Egeden 18. Sayı - page 42-43

40
41
GÜZ 2013
eleştirisini yapıyor ve onlara
yol gösteriyordu. 102 sayı çıkan
bu dergi aranan bir süreli yayın
olmuştur.
İstanbul’da çıkan Eminönü
Halkevi Dergisi, İstanbul için büyük
önem taşıyordu. Burada daha önce
yayına giren Halk Bilgisi Haberleri
eşsiz bir kültür hazinesiydi. Bu
dergi de yayımını 124. sayıya kadar
sürdürdü. Eminönü Halkevi dergisi
de önemli bir varlık gösterdi. Pek
çok etkinliğe imza attı.
Ün dergisi Isparta Halkevi’nin
yayın organıydı. Başta Hikmet
Turhan Dağlıoğlu olduğu halde
aslında öğretmen olan pek çok
bilginin emeğiyle çıkıyordu.
Çevrenin tarih ve kültürüne en ince
ayrıntılarına kadar yer veriyordu.
Oldukça nitelikli olan bu dergi,
172 ay varlığını sürdürmüştür.
Günümüzde bile böyle bir derginin
çıkması düşünülemez. Yerel
tarih kalıntıları yanında kültür ve
geleneklerimizin zenginliklerini
belirli bir düzeyde yansıtan
bu derginin saygınlığı sürekli
kalacaktır (Mahmut Şakiroğlu,
“Memleketimizde Toplu Tarih
Çalışmaları”, Tarih ve Toplum, Sayı 38
Yıl 1987, s.73 – 77).
Fransız Coğrafyacı Xavier de
Planhol, Antalya ovası ile göller
bölgesindeki yerleşik yaşam ile
göçebeliği inceleyen anıtsal bir tez
yaptı. Bu tezin her aşamasında Ün
dergisindeki makalelerden geniş
ölçüde yararlandı. Planhol’un bu
çalışmada izlediği yöntem derginin
bilimsel kimliği konusunda bir fikir
vermektedir (Xavier de Planhol,
De la plaine pamhylienne aux
lacs Psidiens, Nomadisme et Vie
pasanne, Paris,1958).
Bursa Halkevi Uludağ’ı
çıkarıyordu. Adı bir kez değişti,
sonra yine Uludağ’a dönüştü.
Bursa Halkevi, yörenin tarihi ve
anıtlarıyla ilgili çok değerli eserler de
yayınladı. Bu derginin yayına girdiği
sırada Prof. Albert Gabriel, Bursa
üzerine hazırladığı anıtsal eserin
malzemesini topluyordu. Uludağ’ın
yayınlarından ve yazarlarından
geniş ölçüde yararlandı. Dergi,
Bursa tarihinin kaynaklarından olan
Şer’iyye sicillerinden her sayısında
örnekler yayınlıyordu. Çıkan yazılar
zengin Bursa tarihini aydınlatacak
yığınla malzeme veriyordu.
Manisa’da çıkan Gediz, o sırada
burada görev yapan Manisa
Ortaokulu Tarih Öğretmeni Çağatay
Uluçay, İbrahim Gökçen gibi genç
araştırıcıların emeklerinin ürünüydü.
Manisa sicillerini en sağlıklı
biçimde bunlar değerlendirdiler. Bu
kaynaklara dayanarak Manisa’nın
sosyal ve ekonomik tarihine çok
önemli eserler kazandırdılar.
Gediz dergisini de ayakta tutan
bunlar ve Manisa’nın öteki genç
öğretmenleriydi.
İzmir’de Fikirler dergisi daha önce
yayına girmişti. Halkevi dergisine
dönüştü. Fikirler edebi yanı ağır
basan bir dergiydi. Daha sonra
ülke çapında üne kavuşacak nice
yazarımız ve şairlerimiz için Fikirler
önemli bir sıçrama tahtası oldu.
Yörenin tarih, dil, edebiyat ve
folkloruna önemli katkılar
Afyonkarahisar’ın Taşpınar,
Çorum’un Çorumlu, Denizli’nin
İnanç, Konya’nın Konya, Kayseri’nin
Erciyes ve daha başka halkevi
dergileri içerdikleri zengin malzeme,
yazı ve araştırmalarla o yıllara
damgasını vurmuştur. Bu dergiler
arşiv kaynaklarından, mahkeme
sicillerinden, yerel malzeme
ve yabancı eserlerden geniş
ölçüde yararlanarak bulundukları
yörenin tarih, dil, edebiyat, folklor
araştırmalarına büyük katkıda
bulunmuşlardır. Bulundukları
yörenin tarihsel eser ve kalıntıları
yanında mezar taşları, çeşme, han,
hamam, köprü kitabelerini kayıt
altına almışlardır. Hikmet Turhan
Dağlıoğlu, Kemal Turan, Naci Kum,
Abdülkadir İnan, Ziya Somar, Eşref
Ertekin, Mesut Koman, Rahmi
Balaban, Haydar Tolun ve daha nice
imzaların bu dergilerde yer aldığını
görüyoruz.
1939 yılında bütün ülkede 34
halkevi dergisi çıkıyordu. 1944
yılında ise bunların sayıları 22’ye
düştü. Bunların çoğu Halkevleri
kapatılıncaya kadar varlıklarını
korudu.
XX. yüzyıl Türk tarihçiliğinin
önde gelen seçkin adlarından biri
olan İsmail Hakkı Uzunçarşılı, bu
araştırmaların ne kadar büyük
bir boşluğu doldurduğunu dile
getirmiştir. Uzunçarşılı diyor ki:
“Bazı vilayetlerde çıkan
mecmualarda evvelce verilmiş
direktif dairesinde yürünerek
kıymetli bilhassa mebani (bina,
yapı) kitabeleri, sicil hulasaları,
mahalli vakfiyeler, mezartaşları
kitabeleri neşredilmeye başlamıştır.
Şimdiye kadar gördüğüm Konya,
Ün, Uludağ, Kaynak, Yeni Türk,
Çorum(lu), Taşpınar mecmuaları orta
ve son zaman Türk tarihini alâkadar
eden kıymetli ve orijinal vesikalar
istifademizi mucip olmaktadır; bu
tarzdaki tarih araştırmaları aynı hızla
devam ettiği takdirde sekiz on sene
sonra milli tarihin malzemesi olarak
bilhassa Anadolu’da pek kıymetli
eserler elde etmiş olacağız”. (“Yeni
Türk Tarihinde Vesikacılı”, Belleten,
sayı 7/8 (1938), s.367-371).
Bu yazı, Atatürk döneminde Türk
ve Türkiye tarihinin bir bütün olarak
araştırılması ve işlenmesi yolunda
ne kadar büyük bir emek ve çaba
gösterildiğini ortaya koymaktadır.
Elbette buna Osmanlı dönemi
de dahildir. Durum bu kadar açık
olmakla birlikte Cumhuriyetin
Osmanlı tarihini bir kenara ittiği,
ihmal ettiği iddiaları inkarcılıktan
başka bir şey değildir.
Halkevleri’nin kuruluşunda
büyük emeği geçen Maarif Bakanı
Dr. Reşit Galip, Dil, Edebiyat ve Tarih
şubelerinin işlevini vurgularken
bunların çalışmalarından beklenen
verimi şöyle açıklıyordu:
“Dil, Edebiyat ve Tarih şubesi
memleketin uzak ve yakın bütün
köşelerinde bu sahada çalışanları
birleştirmek maksadını güdecektir.
Bilhassa her işin yeni başlanmış
sayılabileceği bugünkü şarlar
içinde dilcilerin, edebiyatçıların ve
tarihçilerin en sıkı bir çalışma birliği
gütmeleri elzemdir. Milli dilin, milli
edebiyatın, milli tarihin sağlam
temeller üzerine yükselmesi için bu
çalışma birliği ve onu temin edecek
teşkilatlanma şarttır” ( Halkevleri,
1932- 1935, s. 14).
Cumhuriyetin aydınlık yüzü
Halkevi dergilerinde en güzel
ifadesini bulmuştur.
Halkevleri 9 kolda örgütlenmişti.
Dil, edebiyat ve tarih kolları oldukça
verimi çalışmalar yapıyordu.
Tiyatromuzun gelişmesi için
Tiyatro Kolu büyük çabalar
gösterdi. Cumhuriyet ilke olarak
çok sesli müziğe yönelmişti.
Ancak halk müziğinin işlenmesi ve
derlenmesi konusunda da halkevleri
döneminde büyük adımlar atıldı.
Bütün bu etkinlik ve çabaları dile
getirmek halkın aydınlanması
yolunda atılan adımları belirtmek
anlamına gelmektedir. ABC devrimi
sırasında bütün ülke bir okul haline
gelmişti. Şimdi de bütün ülke
bir konser salonuna , bir tiyatro
sahnesine, bir spor salonuna bir
araştırma merkezine dönüşmüştü.
Gazete ve dergiler azdı
1930’lu yıllarda pek çok
kentimizde gazete çıkmıyordu.
Kimi büyük kentlerimizde çıkan
gazete ve dergiler diğer yerlere
güçlükle ulaşıyordu. Radyo da pek
yaygın değildi. Ülke çapında yollar
yeterli değildi. Büyük bir demiryolu
yapımına başlanmıştı ama henüz
bütün ülke demirağlarla örülmemişti.
Her yerde matbaa yoktu. Bütün bu
boşlukları halkevlerinin yayınları
ve çıkardığı dergiler doldurdu.
Halkevleri daha başlangıçta yayın
alanında önemli adımlar attı.
1939’da 237, 1941’de ise 143 eser
yayınlanmıştı. Bu sayı, 1944 yılına
kadar 492 kitap ve broşüre ulaşmıştı.
O tarihte bütün ülkede halkevi sayısı
405’i buluyordu. Bunun dağılımı
şöyleydi: Vilayet merkezlerinde 75,
kaza merkezlerinde 236, 94’ü de
nahiye ve köylerimizde idi (Hasan
Taner, Halkevleri Bibliografyası,
Ankara, 1944).
Başta İstanbul ve Ankara olmak
üzere il merkezlerinde çıkarılan
dergiler bir bakıma yol gösterici
oldu. İl merkezlerinde çıkarılan
dergiler “kültür faaliyetlerinin
güzel bir ifadesi olarak” takdir
edilmiştir. Dergi “daha ziyade
muhitin bir mecmuası olmalı, kültür
incelemeleri bu açıdan yapılmalı,
sosyal, ekonomik ve edebi yazılar
halkı ve köylüyü ilgilendirecek”
düzeyi yakalamalıydı. Yine dergi,
“bütün yazılarında büyük kültür
inkılabımızın halk ve
köylü arasında kolaylık
ve süratle yayılmasını
gaye saymalıydı”.
Halkevleri dergileri
daha ilk sayılarından
başlayarak yerel
değerlerin açığa
çıkmasına öncelik
verdiler. Bunun
yanında hemen hemen
her sayıda devrimin
getirdiği coşkuyu,
ruhu yakalamaya
çalıştılar. Yazarların çoğu
öğretmen, doktor, mühendis
gibi bulundukları yerlerde
görev yapan memurlardı. Bu
yazılar, Anadolu’nun yolsuz,
tozlu topraklı köşelerinde nice
değerlerin yaşadığı gerçeğini
ortaya koydu. Ne yazık ki halkevi
dergileri güçlükle çıkıyordu.
Kimi dergiler bir iki sayıdan
sonra kapanıyordu. İkinci
Dünya Savaşı’nın getirdiği
yokluklar, kậğıt sıkıntısı
bunların düzenli çıkışını
engelliyordu. Halkevleri
dergileri, Cumhuriyet’in sosyal
ve kültürel tarihini, hatta
siyasal tarihini incelemek
isteyenlerin başvurmaları
gereken temel kaynaklar
arasında seçkin bir yer tutar.
Halkevleri’nin genel merkezi
kabul edilen Ankara’da Ülkü
dergisi çıkıyordu. Mehmet
Fuat Köprülü’nün yönetimine
geçtikten sonra dergi, bilimsel
bir kimlik kazandı. Kültür ve tarih
çalışmalarında seçkin bir yer tuttu.
Ülkü, diğer halkevi dergilerinin
Harf devrimi döneminde bütük ülke bir okul
haline gelmişken, Halkevleri döneminde
bütün ülke bir konser salonuna, bir tiyatro
sahnesine, bir spor salonuna, bir araştırma
merkezine dönüşmüştü.
1...,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41 44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63,...80
Powered by FlippingBook