Egeden 4. Sayı - page 58-59

56
57
BAHAR 2010
İzmir çevresinde üretici ve yerleşik yaşamın
izleri günümüzden 8 bin yıl önceye dayanmasına
karşın kentin Bayraklı Tepekule’deki yerinde
Smyrna adı ile tarih sahnesinde görülmesi İÖ 7.
yüzyıldan öteye gitmez. Adının Hellen dilinde
herhangi bir anlamının bulunmaması, Hellenler’in
yaklaşık İÖ 1100 tarihlerinde bu ismi o günkü
formuyla veya biraz daha değişik bir biçimiyle hazır
bulduklarını göstermektedir.
Bayraklı Tepekule’deki kazı sonuçları ise Hel-
lence konuşan Aioller’in zapt ettikleri veya yeniden
iskân ettikleri Smyrna’nın o anda dahi yaklaşık
2000 yıllık tarihi bulunduğunu göstermektedir.
Kentin bu dönemine ilişkin, gerçekliği sorgulana-
bilir, daha sonra Smyrnalılar’ın övünecekleri birkaç
efsane dışında hiçbir yazılı belge yoktur.
İÖ 7. yüzyılın sonlarına gelindiğinde
Helenler’in Batı Anadolu kıyılarına yerleşme-
lerinin üzerinde en azından 4 yüzyıl geçmiştir
ve başta Smyrna olmak üzere kıyıda tutunmuş
Helen kentleri doğuda yükselen Lydia Krallığı’nın
yüzyıldan fazla süren baskıları ile mücadele
etmektedirler. Bu mücadeleleri satırlarına taşıyan
dönemin ozanları, yazarları kentin bu kargaşa
sırasında oluşmaya başlayan kimliklerine ilişkin ilk
bilinç gösterilerini yansıtmaktadırlar. Örneğin İÖ
7. yüzyılın başlarında Smyrna üzerinde başlayan
saldırılarda İzmirliler’in Lydialılar’a karşı gösterdik-
leri kahramanlık ve direnç öyküleri ortaya çıkmaya
başlamıştır. Nakledilenlere göre İzmirliler, vatan
uğruna gösterdikleri yiğitlik sayesinde o sırada
kentlerini ele geçirmiş olan Lydialılar’ı püskürtme-
yi başarmışlar ve daha sonraları kazandıkları bu
zaferlerle övünmüşlerdir. Bu dönemde Lydialılar,
kenti kuşattıklarında Smyrnalılar’dan eşlerini
istemişler, aksi takdirde kuşatmayı kaldırma-
yacaklarını bildirmişlerdir. Smyrnalılar’ın buna
boyun eğecekleri sırada güzelliği ile ünlü kadın bir
köle, efendisi Philarkhos’a gider ve ona, eşlerinin
yerine süsleyip püsleyip kendilerini düşmana
göndermenin yerinde olacağını söyler. Verilen bu
öğüde uyulur ve köle kadınlarca bitkin düşürülen
Sardeisliler yenilgiye uğratılır. Diğer bazı yazarlar
ise kentin başına gelen felaketin İzmirliler’in gu-
rur, sefahat gibi suçları nedeniyle gerçekleştiğine
inanmaktadırlar.
Smyrnalılar’ın kaynaklara da yansımış ilk
övünme öyküleri içinde bölgelerinin ve kentlerinin
güzellikleri vardır. Örneğin çok yakınlarında akan
efsanevi Meles çayı önemli bir övünme unsurudur.
İzmirliler’in arazisinde en hoş içimli suya sahip olan
Meles çayı bulunmaktadır. Antik çağda kentten söz
açıldığında bu kutsal çaydan bahsetmeyen yazar
yoktur. Ancak unutulmamalıdır ki sözü edilen bu
Meles, günümüzde aynı adla anılan Yeşildere değil,
Halkapınar Deresi’dir.
Bazı yazarlar dünyadaki en iyi marulların
İzmir’de yetiştiklerine ve karideslerinin büyük-
lüğüne değinir, kentin ve bölgenin iklimini över.
“İzmir’de bahar ve yaz esintileri, tatlılıkta bülbül
sesini, çekirge zırlamasını geçer, bütün kenti bir
koruluğa çevirir”diye övünülür. Yine birçoğuna göre
İmbat’ın kaynakları da İzmir’dedir.
Hellenistik dönemin başlarında yer değiştiren
kent yeni yerinde yavaş da olsa gelişmiş ancak
Roma İmparatorluğu’nun ilk yüzyıllarında Asya
Eyaleti’nin en önemli kenti haline gelmiştir;
Smyrna ikinci uygar dünyanın en ünlü kenti olarak
anılmaktadır ve döneminin hiçbir kenti onunla
kıyaslanamamaktadır.
Bir bütün olarak kentin tarihine baktığımızda,
ilk fark ettiğimiz, ilkçağ yazınında onun güzelliğine
sözbirliği ile tanıklık edildiğidir.“Güzel İzmir”,
Homeros’un doğum yeri olarak tanınır ,“Bu güzel
yerleşim”diye anılır; İzmir,“Asia Eyaleti’nin Işığı”
dır. İzmirliler kamuya açık yerlere koydukları yazıt-
larda kentlerini,“Asya Eyaleti’nin Güzellik ve Büyük-
lükten Yana Birincisi, En Şanlı Olanı ve İonia’nın
Süsü”olarak betimler. Aynı dönemden kalan
sikkelerin üzerine“Güzellikten ve Büyüklükten Yana
Asya Eyaleti’nin Birincisi”unvanı kazınmıştır.
Yazarların kentin güzelliğinden söz etmeleri
boşuna değildir. Birbirlerini dik açı ile kesen iyi
planlanmış sokakları ve caddeleri, işlenmiş yassı
taşlarla döşenmişti. Ancak kentin denize bitişik bö-
lümlerinde arazi zemini o kadar alçaktır ki, yağmur
ve sel sularını denize akıtacak yeterli bir düzenin
yokluğu yüzünden, sular özellikle çok aşırı yağış
gerçekleştiğinde zemine yayılabilmektedir.
İzmirliler zaman zaman kentin prestijine
katkı yapması amacıyla veya politik konjonktür
nedeniyle kentlerinin kurucuları ve efsanevi
ataları saydıkları Tantalos, Theseus ve Amazonlar
ile de övünmekteydiler. İzmir, Atinalı göçmenler
tarafından kurulmuş bir yavru kent olarak kabul
edilmekteydi. İmparator Augustus ile başlayan yeni
dönemde Roma yönetimi altında mutlu yaşayan
ve gelişen Batı Anadolu’daki Hellen kentleri için en
prestijli olay imparator adına bir tapınak inşa etme
izni alabilmekti. Böylece“Neokoros”(imparator
tapınağı koruyucusu) unvanı ile komşu kentlerle
giriştikleri rekabette bir adım öne geçme fırsatı
buluyorlardı. Asya Eyaleti kentleri arasından bir
tapınak yükseltmek amacıyla Roma’ya başvur-
duklarında seçilen kent İzmir oldu. Böylece ilk
“Neokoros”unvanını alan kente aynı unvan ikinci
kez Hadrianus tarafından verildi. Yine imparator
Caracalla daha sonra kente kendi adına bir tapınak
dikilmesi izni verdi ve böylece İzmir üçüncü kez
“Neokoros”olarak seçilme onuruna ulaştı.
İzmirliler’in belki de en başta ve en çok
övündükleri kişi vatandaşları Homeros oldu. Helen
paganizminin temellerini atan iki ozandan biri olan
Homeros’un doğduğu kent olmak Smyrna’yı ve
Smyrnalılar’ı çok erken dönemlerden itibaren de-
rinden etkilemiş olmalıdır. Homeros’a sahip çıkan
kentler arasında en büyük aday İzmir idi. İzmirliler
her fırsatta kentlerinde ve bastıkları sikkelerde
ozanı onurlandırdılar. Kent içinde, bir kitaplığa
sahip olan dikdörtgen planlı bir Homereion inşa
etmişlerdi ve içinde bir Homeros tapınağı ile bir
heykel bulunmaktaydı.
Homeros, İzmir’de çağlar boyu o denli sevilmiş
ve kutsal kabul edilmişti ki, İÖ 4. yüzyılda yaşamış
bir dilbilimci olan Zoilos, İliada ve Odysseia’daki
masal türü anlatımları çok sert biçimde eleştirdiği
için İzmir’de diri diri yakılmıştı.
İzmirliler özellikle Roma dönemi boyunca
kenti mesken tutmuş sofistlerin açtıkları okullar ile
de övünüyorlardı. Öğrenciler akın akın İzmir’deki
okullara eğitime geliyorlardı. Kent,“Bilginlerin
Ormanı, İonia’nın Işığı, Musaların Yurdu”olarak
anılıyordu.
İzmirliler’in tarihinde kadınların rolünün
büyük olduğu anlaşılıyor. Kentin tarihinin her
köşesinde kadın izine rastlamak mümkündür. İz-
mirliler kenti kuşatan ve eşlerini isteyen Lydialılar’a
güzel hizmetçilerini gönderirler ve onları sefahata
sürükleyip kuşatmayı kaldırmaya zorlarlar. Olay
sonradan İzmirliler tarafından Eleuteria (Özgürlük)
Bayramı olarak kutlanmıştır.
Anlatılanlar göre; kadının hoşuna gitsin diye
imparator Lucius Verus’a o çok övündüğü kıvırcık
ve uzun sakalını dahi kestiren, güzelliği öve öve
bitirilemeyen metresi Pantheia İzmirli idi.
İzmir’in kahraman erkeklerinden, sanatçıların-
dan ve güzel kadınlarından söz ettik ama üçüncü
cinse ilişkin elimizde tek bir haber var. 2. yüzyıl
ortalarından kalma bir yazıt M. Sertorius Aristoly-
kus adlı birinin Ganymedeitai (Ganymedesçiler) için
büyük bir kerevet yaptırdığını anlatıyor. Bu grup
muhtemelen kentte yarı dinsel bir dernek hüviyeti
altında eşcinsel erkekler topluluğu idi.
Günümüzün de en önemli sosyal faaliyeti olan
spor ve sporcular da İzmirliler’in en fazla övün-
dükleri arasında gelmekteydiler. Kentteki Gerusia
(Yaşlılar Meclisi) ve Neoi (Gençler Örgütü) atletizm
yarışmaları düzenlerdi. İzmir’de kamu yönetiminin
atletizme çok önem verdiği görülmektedir. İÖ
688’deki Olympiyat oyunlarında yapılan ilk yumruk
dövüşü yarışmasını, Yunanistan’daki yarışmada
uzun mesafe koşusunu, Atina’da her dört yılda bir
yapılan Panathenaia şenliklerinde yumruk dövüşü-
nü, Penthatlon yarışmasını, hem uzun koşu, hem
de at yarışlarını, güreş şampiyonalarını kazananlar
arasında hep İzmirliler de vardı.
İzmirliler daha Homeros çağından başlayarak
üzümleri ve şarapları ile de övünmekteydiler.
Homeros’un ilk olarak sözünü ettiği Pramnios
şarabı İzmir çevresinde üretilmekteydi. Smyrna
bölgesine ait olan bu şarabın elde edildiği bağlar
özellikle Tanrıların Anası Tapınağı’nın civarında ye-
tişmekteydi. Smyrna şarabı da gerek keyif gerekse
tıbbi kullanımlar bakımından bölgedeki değerli
şaraplar arasında sayılmaktadır.
Homeros epigramlarının 4. bölümünde
doğduğu kenti şöyle övüyordu:
“Benim kentim, Aiolis yöresindeki İzmir
Kalkanlı Zeus öyle buyurmuş olduğundan
Gururlu küheylanlar üzerine binip de
Her zaman silahlarla donanımlı dolaşan
Ve tanrılar içinde en çok Ares’i sayan
Phrikonis halkınca,burçlarla çepeçevre
Donatılmış iyiydi geçmişinde bir zaman.”
Yüzyıllar geçti, İzmir büyük felaketler atlattı.
6 ve 7. yüzyıllarda büyük depremlerle yıkıldı,
Arap akınları ile yıprandı, 11. yüzyılda bir taraftan
Türkler diğer taraftan Haçlılar’ın mücadele alanı
oldu. Tüm bunlara karşın 1221 yılına tarihli mermer
üzerine yazılmış bir şiir eski kentin hâlâ unutulma-
mış olan güzelliğini şöyle tarif etmektedir:“Eski
zamanlarda en ünlü kent olan İzmir, kristal gibi
surları, güzel taçlandırılmış burçları ve bir yandan
denizin diğer yandan bereketli arazinin çevrelediği
bir kentin nasıl gelişip büyümüş olduğunu belirten
yapılarıyla – stoaları, sokakları, hipodromları ve
hamamlarıyla övünürdü.”
Prof. Dr. Ersin DOĞER
Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Arkeoloji Bölümü
Meles-Halkapınar Çayı, 19. yy. sonu
1...,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57 60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72
Powered by FlippingBook