Egeden 18. Sayı - page 34-35

32
33
GÜZ 2013
Bu nedenledir ki
cumhuriyetin
okulu, ilkesel olarak otoriteyi, akıl ve
deneyime dayandırır, özgür incele-
meyi ve gelişmeyi hedefler
. Böylece
çocukları, aidiyetlerinin baskısından
ve cemaatçi taleplerden korumaya
çalışır. Moscovici’ye (1994) göre, ‘özü
itibariyle bir otorite anlayışı olan
ve bu anlamda, politik otoriteyi de
kapsayan laiklik, toplumsal güçlerin
birbirine göre ilişkisini ve organi-
zasyonunu düzenler’; laiklik, aklın
yasamasına sığmayan, onun dışında
kalan bir alanın (inanç alanı) varlığını
kabulü yasaklamaz, ama şu koşulla:
Bu alandaki tercihlerimiz diğerlerinin
başka tercihler yapmasını engelle-
memeli ve tercihlerimiz aklın, kendi
alanındaki yasamasına karşı olma-
malı. Bu temel koşul, kamusal alanın
akıl tarafından yönetilmesini talep
eder: Burada akıl Dekart’ın “herkeste
ortak olan şey” olarak nitelediği bir
melekedir. Cumhuriyet, “politika,
inanç özgürlüğünü korumak için
herkeste ortak olan akıldan hareket
etmeli” düşüncesini taşır.
Politikanın
özerkliği boyutunun, pratikteki hedefi
ve/veya sonucu, laikliğin tesisidir.
3. Yurttaşlığın Tesisi ya da
Yurttaş Olarak İnsan Fikri
Yurttaşlığa dayanmayan cumhu-
riyet yoktur. Cumhuriyetin yurttaşı,
aklın idealine, serbest araştırmaya,
özerk yargıya bağlı bir insandır, sü-
rekli olarak dünyayı anlamaya, bilgi
edinmeye çalışır. “Hayatta en hakiki
mürşit ilimdir” sözü, bu anlayışın
ifadesidir. Yurttaşlığın, salt anaya-
sal anlayışı ile belirli bir yaşama ve
düşünme biçimine katılma anlayışı
gibi iki uç arasında yer alan pek çok
versiyonu mevcuttur. Son yıllarda
“yurttaşlığa dayalı cumhuriyetçilik”
anlayışının yükseldiğini öne süren
Mouffe’a (1998) göre, yurttaşlığı salt
yasal bir statüyle, pasif bir durumla
ya da Devlete karşı bireysel hakların
savunulmasıyla sınırlandıran anlayış
gerilerken aktif yurttaş anlayışı
güçlenmektedir. Pratikte yurttaşlık,
sadece yasal veya anayasal bir sorun
değildir; bireyin topluluk içinde yer
alma tarzı ve politik iktidarla ilişki
tarzını da içerir. Devlet ile toplum
arasında karşıtlık gören, yani Devleti
topluma dışsal ve ona dayatılan bir
güç gibi gören anlayış bir yana bıra-
kılırsa,
yurttaşlık belirli bir yaşama, dü-
şünme ve inanma biçimine katılmayı
içerir
. Yurttaşlık kavramı, hem bir
kamu alanını ve bunun dışını, hem
de bu alanın içerisinde, çizgisi sürekli
değişen iç sınırları ayırt etmekle dü-
zenlenir (Balibar, 1987). Buna paralel
olarak Cumhuriyetin yurttaşlığı sade-
ce haklarıyla tanımlanan bir insan
değil, yükümlülükleri de bulunan bir
insan tasarımına sahiptir. Pek çok ya-
zar (Zolo, Habermas, vb), yurttaşlığın
en makul anlamının, “cumhuriyetçi”
bir anlam olduğu görüşündedir.
Yurttaşlığın cumhuriyetçi boyu-
tu, Habermas’ın terimleriyle ifade
edilirse, siyasal- öncesi topluluk (ki
bu toplulukta bütünleşme, gelenek,
kuşaktan kuşağa geçiş ve ortak dil ile
başarılır) üyeliğinden ayrılır. “Yurttaş-
lardan oluşmuş bir ulusun kimliği,
etnik veya kültürel benzerliklerden
değil, iletişim ve katılım hakları gibi
haklarını uygulayan yurttaşların ken-
di pratiğinden oluşur” (Zolo, 1993).
Moscovici’nin (1994) işaret ettiği
üzere, cumhuriyetin yurttaşlığı,
ulus- devletin yurttaşlığıyla örtüş-
mez. Burada yurttaşlık, insanların,
karar, değerlendirme, danışma ve
icra mekanizmalarına daha fazla
katılım iradesi göstermelerini, karşı-
iktidarlar oluşturmalarını gerektirir.
Bunlar, insanın azınlık konumundan
çıkmasının koşullarıdır. Bu anlayış AB
sürecinin de önemli bir boyutudur.
Zira AB’de çocuklarda geliştirilmek
istenen yurttaşlık duygusu, a) tüm
hakları ve görevleri yanı sıra bunlar-
dan kaynaklanan sorumluluklarıyla
birlikte bir yurttaşlar topluluğuna
ait olma bilincini taşımak; b) bu hak
ve görevlere saygı gösterme istek
ve iradesini taşımak, c) sorumluluk-
larını üstlenmek, d) tolerans, adalet,
kamu yararına saygı, işbirliği yapma
ve sorumluluk duygusu taşıma gibi
nitelikleri varsaymaktadır (European
Association of Teachers, 2003).
4. İnsanın Gelişebilir Bir
Varlık Olduğu Fikri
İnsanın gelişimine inan, sivil
toplumdaki dinamiklerin, insani
değerlerin dışına doğru gitmesine
karşı bir emniyet supabı oluşturur.
Durkheim’ın “insanın özü ideali
tasarlamak ve gerçeğe eklemektir”
sözü, cumhuriyetçi yaklaşımın özünü
yansıtan bir ifade olarak görül-
mektedir. İnsan, en azından eğitim
ve sosyalleşme sürecinin başında,
dolayımsız çevresine bağlı bir varlık-
tır. Coğrafî ve psiko- sosyal mesafe
kurallarına bağlı olarak, yakın olana,
burada ve şimdi olana daha çok
önem verir. İnsan, günlük yaşamın-
da, yakın düzene teslim olmaksızın
uzak düzene de geçebilen, yakın
düzende hapsolup kalmaksızın uzak
düzene de açılabilen bir varlık gibi
tasarlanmaktadır. Örneğin, kentsel
ortamda cumhuriyetçi anlayış, yakın
düzene teslim olmayıp uzak düzenle
de ilgili olmak, yani salt sokağına,
mahallesine hapsolmak yerine,
diğer mahallelere de duyarlı olmak
demektir. Kültürel planda da aynı şey
söz konusudur. Konumuz açısından
kültürün belli başlı üç tanımı (Gros-
ser, 2003) esas alınabilir. Birincisi,
kültürel ve sanatsal zenginliklerin
ve ürünlerin bütünü olan kültürdür.
İkincisi, etnolog ve antropologla-
rın kültürü, üçüncüsü, 18. yüzyılda
ortaya çıkan Aydınlanmanın kültürü,
yani ikinci kültürle aramıza mesafe
koymamızı, onu sorgulamamızı ve
başka aidiyet kültürlerini de değer
vermeyi sağlayan kültür anlayışıdır.
Burada yakın düzenden uzak düzene
geçebilmek, dünyayı, ikinci kültürün
sınırları dışında da görmeyi içermek-
tedir. Cumhuriyetçi fikrin özü, şu tür
sorularda yansımaktadır:
Kopmadan
kendimi nasıl özgürleştirebilir, nasıl
aidiyetlerime zarar vermeden aidiyet-
lerime mesafeli durabilirim? Kökensel
kimliklerimden kazanılmış kimliklere
nasıl geçebilirim?
Cumhuriyetin
cemaatlere karşı tavrı, bu ayrımda
görülmektedir. Cemaatçiliğe kayma-
dan da cemaatler korunabilir. İnsan,
aynı anda bir geleneğin ve cumhu-
riyetin üyesi olabilir. Bu, ‘modern
demokratik özneyi ifade eden aynı
anda hem kendisi, hem de bir baş-
kası olma’ durumudur (Tenzer, 1995).
Üstelik cumhuriyetçi anlayış, bir
bakıma cemaatçilikten daha çoğulcu
bir nitelik taşır, çünkü cemaatçilikn
cemaatçilerin çoğunda görüldüğü
gibi, insan, bir tek cemaatin üyesi
olarak görürken, gerçekte insanlar,
birbiriyle çelişkili de olabilen birden
çok cemaatin üyesi durumunda
bulunmakta, çoğul bir özne port-
resi çizmektedir (Mouffe, 1994).
Cumhuriyetin insanı, aynı zamanda
insan haklarının da insanıdır. Çünkü
Taguieff’in (1988) işaret ettiği gibi
insan haklarında, bir yandan, insanın
kendisine neyi hak görebileceğinin
ifadesi, öte yandan kendi kendi-
ni belirleme melekesi anlamında
kişinin özgürlüğü fikri vardır. Ama bu
ikisinden de derinde, insan hakla-
rının talep edilmesinde, modern
anlamda insanın mükemmelleştirile-
bilirlik imtiyazına sahip olduğu fikri
vardır. Bu yaklaşım insan koşulunun
iyileştirilmesi talebini ve inancını
içermektedir. Taguieff’e (1988, 1996)
göre insan haklarının derin anlamı
şudur:
İnsanlar bir takım davranışları
sonsuza dek tekrarlamayacaklardır.
İnsanların kaderi ne onları belirleyen
içgüdüsel programlarında, ne de
onları ayıran kültürel kodlardadır.
Bunlar aşılabilir ve aşılmalıdır.
İnsanlı-
ğın hayvanlığa hakim olması esastır.
Bu boyut, pratikte, cumhuriyet ve
demokrasi terimleri altında zaman
zaman yürütülen polemiklerin de
esasını oluşturmaktadır. Demokra-
sinin polemik anlayışlarına egemen
olan, ‘sivil topluma karşı çıkmamak’
veya ‘halkın istediğini her zaman
doğru saymak’ gibi kaba anlayışlar,
cumhuriyetçi anlayışla bazen karşıt-
lık göstermektedir. Örneğin, basında
son zamanlarda geniş yer bulan
haberlerden AİDS’li çocuğun –diğer
çocukların ana babaları tarafından-
okuldan dışlanması (bkz. S. 22; 28
Eylül 2003 tarihli gazeteler) veya
bazı sorumluların, tecavüze uğrayan
kadınların tecavüz edenle evlen-
mesini salık vermesi cumhuriyetçi
fikirlerle taban tabana zıt görün-
mektedir. İnsanın gelişebilirliğine ve
gelişmesi gerektiğine inanç, pratikte,
tüm cumhuriyetçi toplumlarda,
eğitimin önem kazanması ve okulun
toplumun temel bir kurumu olması
sonucunu doğurmaktadır.
5. Politik Topluluğun Kavramsal-
laştırılması ya da Ulusun İnşası
Cumhuriyetçi anlayışta politik
topluluk ya da halk, yasaların genel-
liğine dayalı bir tarihsel ve politik
bir topluluk olarak, bir başka deyişle
özneler topluluğu veya sitesi şeklin-
de kavramlaştırılır. Bunu Kintzler’in
(1996) analiziyle şu şekilde açabiliriz:
Çeşitli genel fikirler gibi halk kavramı
da, ya benzerleri birleştirme yönte-
miyle ya da soyutlama yöntemiyle
oluşturulabilir:
Birinci halde,
etnik,
ırksal veya kültürel bir anlayışla, bir
takım gözlenebilir özelliklerden
(davranışlar, ritler, alışkanlıklar, töre-
ler, inançlar) hareketle bazı insanlar
birleştirilir: Camiye gidenler veya
camiye gitmeyenler, çok eşliler veya
tek eşliler, falanca bölgede oturanlar
veya oturmayanlar, bir tarikatın (ya
da bir etnik grubun) üyesi olanlar
Her türden ayrımcılık ve
dışlamaya karşı olan cumhuriyet,
bütünleşmeyi ilke edinir...
1...,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33 36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,...80
Powered by FlippingBook