Egeden 3. Sayı - page 28-29

26
27
E
mekli bir öğretmen. Bingül
Adalığ. Ege’nin bir ilçesinde.
Tam bir cumhuriyet kadını,
üstelik de emekli öğretmenliğin
yakıştığı insanlardan.. Emekli, ama
hâlâ çalışıyor. Eğitim görevinden
ayrılamamış bir türlü. Yirmi yedi yıl
çocukları eğitmiş, şimdi ise “büyükle-
ri” eğitmeye çalışıyor, kendini adamış
bu yola. Çünkü o da biliyor onları
eğitmenin daha zor olduğunu. Uzun
yıllar severek yaptığı mesleği, onu
hiç yormamış sanki. İlk günkü ener-
jisiyle çalışmayı sürdürüyor. Birçok
kişinin kolayca sahip olamayacağı
bir koleksiyonu var mesela. Onu
insanlarla paylaşmayı, onlara yeni
şeyler öğretmeyi amaçlamış, bir de
günümüz Türkiye’sinin geldiği nok-
tayı fark ettirmeyi... Bunu başardığını
söylemek de gayet mümkün...
Bingül Hoca,
Güzelbahçe Rotary
Kulübü katkılarıyla
, “Cumhuriyet ve
Atatürk Günleri” kapsamında ziyaret
etti üniversitemizi. İyi ki de etti, kendi-
siyle bir röportaj yapma fırsatını sundu
bize.
Koleksiyonculuk işine nasıl merak
saldınız? Eğiliminiz yalnızca bu tür
eşyalara özel mi yoksa genel bir
toplayıcılık var mı?
Çocukluğumda bazı taşlar, peçete-
ler gibi şeyleri toplama, her çocukta
olduğu gibi bende de vardı. Ama
yine çocukluğumdan beri de bu tür
‘geçmişi koruma’ adına, küçük çaplı
da olsa çalışmalarım oldu.
Aslında bazı olaylar silsilesi beni
bu çalışmalara itti. 80’li yıllarda
Sultanhisar’da görev yapıyordum,
orada eşimin ailesi köklü bir aileydi.
Bana Kurtuluş Savaşı yıllarındaki ve
savaş sonrası dönemdeki birçok şeyi
anlattılar. Öyle başladı bu birikim.
Bugüne kadar toplam kaç serginiz
oldu?
Bu 30. sergim, ancak bu sergilerin
amacı, sadece elbise modeli göster-
mek değil. Cumhuriyetin ilk yıllarında
bu giysileri giyen kişilerin, fotoğraflar-
la da destekleyerek, o günkü düşün-
celerini yansıtmayı amaçlıyorum.
Gençlerimizin o günleri incelerken,
günümüzle karşılaştırmalarını istiyo-
rum. Nereden nerelere geldiğimizi
görmelerini istiyorum.
Arşivinizde başka ne tür parçalar
mevcut?
Elimde bir Aydın evini yansıtabi-
lecek Cumhuriyet yıllarına dair her
şey var. Yatağıyla, yorganıyla, oturma
odasındaki eşyalarıyla, her türlü şey
mevcut.
Buradaki giysiler ise 20’li, 30’lu ve
40’lı yıllara dayanıyor. Fotoğraflarda
da bu giysileri o yıllarda giyen kişiler
ve bu kişilerin yapmış olduğu ilkler
mevcut. Mesela 25 Kasım 1925’te şap-
ka devrimi oluyor, ertesi gün çocuk
şapkalarını giyerek fesleri atıp cumhu-
riyete ayak uyduran bir grup var. Ya
da çarşaf giyen bir hanım daha sonra
şapka, manto giyiyor. Bu şekilde koşar
adım cumhuriyete ayak uydurdukları-
nı görüyoruz. Bu fotoğraflar da onla-
rın kanıtları mahiyetinde. Fotoğraflar
yalan söylemez! (Gülüşmeler)
Koleksiyonunuzdaki en eski parça
hangisi?
Buradaki en eski parça 20’li
yıllarda giyilen iki adet parça. (Siyah
bir manto ve …. işaret ediyor...) Bu
parçaların tamamı orijinal. Hepsi o
yıllarda giyilmiş. Giyen kişilerin de fo-
toğrafları mevcut. Zaten bu, ailemden
başlayarak derlediğim bir çalışma.
Giyen kişileri de tanıyorum, yaşamla-
rını biliyorum.
En sevdiğiniz parça hangisi?
Yaşanmışlıkların
tarihi
Hepsinin ayrı bir yeri var. Hangisini
söylesem. Mesela ben bir fotoğraf
bulduğum zaman, fotoğrafın sadece
ön yüzü değil, arkasındaki yaşam
nedir, ne tür giysiler vardır, sokak nasıl
görünmektedir, hepsine bakarım. En
küçük ayrıntıyı keşfetsem bile, benim
için bir hazine değeri taşıyor. Giysiler
de öyle, geçmişi günümüze getirdiği
için hepsini ayrı seviyorum..
Bir Ege insanısınız ve uzun yıllar
Ege’de çalıştınız. Ege’den bakınca
Türkiye’nin durumunu nasıl görü-
yorsunuz? Arada bir fark var mı?
Ege batıya en yakın bölgemiz,
onun için batıdan en çok etkilenen
yer olmuştur. Bunun faydaları olduğu
gibi, özellikle günümüzde zararları da
oluyor. Batının iyi taraflarını aldığı-
mız gibi kötü taraflarını da alıyoruz.
Dolayısıyla ben Ege’yi en çabuk da
yozlaşan yer olarak görüyorum. Bazı
değerlerimizi daha çabuk yitirdik. Tür-
kiyemiz çok güzel, her yönüyle. Sosyal
hayatıyla, kültürüyle, folkloruyla, her
şeyiyle özel. Doğuya doğru gidildikçe
bu değerlerin daha az yitirildiğini
görüyoruz..
Emekli bir öğretmen olarak, bugün-
kü eğitim sistemi için ne düşünüyor-
sunuz? Özellikle müzecilik oldukça
ihmal ediliyor sanki...
Müzecilik gerçekten çok ihmal
ediliyor. Buna çok karşıyım. Mesela
bazı Avrupa ülkelerinde gördüğüm
üzere, öğrenciler belli günlerde, belli
gruplar halinde müzelere götürülü-
yor. Bu, o günün dersi oluyor. Ama
bizde öyle bir şey yok. Ana sınıfından
başlamalı diye düşünüyorum müze
gezileri. Çocuk gelip dokunabilme-
li, yerinde görebilmeli.. Çünkü çok
okuyan mı, yoksa çok gören mi bilir,
bunlar hep beraber olursa güzel. Ama
bence, yaşayarak, görerek daha çok
öğreniyoruz.. Onun için müzeciliğin
de yeni yeni anlayış değiştirdiğini
görüyorum. Eskiden sadece belli ob-
jeleri sıralayıp sergilemek vardı. Şimdi
onları bir anlam taşıyacak şekilde
yerleştirip o günkü ortamında sergile-
mek en güzeli. Şimdi birçok müzede
bunu görüyorum. Bu da sevindirici
bir olay. Ben de burada bu giysilerin
öykülerini anlatıyorum, böylece daha
kalıcı olduğunu düşünüyorum.
Günümüzde bir tüketim çılgınlığı
var. Siz de bu koleksiyonu bu kadar
iyi saklamış birisi olarak, günümüz-
le geçmişi karşılaştırdığınızda ne
görüyorsunuz?
Geçmişte pamuk üretiliyordu,
sevgiyle toplanıp sevgiyle işleniyordu.
Nazilli’de 1937’de kurulan Sümerbank
Basma Fabrikası’nda genç kızlarımızın,
erkeklerimizin çizdiği desenlerle de
ilmik ilmik dokunuyordu. O sevgi ile
beraber o basmaları, başka birçok
değişik kumaşı gözümüz gibi bakarak
giyiyorduk. Benden daha büyükler de
böyleydi, benim çocukluğumda da...
Ama şimdi o kadar çabuk elimize ula-
şıyor ve o kadar da çabuk tüketiyoruz
ki... Mesela dün gelen bir bey şunları
söyledi: “Babamın
bir takımı vardı,
babam uzun yıllar
giydi. Sonra da
ben giydim uzun
yıllar, üniversi-
tede okurken...
Hâlâ onu çok
severim.”Demek
ki o yıllar ekonomi
açısından da çok
dikkatli olunması
gereken yıllardı..
Savaşlar görülmüş
ve kıymet biliniyordu. Şimdi bunu
çocuklarımıza anlatmak biraz zor.
Tüketici bir toplum olduk, oldurulduk.
Üretmekten çok tüketici bir toplum
oldurulduk. Dolayısıyla da birçok kişiyi
tanıyorum, gardırobunu açtığı zaman
‘hiçbir şeyim yok’ diyebilen.. Ama
önceki dönemlerde, insanların günlük
bir basması aynı zamanda bayramlık
elbisesi de olabiliyordu ve ondan çok
mutluydu. Zaman ve teknoloji bizi
bu günlere getirdi. Bilmiyorum suçlu
kim...
Son olarak söylemek istedikleriniz
nelerdir?
Ben 27 yıl öğretmenlik yaptım. Çok
güzel çocuklar yetiştirdiğimi düşünü-
yorum, benim için en büyük mutluluk
bu…Yirmi yıldır da, emekli olmamış
gibi bu çalışmaları sürdürüyorum.
İnşallah arkamdan gelen olur, bütün
dileğim o.
Ümit MUTLU
Erhan ÇUKURLU
1...,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27 30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,...84
Powered by FlippingBook