Egeden 5. Sayı - page 28-29

26
27
YAZ 2010
“Bakın arkadaşlar topu havaya ata-
cağım maça başlayacağız ama böyle
bir sorun var dikkat edin”. Oymuş ve
öyle başladık ve bugün 33.sü kutlanı-
yor, şimdi yapılan şenlikler tabiî çok
mükemmele ulaştı.
Spor müsabakaları ve turnuvalarla
başladı yani şenlikler?
Tabiî, başka türlü olamazdı zaten.
Ben sporcu olduğum için spora önem
vermiştim. 33 sene önce. Ben yıllar-
ca hakemliğini yaptım okullardaki
maçların. Sonra maçlar çoğalınca iş
profesyonelliğe döndü, İzmir Bölge-
sinden hakem getiriyorlar. Başlangıcı
budur işte şenliklerin.
Sizi vazgeçilmez kılan neydi? Hangi
iş prensibinizdi?
Çalışmayı çok severim ben,
verdiğim emeğin karşılığını muhak-
kak almak isterim ama o aldığımın
karşılığını da vermek zorundayım. O
bakımdan her zaman için en iyisini
yapmaya çalışırım. Bir evrakı bu-
lamadığım zaman gece gelip onu
aradığımı bilirim. Mesela benim
çocuğum ameliyat oldu, ben onu o
halde bırakıp ameliyatı yapan hocayla
beraber yönetim kuruluna gelmiştim.
İşimi çok sevdiğim için ben her zaman
8;30’da burdayım. Akşam 5’te giderim
ama hoca kal derse kalırım. Benim
başka sorumluluklarım da var, ÖSYM
sınavlarıyla ilgili. Üniversite sınavla-
rını 1970’den itibaren yürütüyorum.
O zaman ÖSYM diye bir şey yoktu,
İstanbul’da yapılıyordu. Orda gidip
öğrendim ve burda yapmaya başla-
dım. Altan Günalp Bey o zaman beni
çağırdı ve “İzmir’i size bırakacağız”
dedi. Bugüne kadar İzmir’de tek bir
sorun çıkmadı sınavlar hep düzgün
gitti.
Temel motisvasyonunuz ne, bazen
işinizin ailenizin önüne geçmesine
sebep olan motivasyon ne?
Bana verilen terbiye ve değer çok
önemli. Yani madem beni buraya
almışlar bu iyi mevkiyi vermişler, ben
de bunun hakkını vermeliyim diye
düşünüyorum. Ben varoştan geldim
bu kadar iyi memuriyeti bulacağımı
düşünmüyordum. Kendimi zinde his-
sediyorum. Buraya gelmek benim için
inanç gibi bir şey. Benim en büyük
özelliğim değişmemem. Hangi rektör
gelse ben görevime devam ettim. İş
yaşamımda çok çalışmanın, sürek-
li öğrenmenin ve saygılı olmanın
önemli olduğuna inanıyorum. Ketum
olmak da çok önemli.
Sosyal yaşamınız nasıl? Hobileriniz
nelerdir? Üniversitenin etkinliklerine
pek gelmiyorsunuz?
Eskiden çok giderdim, son za-
manlarda çok vaktim olmuyor. Sosyal
etkinlikleri seviyorum, sık sık sinema-
ya ve tiyatroya giderim. Kahve kültü-
rüm yoktur, gezmeyi severim. Vakit
buldukça yeşilliğe koşarım. Bu yaşta
olmama rağmen her hafta 2 saat tenis
oynuyorum. Etrafımda, ailemde hasta
çok oldu ama hastalık nedir bilmem.
Dosyama bakarsanız en fazla yılda 10
gün izin görürsünüz. Bir aylık izin ha-
yatta göremezsiniz. Doktor raporum
hiç yoktur 40 senede.
Sanat müziği de dinlerim ama
klasik müzik favorimdir.
Biz hep sert bir Birol Bey görüyoruz
ama bazen eşine çiçek almış giden
güler yüzlü bir Birol Bey de var…
İşim konusunda sertim, özel
yaşamımda değilim. Böyle olmasam
işleri götüremem. Mesela ben 2 yıl
önce bir kararı yollamışım bir birime.
Sonra beni arayıp zaten göndermiş
olduğum evrakı istiyorlar. Ben buna
kızınca da sert oluyorum.
Burada bir sistem kurulmuş ve kuru-
lurken siz de buradaydınız. Şimdi bu
sistemi korumak istiyorsunuz.
Tabiî. Öyle olması gerek, devlet işi
bu, devam eden bir iş. Hiçbir şekilde
ben gidince kalacak bir iş değil ki…
Bu sistemi kendi kendinize mi kur-
dunuz başka üniversiteleri arayıp
öğrendiniz mi?
Hayır. Benden çok bilgi alırlar,
açık söylüyorum ben kimseden
istemedim. Mesela 78’lerde galiba,
İstanbul’a Üniversitelerarası Kurul’a
gittik. İlk başkan Yusuf Vardar’dı, Hak-
kı Bilgehan da üyeydi. 55 tane karar
olması gereken evrak birikmiş orda.
Burdan giderken “Birol, geleceksin
sen ÜAK sekreteri olacaksın” dedi-
ler. Adam yok o zaman, ilk toplantı
zaten... Yusuf Vardar Hoca 2 saate o
55 kararı çıkardı, herkes hayret etti,
ben de o gece sabaha kadar oturup
bu kararları yazdım. Sonra uygula-
maya koyduk. Hüseyin Korkut Bey
vardı şimdi profesördür Akdeniz
Üniversitesi’nde. ÜAK Sekreteri ola-
caktı, o da benden öğrendi.
Sizle beraber gidecek sırlar var san-
ki…Bunları açıklayın demiyorum
ama öyle bir gizemli tarafınız var.
Benim özelimdir bu.
İlk başladığınız yıllarla şimdiyi
kıyaslarsanız…
Çok değişiklik var. Senato kararla-
rını yazmak için daktiloya kağıt takar,
aralarına koyduğumuz 5-6 karbonla
suret çıkarırdık. Daktilom iyidir. Bilgi-
sayarı tam kullanamıyorum. Yanımda
Şükrü diye bir arkadaşım vardı. Bir
ara Yazı İşleri Müdürü bir teyp çıkardı.
Hocaların seslerini kayda alır bizden
deşifre yapmamızı isterdi. Bazen
konuştukları anlaşılmazdı. O zaman
ayakla bir manivela kurduk Haluk
diye bir arkadaşımla. Sonra gereksiz
olduğunu Hocaya anlattık, çünkü
bantları atardık. Sonra normal karar-
ları yazmaya başladık. İlk girdiğimde
hiçbir şey yoktu, 1958’den itibaren
bütün kararları buldum ciltlettim. Şu
dolaplar karar defterleriyle doludur.
Senato ve üniversite yönetim kurulu
kararları istendiğinde, her kararı bul-
ma imkanı vardır. El yazısı ile yazılmış
kararlar da vardır.
2000 yılına kadar bütün sunu-
culuk görevleri benimdi. AKM’de
yapardık eskiden törenleri, Rahmetli
Sermed Akgün sık sık, ben sahnede
sunuculuk yaparken not gönderirdi
eklemem için. Toplum önünde çok
rahat konuşurum. MÖTBE’de bir gün,
bando dışardaydı o zaman, içerden
komut verilince bando dışardan
İstiklal Marşı’nı çalardı. Yine Sermed
Bey zamanında, sıkı yönetim de var.
Törende komutanlar dizilmiş önde.
Ben de çıktım kürsüye herkesi saygı
duruşuna davet ettim. Saygı duruşun-
dan sonra İstiklal Marşı’nın girmesi
gerekiyor fakat bir türlü başlamadı.
Sermed Akgün de komutanlar da
gözüme bakıyor. Çok ilginç ve gergin
bir andı. Rahmetli Erdal Saygın, rektör
yardımcısı “Nerde bu bando” diye
fırladı birden, salondakiler de gülme-
ye başladı. Ondan sonra bandoyu,
şimdi yıkılmış olan yan duvara aldık.
Sahnede eskiden fizik deneyleri için
kullanılan aletler dururdu, törenler-
de onları kapatırdık. Orada sınav da
yapardık.
Bence şu anda üniversitenin en
büyük sorunu, yeşil alanların azal-
ması. Çok bina yapıldı. Daha yeşil bir
üniversite olmasını arzu ederdim.
Herşey çok içiçe oldu.
Çalışma hayatınızın ilk yıllarından
biraz daha bahseder misiniz? O
zamanın ruhu nasıldı?
Biz o zaman buraya 5 kişi girdik,
Haluk Benli vardı, Mehmet diye bir
arkadaş vardı. Onlar sonra ayrıldılar.
O zamanki çalışma düzeni çok basit
geliyordu bize. Rutin şeylerdi, zaten
2-3 fakülte vardı. Çok azdı yazışmalar,
o zaman kolay geliyordu işler. Bir de
müdürümüz vardı. Her ay başında
gelen giden evrak dosyalarımızı
1990 Türkiye güzeli Jülide Ateş Ege Üniversitesi Senatosu’nda
Sporla hayatının her döneminde ilgilenen Akşit, uzun yıllar hakemlik de yaptı
1...,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27 30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,...88
Powered by FlippingBook