Egeden 4. Sayı - page 54-55

52
53
BAHAR 2010
Mart ayında, Dünya Kadınlar Günü dolayı-
sıyla bir hafta boyunca düzenlenen etkinlikler,
kadınların bireysel sorunlarıymış gibi gösterilen
oysa toplumsal sorunlar olan şiddet, taciz,
tecavüz, namus(!) cinayetleri gibi konularla ilgili
farkındalık yaratmaya ve bu sorunları çözme
yollarını işaret etmeye çalışmaktadır. Yıllar içinde
etkinliğini arttıran bu çalışmalar, bir hafta ile
sınırlı kalmayacak şekilde, daha birçok sorunun
çözülmesi için, tüm yıla yayılan eylem planlarına
dönüşme çabasındadır.
Toplumda kadınların durumuyla ilgili çok
sayıda sorun bulunurken, sinemada kadının
gerçek halleriyle temsil edilmiyor oluşuna
yönelik bir yazı ne derecede önem taşımaktadır?
Bir insanın en temel hakkı olan yaşam hakkına
yönelik bunca tehdit varken, sinemada kadının
temsilinin değeri ne olabilir?
Kadının toplum içindeki yerine dair yaşadığı
sorunlar, ne yazık ki, tek bir konunun çözülmesi
ile ortadan kaldırılacak durumda değildir. Bu
nedenle, yazılıdansa görüntülü kültürel aktarıma
eğilim gösteren toplumumuzda sinemanın,
kadına yönelik önyargıların değiştirilmesi
açısından ne kadar büyük bir önem taşıdığına
dikkat çekilmelidir. Çözülmesi gereken sorunlara
bir bütün içinde bakılmalı ve sosyal yaşamın en
önemli resmedicilerinden olan, aynı zamanda
onu biçimlendirme şansı bulunan sinemada, ka-
dının, erkeğin isteğine göre tanımlanmadan da
var olabileceği ortaya konmalıdır. Bu yazı, Türk
sineması kadar dünya genelinde de bir sorun
olan sinemada “kadın olarak kadın”ın temsilinin
azlığına dikkat çekmek amacıyla hazırlanmıştır.
Kitle iletişim araçlarındaki egemen konum-
ları ellerinde tutan erkekler, ataerkil toplumun
çıkarları doğrultusunda kadınları arzu nesnesi
olarak yansıtır.
Filmlerde de kadına yönelik cinsiyetçi ayrım
ve bastırma bulunmaktadır. Anaakım sinema
Doç. Dr. Lâle Kabadayı
Ege Üniversitesi
İletişim Fakültesi
Radyo-TV ve Sinema Bölümü
dediğimiz ve en iyi örneğini Amerikan Hollywood
sinemasının oluşturduğu, izleyicisine düşün-
mektense haz sağlamayı sunan ve karşılığında
da kâr elde etmeyi amaçlayan sinema anlayışı,
“kadın olarak kadın”a filmlerde var olma şansı
vermemektedir. Çünkü anaakım sinema, toplum-
da erkeğe atfedilen potansiyel iktidarı filmlerde
sürdürmeye yönelik bir ideolojinin taşıyıcısıdır.
Bu ideoloji, erkeği ön plana çıkarır. Sinemada var
olan erkeğin, kadını ve ötekileri sunumu, kendi
ideolojisine göre biçimlenmektedir.
Erkek kadını tanımlarken, onu “iktidara
sahip olmayan”olarak nitelendirir, buna göre
kadın erkeğin karşısında “hiçkimse”anlamına
gelmektedir. Öyleyse anaakım sinemada kadının
sunumu, “erkek olmayan”şeklinde olumsuz bir
tanımlamayı işaret eder. Eğer bir şeyin tanımı,
başka bir şey üzerinden yapılıyorsa, bu durum
o şeyin başkasına bağımlı olduğunu kabul
etmenin, kendi olamamanın, kendi olarak var
olamamanın göstergesidir.
Kadının “gerçek”haliyle sinemada neden
temsil edilmediği, yer alan kadın karakterlere
rağmen filmlerde erkek söyleminin neden ve na-
sıl devam ettirildiği, bu söylem içinde kadınların
nasıl resmedildiği ve gerçek yaşamdaki kadın
deneyimlerinin filmlerde neden gözardı edildiği,
feminist eleştirmenlerin sıkça sorduğu sorular-
dandır. Çok sayıda feminist kuramcı, kadının
kendisi olarak, toplumda olduğu gibi filmlerde
de yok olduğunu savunmuştur. Örneğin, dilbilim-
ci Luce Irigaray cinsellik ve dil arasındaki ilişkilere
yönelik açıklamasında kadının sosyal sıralamada
erkekten sonra gelmesinden öte “yok olduğuna”
dikkat çeker. Kuramcılara göre filmlerde “kadın
olarak kadın”, bulunmayandır, yoktur. Bu yokluk;
güç, otorite, konuşma yokluğunu ve özne olama-
mayı işaret eder. Kadın, sinemada güç ve otorite
ile temsil edilemez, çünkü bu alanlar erkeğe
atfedilmektedir. Konuşma ve eylemde bulun-
mada da öncelik erkeğe tanınmış, suskunluk ve
sessizlik kadına bırakılmıştır. Filmlerde kadınlar
konuşsa bile pasiftirler, erkekler ise aktiftir ve
başrolde yer alır; erkeklere daima “büyük ve
ölümsüz olma”diyalogları düşer.
Sinemada, “kadın olarak kadın”ın yokluğu,
cinsiyet üzerine temellenen bir ayrımın sonucu-
dur. Kadın ve erkeğin cinsiyetinden yola çıkarak,
toplumsal, kültürel, ekonomik ve davranışsal
olarak birbirinden farklı olduğunu savunan
toplumsal cinsiyet, stereotipleşmiş (tektipleştiril-
miş), ataerkil yargılarca ele alınan, erkek bakışını
önemseyen, haz kaynağı olarak kadının bedenini
öne çıkaran yaklaşımları gündeme getirir. Buna
göre kadınlar, en basit anlamıyla, ya kutsallaştı-
rılmış kadın tiplerinde ya da cinselliğini kullanan
kötü kadın imgesi yüklenmiş biçimde iki uç
noktada resmedilir.
Ahlak erkek tarafından tanımlandığı için,
erkeğin kurallarına uymayan kadın ahlaksız
olarak gösterilir. Kadını bedeniyle bir tutan
bu yaklaşım, onu haz veren, eğlendiren ya da
annelik rolüyle bakan, büyüten; erkeği ise haz
alan, eğlenen, zeki, dolayısıyla yönlendiren
olarak tanımlamaktadır. Bu nedenle kadınlar,
“baştan çıkaran seksi kadın ya da eş, anne, kız
evlat, kız arkadaş olarak kalıplaşmış şekilde ve
genç ve güzel resmedilmekte, sekreter, hemşire
gibi sınırlı mesleklerde çalışan kişiler veya seks
aracı olarak yansıtılmaktadır”.
Toplumsal cinsiyet kalıplarının net şekilde
görülebildiği bir kaynak olarak ele alınması ge-
reken anaakım sinema, kalıplara uyumlu kadını
inşa etmektedir. Kadın, erkeğin karşısında nesne
olarak konumlandırılırken, mizansenin kurulu-
mu, izleyicinin bakışının oluşturulması, kadının
çerçevelenmesi, giydirilmesi, aydınlatılması vb.
ile filmlerde erkeğin fantezilerine hizmet eden
kadın görünümleri yaratılır.
Kadınların başrolde olduğu bazı anaakım
filmlerde ise erkekleştirilmiş kadın, yine erkek-
lerin dünyasına girme çabası içinde gösteril-
mektedir. “Erkek gibi mert kadın”tiplemesinin,
örneğin aile melodramları ile zihnimize kazınan
yerleşimi, tanımlamaların ne ölçüde erkek
temelli olduğunu vurgular. Dünya genelinde
kadını kadın olarak ele alan çok az sayıda film ise
anaakım ticari sinemanın dışında yer almakta ve
karşılaştırma yapıldığında ne yazık ki çok düşük
oranlarda izleyiciye ulaşmaktadır.
Cinsel farklılığın ötekileştirilmeye neden
olmadığı, sohbet eden, gülen, ağlayan ve önyar-
gısız bir dille kendilerini ifade eden kadınların
perdede görünümü, yaşam biçimini kendisi
belirleyen, olmak istediği gibi olan ve öyle
yaşayan kadınların sunumu ile gerçekleşebilir.
Kendini, erkek tarafından değil, doğru ve yanlış
yanlarıyla kendisi tanımlayan, kendi gerçekliğini
kuran kadın, kahramanın kaba kuvvetle var
olmadığını, yaşamın zorluklarıyla mücadele eden
asıl kendisinin kahraman olduğunu izleyiciye
aktarabilecek güçtedir. Kadın olmaya övgü, insan
olmaya övgünün temelinde yer alır. Kadının,
cinsiyeti ile kimliği arasında bağ kurulmadan
kabul edilmesi, cinsiyetin sembolik ve kültürel
bir anlayış olduğunun filmlerde yansıtılması ile
mümkün olabilir. Eşit ilişkilerin yaşanabileceği
olumlu bir geleceğin kadın ya da erkek değil,
insan olmakla gerçekleşebileceği filmlerle tek-
rarlanarak verilmelidir. Kadınların özne olduğu
bir sinema, toplumda kadına bakışın değiş-
tirilmesi için önemli bir amaca hizmet eder.
Sinemada kadın, geleneksel olmayan rollerde
gösterilmeli, iyi kadın/kötü kadın gibi egemen
kalıpların dayattığı ideolojiler yıkılmalıdır.
Kişilik özellikleri ve davranışları ile ikinci pla-
na itilmeyen, önyargıların kurbanı olmayan
ya da –miş gibi yapmayıp gerçekten kadın
olmanın zorluğunu anlatan kadınları ele alan
filmler yapılmalıdır. Sinemada, örneğin; güzelin
karşısında çirkin, şişman, bazen iyi bazen
kötü hisseden, kurtarılmayı beklemeyip
aktif davranan, zeki olan, zaman zaman itici
yönleri bulunan ama tam da bu sayede insan
olan, kısaca gerçek yaşamda nasılsa bundan
uzaklaşmadan kendini resmeden karakterlerin
yer alması gerekmektedir.
Sonuç olarak, ataerkilin diretmeleri kar-
şısında var olmak, erkek egemen düşüncedeki
tek yönlülüğün ve stereotipleştirmenin dışına
çıkmakla mümkündür. Bilinçli sinema izleyicisi-
nin, kadının kendisi olarak perdede göründüğü
ve özne konumuna geldiği filmlere duyduğu
ihtiyaç, her geçen gün daha da artmaktadır. Si-
nema, toplumsal cinsiyet kalıplarını eleştirmeye
ve yıkmaya yönelen önemli görevini üstlenmeli,
“kadın olarak kadın”ı resmeden kadın ve erkek
yönetmenlerin sayısı ve çalışmaları artmalıdır.
Filmler, normal olanı, kadınların da içinde yer
aldığı bir dünya olarak tanımlamalıdır. Filmlerde,
kadınlar, oldukları gibi, “var”olmalıdır.
1...,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53 56-57,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72
Powered by FlippingBook