Egeden 5. Sayı - page 12-13

10
11
YAZ 2010
Demet ALTUNTAŞ
Yabancı yazarların eserlerini onlar
sayesinde dilimizde okuyabiliyoruz.
Ciltlerce kitabı çeviriyorlar ve isimleri
nadiren kapakta küçücük veya ço-
ğunlukla iç kapakta bir not şeklinde
yer alıyor. İyi bir okuyucu kitabın han-
gi çevirisini alacağına, dolayısıyla bu
not düşülmüş isme dikkat eder; ama
bizde bu yabancı eserlerin Türkçe’ye
çevrilmesindeki büyük emek pek
üstüne düşünülen ya da takdir edilen
bir şey değildir. Edebiyatın bu gizli
kahramanlarının, çevirmenlerin en
önemlilerinden biri, Kızlarağası
Hanı’nda İzmirliler’in belki yüzlerce
kez önünden geçtiği bir dükkanda,
kitapların, gravürlerin, eski parfüm
şişelerinin arasında kendi deyimiyle
“yazıyor çiziyor”. Ursula Le Guin ve
Tolkien’in kitaplarını dilimize kazan-
dıran, Ege Üniversitesi İngiliz Dili ve
Edebiyatı mezunu Çiğdem Erkal İpek
ile mis gibi kitap kokan dükkanında
söyleştik.
Masalları seviyorsunuz…
Evet. Bir dönem masal derlemesi
de yaptım ama bunları bir şekilde
değerlendirmedim. Hiç yayına ha-
zırlamadım. Çeviriler yoğunlaşmaya
başlayınca onlar kaldı. Notlarım ve
bantlarım kaldı, hâlâ bozulmadılarsa.
Çocuklar küçüktü o sıralarda. Bizde,
biliyorsunuz çocuk kitapları çok yeter-
sizdir, birkaç masal kitabı hariç masal-
lar çok kötü olur. Çocuklara okuyacak
kitap bulamıyordum ve onlara bir
roman yazmıştım. Onlar çok severek
dinlediler, şimdi kızım istiyor, sanırım
kendi çocuklarına okumak için, ama
nereye kaldırdığımı bulamıyorum.
Neden yayınlatmıyorsunuz? Gerek
mi duymadınız?
Türkiye’de özellikle bu tarz şeyler
için, bir kitap bastırmak için çok uğ-
raşmak lazım; bir sürü kapı çalacak-
sınız, yalvaracaksınız, yakaracaksınız,
anlatacaksınız… O kısmı çok yoruyor,
yani gözümü korkutuyor, yıldırıyor
beni. O tarafa pek girmek istemiyo-
rum herhalde.
Açıkçası böyle şeyleri bastırmak
için sizin bu camiada bir nüfuzunuz
olması beklenir?
Ben işte onu hiç kullanama-
dım, sevmiyorum da o tarz bir şeyi.
İnsanlar birilerini araya sokmayı -bir
sürü tanıdığınız oluyor zaman içinde-
onlardan rica etmeyi biliyorlar. Ben
beceremiyorum.
Araştırma yaparken, internette
sadece bir iki röportajınıza ulaş-
tık. Sürekli yayınlarda hakkınızda
yazılara ya da kaleminize rastlamı-
yoruz…
Çok fazla konuşmaya başladığı-
nızda üretemiyorsunuz. Bana öyle
gibi geliyor. Çünkü bu işte sürekli
okumak ve düşünmek lazım.
Siz sadece çevirmen değilsiniz aynı
zamanda da bir edebiyatçısınız.
Yazma kısmında da varsınız.
Varım.
O zaman çeviriden
ve dilden bahsederek
başlayalım.
Şimdi çeviri yapmak
aslında çok ilginç bir
şey. İnsan kendisiyle
yüzleşmeye çalışır
ya, çeviri bir noktada
kolaya kaçmak oluyor.
Aslında kolay değilmiş.
İlk başlangıç dürtüle-
rimden biri o olabilir
ama… Bir şey yazdığı-
nızda yazdığınızı ispat
etmeniz, anlatabilme-
niz, okutabilmeniz,
kendinizi tanıtabilmeniz
çok zor bir süreç. Ama
çeviri yaptığınızda
zaten ispat edilmiş bir
eseri siz başka bir dile
çevirebiliyorsanız eğer, o
noktada çok fazla uğraş-
manıza gerek yok.
Çeviri yaparken, “yazmış
kadar” bir doyummu oluyor?
Evet oluyor. Çeviri yaparken
yazmış kadar oluyorsunuz, orası öyle
hakikaten, çeviri farklı bir şey.
“Hatipler konuşur,
yazarlar da yazar”
Tolkien fanları size kitap imzalat-
maya geliyor mu ya da sizin fanınız
oluyor mu?
Ben çok fazla görünmemeye
bilinmemeye çalışıyorum. Bir de şöyle
bir şey var: Ya üretirsiniz bir şeyler ya-
parsınız; ya da sürekli konuşursunuz
fanlarınız gider gelir… Çok zevkli olur
o da eminim, ama bir seçim yap-
mak zorundasınız gibi geliyor bana.
Belki benim yaptığım daha büyük
bir bencillik. Ortalıkta olup sürekli
konuşmak da hoşuma gitmiyor. Agat-
ha Christie’nin biyografisinde oku-
muştum, “Ben hiç konuşamam” diye
yazmış, sorulara cevap veremezmiş.
Masal gibi akıcı hikaye anlatabilen
Agatha Christie’nin konuşamaması
bana tuhaf gelmişti. Bir yazarı oku-
yorsunuz, sonra bir röportajını dinle-
diğinizde hayal kırıklığına uğruyorsu-
nuz. O iki insan birbirinin aynı değil
gibi geliyor. O yüzden de çok sağlıklı
bir şey olduğunu düşünmüyorum
çok fazla konuşmanın. Hatipler konu-
şur yazarlar da yazar.
Ben de onu bir Türk yazarda hisset-
miştim. Kitaplarını sevmiştim ama
röportajlarını okuyunca yazarın
kendisinden hatta eserlerinden
soğumaya başlamıştım.
Öyledir. Onun özünde olan şeyi
şöyle açıklıyorum: Ortaya konulan
eserler, yarattığınız şeyler aslında siz-
den bağımsız varlıkları olan şeylerdir.
Çeviri yaparken de bunu hissediyo-
rum. Kendinizi kaptırabiliyorsanız,
kendinizi verip bütünleşebiliyorsanız
o eserle, onun bir parçası oluyorsu-
nuz ve ona bir katkınız oluyor. Aslın-
da onu yaratamıyorsunuz, onu biçim-
lendiremiyorsunuz, olması
gereken bu. Yazarken de,
beste yaparken de, sanatla
ilgili her şeyde bunun böy-
le olduğuna inanıyorum.
Bunu yaparken kendiniz-
den farklı bir varlık hissedi-
yorsunuz. Bunu bir tek ben
düşünmüyorum, “ilham”
diye bir şey var. “İlham
geldi gelmedi” diye bir
mevzu var. Kim bu ilham,
nereye geliyor? Sen sen
değil misin sonuç olarak?
Her şeyin aynıyken, bazen
bir şeyi üretebiliyorsun
bazen üretemiyorsun. Bu
sana dolan, senin içinde,
senden farklı bir varlık gibi
bir şey ve insanlar bir türlü
bunun ismini bulamıyorlar
ama ben buna inanıyorum.
Buna Musa (Musalar-Periler)
Dini demişler Yunanlılar, her
dilde farklı bir ifadesi var. İşte
bununla bütünleşebildiğinizde çok
güzel akıyor ve birlikte bir şey vücuda
getiriyorsunuz sonuç olarak; ama
ortaya çıkan şey sizin yaptığınız bir
şey değil aslında, evet siz vasıtasınız,
siz işe dahilsiniz ama sırf siz değilsiniz.
Buna müdahale etmeye çalıştıkça
kendi kafanıza göre eseri sakatlıyor-
sunuz. Aklınıza bir hikaye geliyor
diyelim kendinizi serbest bırakmayıp
işte belirli kalıplara uydurmaya çalışır-
sanız, eseri sakatlıyorsunuz ve hiçbir
zaman bu kalıcı bir eser olamıyor.
Biz Amerikan Kız Koleji’nde
Macbeth’i okumuştuk. Piyesin bir
yerinde 10-15 mısralık bir bölüm
vardı, eleştirmenler “Bu bölüm
Shakespeare’e ait değil” diyorlarmış.
Biz de çok alay etmiştik: ‘Nerden
anladılar, aynı hece ölçüsü aynı kafiye
düzeni’ diye. Seneler sonra arka arka-
ya bir oğlum bir kızım oldu, ben de
fırsat varken Shakespeare’in eserle-
rinin toplandığı ‘First Folio’ kitabını
1,2-3,4-5,6-7,8-9,10-11 14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,...88
Powered by FlippingBook