Egeden 3. Sayı - page 36-37

34
35
İ
nce uzun boylu, sessiz ve daima
düzgün giyimli bir adam, her
sabah 7 gibi Ege Üniversitesi
Rektörlüğü binasının Rektör ve Rektör
Yardımcılarının odalarının bulunduğu
üst katına gelir. Bütün kapıların kilitle-
rini tek tek açar. Çiçekleri sular, odaları
havalandırır. Çayı demler. 2 Şubat
1966’dan beri Ege Üniversitesi’nde
çalışan Adem Alakoç 36 yılı aşkın
süredir Rektörlük katına en erken ge-
len ve genellikle de en geç buradan
ayrılan insan. Kendisini ilk görenlerde
sert ve ketum bir izlenim uyandırır.
Takım elbisesi ve bond çantasıyla
gizemli de bir imajı olan Adem Abi’yi
görenler ne iş yaptığını pek çıkaramaz
herhalde. Diğer birimlerde çalışan-
lar ve onu yakından tanımayanlar
kendisinden çekinir. Bir üniversite-
nin en yüksek makamına bu kadar
uzun süredir hem hizmet hem de
tanıklık eden “Adem Abi”, işini ciddiye
almanın çok iyi bir örneği. Ülkenin zor
zamanlarında üniversite yönetimi de
zorlanırken “Onların gece yarılarına
kadar çalıştığını, özverilerini görünce
bize de elimizden geleni yapmak düş-
tü” diyor. Çalışma arkadaşları, Adem
Abilerinin dürüstlüğünü ve işine olan
bağlılığını şöyle anlatıyorlar: “Rektör-
lük binasına kendi eviymiş gibi sahip
çıkar, üniversitenin çıkarını kendi
çıkarıymış gibi gözetir (çay kaşıklarını
sayıyla ödünç verip sayıyla teslim alı-
yor mesela). Asla kimseye kırıcı bir söz
söylemez ve yardımseverdir. Çok çok
dürüst bir insandır ve sert görünse
de muzip bir tarafı vardır”. Gerçek-
ten de Adem Abi gülünce çok güzel
gülüyor. Kendisiyle röportaj yapaca-
ğımızı önceden haber verdiğimiz için
hazırlık yapmış; özgeçmişini, çalıştığı
rektörlerin listesini hazırlamış; yani iş
disiplinini burada da göstermiş. İşteki
düzeninin kaynağı olan düzenli kişili-
ğini, olayları aktarırken günü gününe
verdiği tarihlerden de anlıyoruz, hatta
bazen yıllarca önce olmuş bir olayın
saatini bile hatırlıyor, şaşırıyoruz.
Her sayımızda bir Ege
Üniversiteli’ye yer verdiğimiz “Bir
Egeli” köşemizde bu sayıda, yaşamı-
nın üçte ikisini üniversiteye emek
vermekle geçmiş Adem Abi’yi sizlerle
buluşturmak istedik. Adem Abi’nin
Engin Önen ile karşılıklı çaylarını yu-
dumlarken yaptıkları söyleştiklerine
hemen biz de katılıyoruz.
E. Önen: Kaç yılında bu işe başla-
dınız? Herhalde üniversitemizin
en eski çalışanlarından birisisiniz,
örneğin kaç rektörle çalıştınız?
40 yılı geçti. 1966 yılının ikinci
ayında Ziraat Fakültesi’nde çalış-
maya başladım. 1967’nin on birinci
ayında asker oldum. 44 yıldır Ege
Üniversitesi’ndeyim. Ben Ziraat
Fakültesi’nde çalışırken Vehbi Göksel
Üniversite tarihinin tanığı
bir emektar
Demet ALTUNTAŞ
Hoca rektördü fakat o’nunla çalış-
madım. İlk olarak Rektörlükte Yusuf
Vardar’la çalışmaya başladım. 1973
senesinin beşinci ayının 2’sinde. 44
yılda toplam 8 Rektörle çalıştım.
E. Önen: Ege Üniversitesi tarihinin
çok büyük bir bölümünde yer aldı-
nız. Bu üniversitenin tarihinin yakın
bir tanığısınız. Siz Yusuf Hocayla
çalışmaya başladığınızda üniversite
daha küçüktü.
Evet ilk başta sadece Ziraat, Tıp,
Fen, Mühendislik ve Diş Hekimliği
Fakülteleri vardı.
E. Önen: Her rektörün kendi kişilik
özelliklerinden kaynaklanan ça-
lışma farklılıkları vardır. Aklınızda
kalan tipik özellikleri neler? Örneğin
en erken kim çıkardı, en sert kimdi,
en erken kim gelirdi gibi…
Yusuf Vardar Hocayla çalışırken
askerden yeni gelmiştim. 22-23 yaşın-
daydım. Komutan gibi görüyordum
kendisini. Sert bir imajı vardı, o çatık
kaşları insana ürkeklik veriyordu. O
sert tabiatının altında ayrıca baba-
can bir kişiliği bulunmaktaydı. Onun
döneminde 2 yıl kadar çalıştım. Yusuf
Hoca biraz aceleciydi, verdiği bir gö-
revin hemen yapılmasını isterdi. Tabii
o zaman bilgisayar yoktu. Şimdiki
gibi hemen yerine getirmek zordu
görevleri. Memura verirdin, o daktilo-
da yazardı. Kağıtların arasına karbon
koyardın çoğaltmak için. Fahrettin
Kovancı öğrenci işlerine bakıyordu;
o dönemlerde yukarı geldiğinde
heyecandan düğmesini bir aşağı bir
yukarı iliklediği olurdu. Yusuf Hoca bir
gün merdivenlerden çıktı, bulundu-
ğumuz salondan geçerken fakültele-
rin birinden gelen, elinde evrak olan
personeli gördü. Elindeki evrağı aldı
ve o evrağı vereni çağırmamı iste-
di. O zamanın Zat İşlerinde görevli
Perihan Boralı Hanımı çağırdım.
Rektör ona elden evrak verdiği için
kızmıştı. Çünkü elden evrak takibine
karşıydı. Bir Senato toplantısı günü
saat 09.30’da Hocamız tam saatinde
toplantı salonuna girdi. Ancak içeri
girmesiyle çıkması bir oldu. Toplantı
çoğunluk sağlanamadığı için aynı
gün saat 13.30’e ertelendi. 13.30’daki
toplantıya herkes zamanından önce
geldi. Hoca bu kadar disiplinliydi.
Görev süresi sona erince emekli
oldu. Yusuf Hoca’nın ardından Necati
Hoca’yla çalıştım. Yusuf Hoca kadar
sert değildi. Yusuf Hoca saat 8’de
gelir 5’te çıkardı. Necati Hoca saat
bakımından daha esnekti. Benim
gözümde en sert Yusuf Vardar kaldı.
Necati Akgün Hocamızla 3 yıl beraber
çalıştık. Hocanın en göze çarpan özel-
liği bisküviyi çok sevmesiydi, o kadar
ki 3 yıl boyunca toplantılarda bisküvi
ikram ettik. Hocamızın görevli olduğu
dönemde üniversitede olaylar, hep
sorunlar yaşandı.
Necati Hocanın ardından Hakkı
Bilgehan Hoca geldi. Onun döne-
minde çok naçar bir dönem yaşadık.
O dönem çok korkulan bir dönemdi,
kampüste olaylar işgaller birbirini
izledi. Suçlu ya da suçsuz birçok kişi
gözaltına alındı. Gecenin geç saatle-
rine kadar Alsancak Stadı’nda tutulan
öğrencilere kumanya dağıtmıştık.
Tüm öğrenciler perişan olmuşlardı.
Aralarında o dönem dekanlık yapan
Hocalarımızın çocukları da vardı.
Rektör Hocamız onları kurtarmak için
çok çaba harcadı. Sıkıntıdan yerinde
duramaz sürekli dolaşırdı. Bütün bu
olaylar yaşanırken çok zor şartlar al-
tında kampüs içerisinde kreş açılması
ve eğitime başlamasını sağlamıştı. O
günlerde Hürriyet gazetesinde kendi
işini kendin yap diye bir dizi maket
1...,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35 38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,...84
Powered by FlippingBook