik
grubu kayıran değil de bu eşitsizlik-
lerde, yoksulluk ve işsizlik açısından
belediyelerin nasıl bir rolü olabilir?
Solun ana felsefesinin temelinde sosyal
adalet yatıyor; yani siz herkese eşit
hizmeti vermek zorundasınız ya da sizin
yapacağınız hizmetlerden bir kent hal-
kının birbirinden farklı katmanlarında-
kilerin her birisinin eşit şekilde istifade
etmesi lazım. Projeleriniz eğer buna
yönelikse o zaman işte sosyal adaleti
sağlamış oluyorsunuz. Verdiğim örneği
biliyorsunuz, neden şimdi plaj yaptık?
Düşünün ki insan yaşamının bir parçası
da yürümeyi bilmek, koşmayı bilmek
kadar çeşitli sporları bilmek; dolayısıyla
yüzmek de son derece hayati fonksi-
yonu olan bir şey. Bir insanın yüzme
öğrenmesi lazım. Hatta bana sorarsanız
üç tarafı denizle çevrili bir ülkedeki tüm
insanların sadece yüzmeyi değil suda
can kurtarmayı da bilmesi lazım. Bu da
bir eğitimdir. Büyük ihtiyaçtır, nerede ne
zaman lâzım olacağı belli olmaz. Evvela
yüzmek bir spordur. Nasıl semtlerde
top oynayan çocuklara mutlaka bir
yeşil saha, bir meydan; yetişkinlere halı
sahalar yapma ihtiyacı duyuyorsanız,
pekala onlara yüzmeyi öğretecek ve
yüzebilmelerini sağlayacak imkanları
da sağlarsınız. Yaz aylarında varlıklı
aileler veya deniz kenarında oturan
şanslı nüfus dışındakiler için o sıcak yaz
günlerinde suya girmek, denize girmek
bir ihtiyaç değil midir? Onlar oralardan
yararlanamıyorsa siz onlara bunu sağ-
layabilecek hizmeti götürmek zorunda-
sınız belediye olarak. Sahil kentlerinde
belediyeler plajları düzenleyebiliyorsa
kara şehirlerinde de bunu yapmak
mümkün. Bunu gösterdik yaptığımız
işlerde.
Eskişehir özel bir örnek tabii. Acaba
Anadolu kentlerinde demokratik
solun ya da bu sosyal demokratların
kent yönetimlerine gelme şansları
konusunda iyimser misiniz ya da bu
tecrübeden hareketle öneriniz var mı?
Eskişehir bir örnek demek. Eskişehir’de
oluyorsa diğer şehirlerde de olabilir.
“Niye olamıyor?”a gelirsek bunun se-
bepleri çok farklı. Bir kere bu anlayıştaki
parti biliyorsunuz kasıtlı olarak parça-
landı. Ecevit hükümeti yok edilmedi
ama nasıl parçalandığını, küçültüldüğü-
nü herkes biliyor. O günleri yaşayanlar
biliyor, kasıtlı olarak bölünmüş parça-
lanmış.
Anadolu’da DSP de zayıftı.
Eskişehir’de DSP kuvvetli mi?
Değil.
Değil ama üç belediyeden ikisi DSP’nin
elinde. ‘99 seçimlerinde yüzde 44; 2004
seçimlerinde yüzde 45, bu seçimlerde
yüzde 52 oy aldı. Bu biraz halkın bilin-
cine de bağlı olabilir. Halkın iyi görmesi
lazım, adayları iyi belirlemesi lazım.
Parti liderleri de önemli.
Gerektiğinde partinin, uygun adayları
kendinin mi bulması gerekiyor?
Aslında Türkiye’de sistem bozuk.
Şimdi partinin seçmesi için delege-
lerin seçmesi lazım, ama sistem öyle
ki mevcut sistem maalesef o sonucu
doğuruyor. Yerel başkan kendine
bağlı delegeleri seçiyor, dolayısıyla
delegelerin seçtiği adamlar da olsa
onlar da genel başkanın isteğine
göre seçiliyor.
Bir özgür seçmenin tam iradesini
yansıtan seçim sistemi lazım. Evvela
seçim sisteminin değişmesi lazım,
halkın tercihlerinin yansıtabildiği bir
seçim sistemi getirmek lazım.
almasaı gerekir. Bir şehir yalnızca
yatırım, alt yapı, asfalt demek değildir.
Kültürel yaşam son derece önemlidir
ve şehirler değişik kültürlerde, değişik
dinlerde, değişik düşüncelerde, değişik
dillerde insanların bir araya gelme-
sinden oluşmuştur; dolayısıyla birbir-
lerinden etkilenmişlerdir. Birbirlerine
temasla orta yere çıkan güzellikleri de
paylaşmayı da öğretmek lazım. Şehirli
olmak son derece önemlidir.
Zaten etimolojik olarak da şehirli ve
yurttaş İngilizce’de özdeş kavramlar.
Medeniyet sözcüğünün kökünde Medi-
ne vardır biliyorsunuz. Medine Mekke’ye
göre uygar insanların, hoşgörülü
insanların olduğu herkesin düşünce-
sine inancına saygı gösterdiği bir kent
olarak yola çıkmıştır. Biliyorsunuz Hz.
Muhammed’e hep karşı çıkmışlardır,
aşağılamışlar, kötülemişlerdir. Onun
üzerine Medine’ye göç etmişlerdir.
Medine’deki insanlar ise onları büyük bir
olgunlukla, sevgiyle, şefkatle, saygıyla
karşılamışlar. Hoşgörü içersinde... Yani
şehirlerin uygar olabilmesi için şehirde
yaşayan insanların da belediyelerin
yaptıkları hizmetlerle eğitilmeleri lazım.
Bu farkına varılmadan yapılan eğitimdir.
Yani şehirleri temiz tutarsanız insanlar
oraları kirletmekten kaçınırlar bu bir
davranış biçimidir. Hatta bir anlamda
içgüdüseldir. Bakın çok temiz bir yerde
insanlar orayı kirletmekten kaçınırlar;
çekinirler. Ellerindeki bir şeyi atmazlar
ama nerde kirletilmiş bir yer var, her şey
yerlere atılmış, kişi de pekala ağzındaki
sakızı çıkarır atar, cebindeki kağıda
sarmaktansa… Sigara izmaritini atar,
elindeki kağıdı atar, poşeti atar; zaten
kirletilmiş bir yer olarak gördüğü için
orayı kirletme hareketine devam eder.
Bugünkü konuşmanızdan şunu çıka-
rıyoruz. Şehircilik ya da belediyecilik
veya kent yönetimi sadece hizmetle
sınırlı bir şey değil bir yaşam da
tasarlıyorsunuz, insan ilişkilerini de
tasarlıyorsunuz .
Şehir yaşamında kurallar vardır. Şehri
yönetenlerin, insanları bu kurallara
uymaya yönlendirmesi lazım.
Ama “kent yönetim isyanı” diye bir
şey tanımladınız onu diğerlerinden
ayırmak için…
O kent yönetim isyanı değil, kent yöne-
timsizliği isyanıdır. Eğer kent yöne-
timsizse, iyi değilse, bir arada yaşayan
insanların ortak menfaatlerini sağlayan
kent yönetimi bunu beceremiyorsa,
ona karşı da isyan ederler, yani şikayetçi
olurlar, isyancı olurlar. Bu sürekli şika-
yetler şeklinde ortaya da çıkar.
Kenti yönetmek teknik bir iş olduğu ka-
dar siyasi bir tasarım işi. Ama siyasetin
bir de pratik yönü var ki, maalesef o,
kentlerin iyi yönetilmesini engelleyen
bir şey. Profesyonel siyasetin de etkili
olduğu güçlü partilerde ve kent yöne-
timlerinde siyaset biraz ayak bağı gibi;
siyasi ilişkiler, rant ilişkileri himayecilik
ilişkileri devreye giriyor. Siz bu konuda
DSP’den aday olmakla bir avantaja
sahipmisiniz bilemiyorum.
DSP’nin politikasında parti çıkarlarında
partizanca çıkarlardan ziyade kamuya
doğrudan doğruya hizmete çok ağırlık
veren bir parti.
Teorik olarak bütün partiler öyle
ama…
Ama maalesef o öyle olmuyor. Mesela
eğer bütün partilerde oluyor derseniz o
zaman DSP’de en az oluyor diye cevap
vermem gerekir. Hakikaten mesela
ben 3. dönem belediye başkanıyım,
seçim zamanı bütün DSP’liler etrafımda
halka olurlar. Benimle birlikte seçim
mücadelesi verirler. Ama 3 dönemdir
seçiliyorum ve 3 dönemdir seçimden
sonra o meydanlarda size destek veren,
sizin seçimi kazanabilmeniz için canla
başla çalışan insanlar seçimden sonra
çıkıp gelip de “Ben size çalıştım bunun
karşılığında bunu istiyorum şunu istiyo-
rum” demez. Bu büyük bir avantaj, sizin
için çalışan partililerin veya partinize
sempati duyanların özdeki belediye-
cilik anlayışı açısından inançlarını ve
değer yargılarını ortaya koyuyor. Benim
belediyemden içeriye 3 yıldır “Ben sizin
partinizdenim sizin için çalıştım şunu
istiyorum, şu imar rantını istiyorum, şu
plan değişikliğini istiyorum, şu işi istiyo-
rum, şu ihaleyi istiyorum” diye kimsenin
girdiğine şahit olmadım.
Büyükerşen, 20 Ekim’de “Üniversite ve Kent”
konulu bir söyleşi ile Ege Üniversitesi’ne
konuk oldu.
Eskişehir, denize de kavuştu.
Porsuk Çayı, içinde geziler düzeenlenen turistik bir yer haline geldi.
Yılmaz Büyükerşen Kimdir?
1936 yılında Eskişehir’de dünyaya gelen Yılmaz Büyükerşen, 1962 yılında Eskişehir İktisadi ve
Ticari İlimler Akademisi’nin ilk mezunları arasında yer aldı. Öğrencilik yıllarında çeşitli gazetelerde
muhabirlik, yazarlık, karikatüristlik ve yazı işleri müdürlüğü yaptı. Mezun olduğu yıl Akademinin
Maliye Kürsüsüne asistan oldu. 1973 yılında profesörlüğe yükseltilen Büyükerşen, 1976 yılında
Eskişehir İktisadi ve İdari İlimler Akademisi Başkanlığı’na seçildi. 1971’de iletişim teknolojisinin
eğitimde kullanılmasına ve uzaktan öğretim ile bununla ilişkili, yöntemlerin açıköğretim modeli
şeklinde, Türk eğitim sisteminde yer almasına ilişkin olarak başlattığı çalışmalar ve 1973 yılında
eğitimin yaygınlaştırılması amacıyla hazırladığı “Türkiye için açıköğretim modeli”projesi YÖK Ka-
nunu ile Açıköğretim Fakültesi olarak ülke çapında ve Batı Avrupa’nın 6 ülkesi ile Kuzey Kıbrıs’taki
Türkler için uygulamaya konuldu. 1982 yılında Anadolu Üniversitesi Rektörlüğü’ne getirilen Prof.
Dr. Yılmaz Büyükerşen, döneminin bitiminde 1987 yılında ikinci kez rektörlüğe atandı. Üniversite
kampüsünün peyzaj mimarisine de önem veren Büyükerşen, aynı zamanda bizzat heykel sanatı
ile uğraşmaktadır. Ayrıca, Gaziantep vilayet binası önündeki bronz Atatürk heykelini de yapan
Büyükerşen, Türkiye’de“balmumu mumya heykel”yapımında tek isim olup, Anıtkabir Müzesi’nde
sergilenen Atatürk mumya heykeli ile 2. TBMM binasındaki mumya heykeller ve Makedonya
Manastır Askeri İdadi Müzesi’ndeki“17 yaşında Atatürk”mumyasının da sanatkâdır. Büyükşehir
Belediye Başkanı olarak Eskişehir’de“Kentsel Gelişim Projeleri”paketini uygulamaya koyan Büyü-
kerşen, kente hizmetleri ile ilgili çeşitli ödüller almıştır. 29 Mart 2009 yerel seçimlerinde yine DSP
adayı olarak oyların %51’ini alarak üçüncü kez Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na seçilen Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen evli ve iki çocuk, iki torun sahibidir.
1,2-3,4-5,6-7 10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,...84
Powered by FlippingBook