Egeden 5. Sayı - page 26-27

24
25
Ege Üniversitesi’nin 55 yıllık geç-
mişinin 41 yılına tanıklık etmiş olan
ve halen Ege Üniversitesi Kurul İşleri
Şube Müdürü olarak görev yapan Bi-
rol Akşit, Egeden’in 55. Yıl Özel Sayısı
için ilk aklımıza gelen isimdi. Birol Bey,
neredeyse Rektörlükle bütünleşmiş
bir yaşam sürmesiyle ilgili sorumuz
üzerine “Ben her şeyimi burada
buldum, her şeyimi buraya vermek
zorundaydım” şeklinde cevap veriyor.
İşini, eşini burada, üniversitede buldu-
ğunu ifade eden Birol Akşit, şu anda
doktorasını yapan iki çocuğunun da
Ege Üniversiteli olmasıyla gurur duyu-
yor. 55. Yıl Özel Sayımızda bu Egeli
ailenin babasını, “Ege Üniversitesi’nin
hafızası”nı Bir Egeli köşemizde sizlerle
buluşturmak istedik. Neredeyse 40
yıldır bütün senato ve yönetim kurulu
toplantılarına katılan, “sınav” denince
akla gelen ilk isim olan, üniversitenin
en eski fotoğraf karelerine ispanyol
paça pantolonu ve uzun saçlarıyla
giren, kampüste şu anda profesör
olan çoğu öğretim üyesini öğrenci-
liklerinden beri tanıyan ve açıkçası
üniversite ile ilgili bilmediği bir şey
olup olmadığını merak ettiğimiz Akşit
ile yaptığımız uzun söyleşinin bir kıs-
mını özel sayımızda okurların ilgisine
sunuyoruz. Geri kalanı Birol Bey’in de
dediği gibi “bize kalsın”…
Ne zaman başladınız Ege
Üniversitesi’nde çalışmaya ve kaç
yaşındaydınız?
Ben 1967 Mayıs ayında Ege
Üniversitesi’ne girdim. Askerden
gelmiştim. 23-24 yaşlarındaydım. Şu
anda 43 senelik oldum.
Başlangıcınız nasıl oldu. İlk geldi-
ğinizde göreviniz neydi, ne olarak
başladınız?
Varoşlardan geldik biz.
Eşrefpaşa’da oturuyordum. Ordan
buraya 2 defa yayan geldim işe
başvurmak için, çünkü yeterli vasıta
yoktu. Son geldiğimde 4 kişi imtihana
gelmişti. Zaten çok az, 10 – 15 tane
memur vardı. Ben de geç kaldım.
Kapıdan, Zat İşleri Müdürü diyorduk
o zaman, şimdinin Personel Daire
Başkanı karşılığı, beni kapıdan çağırdı
“Gel gel, o kadar yol yapmışsın”…Gir-
dik biz de.. Şu anda Rektör Hanım’ın
aşağıdaki odası imtihan yeriydi.
Fazla adam da yoktu, kazandık girdik.
Merhum Mustafa Uluöz’ün rektörlüğü
zamanındaydı. Sonra ben öğrenci
işleri, kayıt kabul, idari mali işler –o
zaman levazım müdürlüğüydü- ve bir
de zat işlerinde çalıştım ki zaten hepsi
bir aradaydı… Başka büro yoktu
zaten. Bütün kayıtları biz yapıyorduk.
Tüm üniversitenin işlerini yapmak
zorunda olduğumuz için bütün işleri
öğrenmek zorundaydık. Bende bir
şeyi bilmemek diye bir şey yoktur.
Kimseye “bilmiyorum” demem, bilmi-
yorsam öğrenirim. Kimseye de “hayır
ben bu işi bilmiyorum şundan öğren”
demem. Buraya girdiğimde hep çık-
mayı düşünüyordum, memur olmayı
hiç düşünmüyordum. O zamanki
gençliğin verdiği enerjiyle başka işler
yapmayı düşünüyordum. Sabah 8 ak-
şam 5 gibi rutin şeyleri istemiyordum,
ama zamanla alıştım. En önemli atılım
rahmetli Yusuf Vardar zamanında
oldu. Ondan sonra memuriyete biraz
önem vermeye başladım ve çıkama-
yacağımı anladım. O zaman evlilik de
oldu, o da olunca mecburen kaldık.
Prof. Dr.Yusuf Vardar üniversite için
çok emek verdi. Çok hızlı bir hocaydı
çok çalışkandı.
İşleyişi Sistemli bir hale mi getirdi?
Tabiî. Bir yerde ne şekilde çalışa-
cağımızı onunla öğrendik. O 7 aylık
bir hocaydı ben de öyleydim. Uyum-
lu çalışırdık. İşi çok çabuk isterdi.
Mecburduk hızlı çalışmaya. Bu şekilde
geliştirdik kendimizi. 72’lerde üst kata
çıktım ben. O zamanın Genel Sekre-
teri Nurettin Aşıkhan’ın yanına geldik.
Ondan sonra hep üst yönetimde ve
bu katta çalıştım. Hemen hemen
bütün rektörlerle çalıştım.
Kurul işleri ne zaman kuruldu?
O zamandan beri senato yönetim
kurulu vardı ama ismi kurul işleri diye
geçmiyordu. O zaman raportörlük
gibi düşünüldü ve Üniversite Yöne-
tim Kurulu Kararı alındı. Çok önemli-
dir benim için: 1970’den beri kurullara
giriyorum; geriye baktığımda şimdiye
kadar hiç girmediğim kurul yok. Ne
rapor ne hastalık... 40 senedir hiçbir
kurula girmemezlik etmemişim.
Sizin “üniversiteyle ilgili her şeyi bi-
len tek adam” gibi bir imajınız var..
Öyle derler. Ben de kendimi öyle
düşünüyorum. Mahmut Birsel hoca
vardı, “elektronik beyin” derdi bana.
Ben kendime yakıştıramazdım ama…
Sorulduğu zaman geçmiş yıllardan bir
evrak, o istenirse kesinlikle bulurum.
Arşivci misinizdir?
Kafamda “hangi evrak nerde
olabilir” diye vardır. Bende olmasa
bile nerde olduğunu bilirim ve ordan
isteyip getiririm. Hiçbir şekilde “ben
bunu bilmiyorum” deme lüksüm yok.
Demedim de.
Üniversitede çalışıyorsunuz, 43 yıldır
emek veriyorsunuz. Eğitime önem
veriyorsunuz…
Ben lise mezunuyum. Üniversite-
ye de gidebilirdim. O zamanlar gece
okulları vardı. Ben okuyamadım,
buraya başladığımda lise ikiden ayrıl-
mıştım. Çocuklarımın eğitimlerine o
bakımdan daha önem verdim. Şimdi
ikisi de çok sevdiğim üniversitemde
doktora yapıyor. Okumam için, Rektör
Yardımcısı Prof. Dr. Türe Tunçbay,
çok uğraştı, üniversite okumamı çok
istedi. O zamanlar sporcularla çok
seyahate gittiğim için yüksek okula
gidemedim. Ne zaman müsabakaya
gitsek Ramazan’a denk gelirdi gittiği-
miz illlerde. Bize de kesinlikle lokanta
açmazlardı. Peynir, ekmek ne bulur-
sak onu yerdik. “Lokantayı açarsak
başımıza iş gelir” derlerdi. O zaman
para da yoktu. Şimdi şartlar daha
rahat, her şey düzenli. İşim gereği sa-
dece üst yönetim bana karışıyordu. Ve
açıkçası yüksek öğrenime çok ihtiyaç
duymadım.
Hangi sporla ilgileniyorsunuz?
Voleybol, basketbol. Bunlarda
milli hakemliğim var, Yüzme Şubesi
Başkanlığı’nı yürütüyorum. Şu anda
yapılmakta olan şenliklerin çok güzel
bir hikayesi vardır. 33 sene evvel ilk
şenliği Cihangir Bey’le(önceki dönem
EÜ Genel Sekreteri) ben yapmışımdır.
Sıkı yönetim vardı o zaman. Çok da
katı bir sıkı yönetimdi, öğrenciler bas-
kı altındaydı. Buranın Hayri Terzioğlu
Paşa diye bir komutanı vardı. Hakkı
Bilgehan da rektördü. Cihangir’le “biz
ne yapalım, çocukların üstünde de
çok baskı var, köşede oturuyorlar hiç
bir şey yapmıyorlar” diye düşünürken,
fakülteler arası maçlarla başlayalım
dedik. O zaman şimdiki Fen Lisesi ala-
nı bize aitti. Sosyal Bilimler Fakültesi
vardı, BESYO da ordaydı. Bizim saha-
mız yoktu, onların sahasını kullandık.
Bir yazı hazırladık, herşeyi ayarladık,
sıkı yönetimden izin alacağız ya... Bir
gün Hakkı Bilgehan hoca çağırdı beni,
“Seni komutan istiyor”…“Niye beni
istiyor ki?”“Valla seni istiyor gidecek-
sin.” Hanıma dedim“Ben gidiyorum
bir şey olursa belki gelemem”, çünkü
o zaman aldıklarını götürüyorlardı.
Neyse gittik. Komutan “Sen üniversi-
tede spor yaptıracakmışsın” deyince
“evet” dedim, “Öğrenciler oturuyorlar,
hiçbir şey yapmıyorlar. Biraz hareket
olsun”…“Bana bak, bir olay oldu mu
ben seni alırım içeri” diye uyardı. “Gi-
debilirsin” dedi ve çıktım. O akşam da
maç var, mühendislik-fen arasındaydı
galiba. Hepsi de ileri görüşlü çocuklar.
Şimdi çoğu da profesör doçent. Ben
hakemim. Hakkı hocaya söylemedim
böyle böyle diye. Çıktım, top elimde
Birol Bey 41 yıldır inip çıktığı Rektörlük merdivenlerinde mesai arkadaşları ile birlikte...
YAZ 2010
1...,6-7,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25 28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,...88
Powered by FlippingBook