Egeden 18. Sayı - page 62-63

61
GÜZ 2013
Mehmet Erdem’in
“şehirli akustik”
müziği
Son yıllarda Türk müziğinde ortaya
çıkmış en ilgi çekici seslerden biri olan Mehmet
Erdem, Ege Üniversitesi Sanat Tarihi Topluluğu tarafın-
dan düzenlenen 'Kadına Şiddete Hayır' temalı sosyal so-
rumluluk projesinin finalinde Prof. Dr. Yusuf Vardar-MÖTBE-
Kültür Merkezinde bir konser verdi. Liseyi İzmir’de okumuş
olan sanatçı, bu anlamlı ve başarılı projeyi gerçekleştiren
Egeli gençleri yalnız bırakmadığı gibi, konser esnasındaki
konuşmasında da şiddetin her türlüsünü kınadığını söyledi.
Makine Mühendisliği mezunu olan Erdem hep müzikle il-
gilenmek istemiş ve bu isteğini de gerçekleştirmiş bir genç
müzisyen olarak sorularımızı yanıtladı.
“Kardeş Türküler” olarak bilinen Boğaziçi Gösteri
Sanatları Topluluğu’nu bir okul olarak tanımlıyorsunuz.
Nasıl bir okuldu?
Ben Boğaziçi’nde okudum ve Boğaziçi’ne girdiğim
zaman müzikle ilgileniyordum. Orada da çok yetkin bir
grup vardı ve benim üniversiteye girdiğim 1997 yılında ilk
albümleri çıkmıştı. Gruba 1999 yılında dahil oldum. O iki
sene boyunca da arkadaşlarla epey çalışma fırsatım oldu.
O grupla yurt içinde ve yurt dışında bir çok konsere gittik.
Hemen hemen bütün Türkiye’yi dolaştık.
BGST’de vokal olarak değil enstrümanist olarak yer
alıyordunuz değil mi?
Evet orada enstrüman çalıyordum. Ud, cümbüş, buzuki,
bağlama…Bazen geri vokal de yapıyordum ama daha çok
enstrüman çalmayı tercih ediyordum.
MakineMühendisliği gibi önemli ve zor bir bölümde
okuyordunuz, bir yandan damüzikle ilgileniyordunuz.
Zamanındamı bitirdiniz okulu?
Yok, tabii ki uzadı. Ama normalde makina mühendisliği
zaten zordur. Bir de mesela tam vize-final dönemi turneye
denk geliyordu. Sınavlara girememek gibi bir sıkıntımız
vardı. Bir gün Paris’te güzel bir opera salonunda konser ver-
dikten sonraki gün makina dizaynı sınavına girince insan
allak bullak oluyor tabii. Bitirdim okulu, fakat hiç yapmadım
makina mühendisliği.
Matematiği özel olarak seviyormuşsunuz.
Matematik ve fiziği küçüklüğümden beri severim. Sade-
ce mühendislik açısından değil, genel olarak hayata bakışı
kolaylaştırdığını düşünüyorum. Hangi işi yaparsanız yapın,
yardımcı oluyor bence. Problem çözme üzerine kurulu so-
nuçta mühendislik dediğimiz. Sonuçta kendi kayıtlarımızı
kendimiz yapıyoruz ve müzisyenlerle çok haşır neşiriz. İşin
mutfağını biliyoruz yani. Ben başka insanların albümlerine
de çaldım, başka insanlara düzenlemeler de yaptık. O işte
KULİS SÖYLEŞİLERİ
de epey matematik var, fizik var, elektro-
nik var aslında…
Peki sizinki “Okulunu okumadım
ama, ben sevdiğim işten para kazan-
maya karar verdim” hikayesi mi?
Ben sevdiğim iş gibi bakmadım
buna,“ben müzik yapacağım”dedim.
Küçüklüğümden beri bunu istiyordum
zaten. Okulları okudum ama hiç bir za-
man makina mühendisliği yapacağımı
düşünmedim zaten.
Sonra “sesinizi enstrüman gibi
kullandınız” şeklinde yorumlar alan
kendi albümünüzü yaptınız ve iyi bir
çıkış yaptınız. Bu süreç nasıl gelişti?
Nasıl karar verdiniz?
2006 yılında Onur Ünlü’nün Polis
filminde "Olur Ya" şarkısının düzenleme-
sini yapıp kaydetmiştik. Ben idareten
kendim söylemiş, birine söyletiriz
diye düşünmüştüm. Onur dedi ki
“sen çok güzel söylemişsin”... Ondan
sonra teklifler gelmeye başladı bana
şarkı söylemem üzerine. Sonra "Herkes
Aynı Hayatta"yı yaptık bir dizi için o
da sevildi. Sonra teklif geldi büyük bir
müzik firmasından“albüm yapmak ister
misin”diye. Biz de düşündük, olur dedik,
yaptık, oldu, şu anda bu durumdayız.
Aslında kafamda yoktu, müzik yapıyor-
duk sadece, hâlâ da devam ediyoruz
sonuçta.
Cover yapıyorsunuz. Özellikle
HâkimBey çok etkileyici bir cover.
Onun gücü nereden geliyor?
Biliyorsunuz şarkı 20 sene öncesinin
şarkısı. Orjinal de bir hikayesi vardır.
Sonuçta Sezen Aksu…Türkiye’de
hemen herkesin hayat hikayesinde yeri
olan bir kadın, sözleriyle ve müzikleriyle
hepimizin hayatının fon müziği olan bir
sanatçı. Çok farklı kitlelerden beğenen
oldu. Genel olarak otoriteye isyan ya da
haksızlığın karşısında durma gibi bir algı
yaratan bir şarkı. Haksızlığa uğradığını
düşünen herkes sahiplendi, ki haksızlığa
uğradığını düşünmeyen çok insan da
yok yani. Herhangi bir konuda illaki bir
haksızlığa uğruyor insan.
Yaptığınızmüziği nasıl tanımlıyor-
sunuz?
Bunun üzerinde de epey düşün-
dük. Ben şehirli akustik müzik diyorum
yaptığımız müziğe. Sonuçta şehirlerde
yaşıyoruz. Türkü de söyleriz, caz da
seviyoruz, rock da, alaturka da... Ben
ud da çalıyorum, elektronik gitar da.
Albüm de böyle zaten. Her tarzdan şarkı
var. Enstrümanları çok seviyoruz, ben
kendim de enstrümancı olduğum için.
Hep akustik kaydediyoruz.
Müziğinizdemelankolik bir havanın
yaygın olduğunu söyleyebilir miyiz?
Ben aslında neşeli bir insanım,
hareketliyim de. Herkes beni çok sakin
zannediyor şarkılarımdan dolayı. Şarkı
söylerken biraz daha sakinimdir, çünkü
sözler öyle icap ediyor. Şarkıların ruhuna
girmeye çalışıyorum.
İlk dinlediğimizde uzun zamandır
gelmeyen bir ses bu dedik. Hatta Leo-
nard Cohen’e benzetenler var. Siz bu
konuda ne düşünüyorsunuz?
Biraz abartı tabii bunlar. Cohen ne-
rede, biz nerede? Türkiye’de çok muadili
olan bir ses tarzı olmadığı için belki ona
benzetiliyorum. O Zen Rahibi, şair, yazar,
çizer, entellektüel bir kişi. Onunki ayrı
bir klasman. Keşke onun gibi olabilsek.
Isterim tabii ki ben de Cohen gibi bütün
dünyaya seslenebilmeyi. Muhtemelen
bu aralıkta ses piyasada çok olmadığı
için böyle düşünülüyor. Tiz ses örnekleri
daha fazla. Ben şarkıları bağırmadan da
söylediğim için, insanlar evde söylerken
eşlik edebiliyor belki. Benim sesimin
üstüne de çıkıyor olabilir kendi kendine
söylerken. O da bir katılım artısı sağlıyor
galiba. Beraber söylemeyi seviyoruz. Bu
hissi yaratıyor diye düşünüyorum.
Ekşi Sözlükte sizin için “aşk uzma-
nı” denmiş. Neyi kastediyorlar?
Aşkın uzmanı olmaz bir kere. Herkes
ayrı bir şey yaşıyor. Senin aşkın başka,
benim aşkım başka. Şarkı sözlerinden
muhtemelen öyle çıkarımlarda bulu-
nuyorlar. Herkesin hayatında aşk var
sonuçta. Herkesinki farklı ama aslında
herkes aynı hayatta. Biz de öyle diyoruz
ya, aslında farklıyız ama bakarsan aynı
şeyleri yaşıyoruz hemen hemen. Kimse
çok acayip farklı aşklar yaşamıyor.
Dinleyici sizi farklı gördü ve sanırız
bu farklılığın değerini bildi. Siz nasıl
görüyorsunuz, değerin teslimedilme-
sinde bir eksiklik var mı? Türk piyasa-
sında yeni özgün bir şey var mı?
Aslında çok var. Müzik dediğimiz
zaman o kadar çok mecra var ki. Ens-
trümantal müzik ayrı bir derya. Benim
İstanbul’dan veya başka şehirlerden
tanıdığım çok iyi müzisyenler var. Ama
hayat, şans. Bu işler çok farklı dengelere
bağlanıyor. Örneğin bizim albümde
Hâkim Bey olmasaydı, albümün geri
kalanını bu kadar fark eder miydiniz
bilmiyorum. Bunlar hep soru işareti.
Böyle lokomotiflere ihtiyaç oluyor. Tabii
ki bir sürü özgün, çok iyi çalışmalar var.
Türkiye’nin dünya çapında çok müzisye-
ni var. Saymakla bitmez. Kimilerini unu-
turum. Ayıp olur. Ama ben her zaman
söylerim Erkan Oğur diye bir adam var
bu ülkede. Dünya ona hürmet ediyor.
Bu topraklar bu anlamda çok geniş. Yüz-
yıllar boyunca geçişler olduğu için her
tarz müziği algılayabiliyoruz neredeyse.
Batı müziğini de doğu müziğini de…
Öyle bir avantajımız var.
Yeni proje var mı?
Var yakında albümümüz çıkıyor. Adı
“Hiç Konuşmadan”.
Yeni besteler mi var, cover’lar mı?
Cover da var, beste de var, ortaya
karışık.
e
Demet ALTUNTAŞ
60
1...,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59,60-61 64-65,66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77,78-79,80
Powered by FlippingBook