Egeden 8. Sayı - page 80-81

79
78
BAHAR 2011
grubu tanımlamak yararlı olur. Öncelikle bu yapıların
sahipleri sıradan insanlar değildir. Cihanoğulları ve
Arpaz aileleri bölgenin sayılan, ileri gelen aileleri
olma özelliğini günümüzde de sürdürür. Osmanlı
sisteminin, bilinen anlamıyla aristokrasi sınıfının
gelişmesine izin vermeyen katı kuralları vardır, an-
cak özellikle bu iki aileyi diğerlerinden ayıran ortak
özellikler olmalıdır ve bu özelliklerin kökeni bölgenin
geçmişindedir. Kaldı ki bey, hanedan, asil, şövalye,
derebey gibi kavramlar bölgenin geçmişinde de var
olan, halk için de yabancı olmayan kavramlardır.
Yukarıda adlarını saydığımız Bizans derebeyleri de
Aydınoğulları, Menteşeoğulları beyleri de bölgede
yaşadı. Ancak onlar ya aristokrattı ya da hükümdardı,
feodal Bizans ortaçağında veya merkezi otoritenin
olmadığı bir ortamda yaşadılar. 18.-19. yüzyıl
Anadolu’su bu kavramların varlığının muhtemel
olduğu bir yer midir?
Osmanlı yöneticileri köylülüğün elindeki
toprağın varlıklı yerel seçkinlerin eline geçmemesi
konusunda titiz davransalar da sistemi korumak her
zaman mümkün olamadı. 18. yüzyıla gelindiğinde
başkentten uzaklarda Anadolu ve Rumeli’de ayan adı
ile anılan bir grup seçkin siyasi alanda güç kazanma-
ya başladı. Ayan, herhangi bir kent, topluluk ya da
bir devrin ileri gelenleri, belli başlıları ve büyükleri
anlamındadır. Vücuh, eşraf, erkan, ekabir, hanedan
vb. sözcükler de aynı anlamda kullanılır. Kentlerdeki
ayan ve eşraf önde gelen hatırı sayılır
kişilerdir. Osmanlı kent toplumunda
hem reayanın temsilcisi hem de
devlet buyruklarının uygulanmasında
resmi görevlilere yardımcı olan bu
gruba ayan ve eşraf adı verilmektedir.
Ayandan biri şehir kethüdası olarak
atanır. Şehir kethüdası şehir hal-
kının temsilcisi durumundadır. Bu
yardımından ötürü şehir kethüdası
askeri sınıfa dahildir. Askeri sınıfın
yararlandığı bütün ayrıcalıklardan
onlar da yararlanır.
Ayanlık Avrupa’daki feoda-
liteye benzer özellikler gösterir.
Osmanlı sistemi, ticaret ve zanaat
yoluyla bir sermaye birikimine
izin vermez. Uluslararası ticaret
daha çok yabancı sermayenin
elindedir. Yabancı sermayenin
rekabeti ve merkezi yönetimin
üretim üzerindeki sıkı deneti-
mi özel sermayenin hareketini
baskılar. Bu koşullarda belli
başlı üretim aracı olarak
toprak, ayanın zenginliği-
nin de kaynağıdır. Taşralı
seçkinler ellerindeki sermayeyi, toprakları büyük
ölçüde gasp etmekte kullandı. Bu gasp tımarlara
ait ve reaya tarafından ekilip biçilen toprakların ya
doğrudan doğruya ya da çeşitli tefecilik yollarıyla ele
geçirilmesi veya miri toprakları kiralayarak üzerinde
büyük güç ve denetim kurmalarıyla oldu. Zamanla
ayanlar yerel kadı ve yöneticileri saf dışı ederek
yörenin tek hakimi haline geldi. Artık devlet, asker
ve vergi toplamayla ilgili isteklerini yerel yöneticilere
değil, ayanlara yolluyordu. Ayan aileleri arasındaki
güç mücadelesi askeri örgütlenmeyi gerektiriyordu
ve bu durum ayanların müstahkem yapılar yap-
malarına ve kendi silahlı güçlerini oluşturmalarına
neden oldu. Bazı güçlü ayan ailelerinin elinde yirmi
bin silahlı asker bulunabiliyordu. Ayanların görevi
halkın güvenliğini sağlamak olsa da çoğu kez halka
zulüm yaptıkları gerçektir. 18.yüzyıl sonlarıyla 19.
yüzyılın başlarında Anadolu ve Rumeli’de ayanların
gücü arttı. Anadolu’da Karaosmanoğulları, Çapano-
ğulları, Tuzcuoğulları, Katipoğulları başlıca ayanlık
aileleridir. Ayanların en güçlüleri ise Rumeli’dedir.
III. Selim’in hükümdarlığı döneminde ( 1789-1807)
reform denemeleri ile iç karışıklıklar bir arada var
oldu ve doruk noktasına ulaştı. Çözüm yöntem-
lerinin pek etkili olamadığı bu dönemde taşralı
seçkinler güçlerini arttırdı. II. Mahmut’un tahta
geçmesindeki rolleri sayesinde, Alemdar Mustafa
Paşa’nın kişiliğinde, ayanların devlet içindeki etkisi
oldukça önemli bir noktaya geldi ve Sened-i İttifak
ile resmi bir hal aldı. Ama II. Mahmut’un güçlü bir
merkezi yapı kurma girişimleri ayanların gücünü
en azından resmi açıdan kırdı. Ancak 19. yüzyıl ve
sonrasında da adı ayan, eşraf, bey, elit her ne olursa
olsun taşra ileri geleni varlığını, gücü elinden alınsa
da korudu. Avrupa’da feodalite çoktan sona ermişti,
ancak Osmanlı topraklarında güçlenen bu topluluk
feodal lordların bazı özelliklerini üzerinde taşıyordu.
Geniş toprakları, silahlı adamları, önemli servetleri,
kapı halkları ve sahip olduklarını korumak için müs-
tahkem binaları vardı. Nazilli Esenköy’deki kulenin
ve Arpaz Beyler Konağı’nın sahibi olan Arpaz Ailesi
Gedik Ahmet Paşa soyundan geldiklerini ve paşaya
tımar olarak verilen arazileri işlettiklerini kuşaktan
kuşağa aktarmıştır. Oldukça büyük bir tarım arazisine
hakim bir konumda da Arpaz Beyler Konağı bulunur.
Bu konak Antik Karya kenti Harpasa Kalesi’nin
bulunduğu Hisar tepesinin eteklerindedir. Konak bu-
lunduğu yerden tarım arazisini de rahatlıkla kontrol
edebilecek durumdadır. Ayrıca konağın ve kulenin
bulunduğu yapılar topluluğu her ikisinden de eskiye
tarihlenen bir duvarla çevrilmiştir. Ancak bu yapıların
başka ve daha eski yapıların üzerine inşa edilip
edilmediği net değildir. Kulelin karşısında bulunan
konak 19. yüzyıl başlarında yenilenmiştir, geçmişte
bugün artık var olmayan bir açılır-kapanır köprü
ile kuleye geçilmekteydi. Kule 19. yüzyıl başlarında
Arpaz Beyi Hacı Hasan tarafından Rodos’tan getirilen
ustalara yaptırılmıştır, yüzyıl sonuna kadar da
hapishane olarak kullanılmış bir bodrumu vardır. Asıl
katta bir oturma bölümü ihtiyaçlar için hamam ve
tuvaletler ve gözetleme için kullanılan mazgallı teras
katı bulunur. Kulede asma köprüyü açma-kapama
için kullanılan makara yuvaları tespit edilmiştir. Bu
köprü saldırı anında bey ailesini ve ev halkını güvenli
kuleye götürebilmek için kullanılmıştır. Arpaz Beyle-
rinin hakimiyet bölgesinde eşkıyalık hareketleri hiç
azımsanmayacak miktardadır. Özellikle 19. yüzyıl eş-
kıyalığın arttığı, güvenliğin herkes için büyük sorun
olduğu bir dönemdir. Bu yüzden beylerin kendileri
ve yakınları için tedbir alması şarttır. Çünkü eşkıyalık
önemli ölçüde bölgenin varlıklı ailelerini hedef alır.
Rivayete göre Atçalı Kel Mehmet, Arpaz beylerinin
kır bekçiliğini yapan bir yetimdir. Oldukça sıkıntılı bir
hayatı vardır, beylerin zulmünden şikayetçidir, bir
gün yaşlı ve hasta bir köpeğin, hayatta kalabilmek
için daha güçlü köpeklerle canı pahasına mücadele
ettiğini görür. O andan sonra o da mücadeleye karar
verir ve dağa çıkar, bir süre sonra çevresinde çok sa-
yıda silahlı adam toplanır ve isyan başlatırlar. Atçalı
kendisini Aydın valisi ilan eder, devletin hizmetinde
olduğunu ancak zulme karşı olduğunu her fırsatta
belirtir. Tahmin edileceği gibi saldırdığı ilk yerlerden
biri Arpaz Beylerinin kulesidir. Asma köprünün ne
denli pratik bir işlevi olduğu da böylelikle anlaşılır bir
hal alıyor. Ayrıca kulenin bey konağının bulunduğu
yerde yolcuların ve misafirlerin ağırlandığı bir başka
yapının varlığı söz konusudur. Bu yapılar topluluğu
büyük tarım işletmelerinin ve ayan çiftliklerinin
yapı tarzına oldukça uygundur. Ayrıca sahipleri de
birer yönetici, buyuran, doyuran, cezalandıran,
güçlü, kudretli ve zengin sıfatlarına uygun hayatlar
sürdürmüş izlenimi veriyor. Menderes bölgesinde
ve Batı Anadolu’da hakim eski hanedan ailelerinin
herhalde en ünlüsü Karaosmanoğlu hanedanıdır.
Bu ailenin etki-yetki alanı Manisa çevresi olduğu
için konumuz dışındadır. Menderes vadisinin 19.
yüzyılda en ünlü hanedan aileleri Cihanoğulları ve
İlyaszadeler’dir. Bu eski ve köklü aileler Osmanlı bel-
gelerinde de“hanedan”olarak adlandırılır, özellikle
Cihanoğulları Ailesi’nin yaşlı fertlerinin atalarının
topraklarında halen yaşıyor olması nedeniyle aile
bölge halkı tarafından halen tanınır ancak bölgede
Müslüman ve gayrimüslim Osmanlı tebaasından
başka ünlü aileler de 19. yüzyılda etkinliklerini
sürdürdü. Osmanlı Ermeni milletinden Latifyan
Ailesi, Balkapanlıoğlu Ailesi, Pişmişoğlu Ailesi, baba
ve oğulları farklı uyruklu olmakla beraber kökende
Anadolulu oldukları düşünülen Fotyadi Ailesi 19.
yüzyılda Menderes bölgesinin büyük toprak sahibi
güçlü aileleridir. Ancak bunları hanedan olarak de-
ğerlendirmek doğru olmaz. Çünkü bu yüzyılın farklı
koşullarında tarım dışı kaynaklardan da beslenerek
güç ve zenginliğini artıran özellikleri vardır . Aydın
ve çevresinde ise özellikle Büyük Menderes’in güne-
yinde Koçarlı ve Sobice’de, sahip oldukları ihtişamlı
kaleleri, geniş toprakları ve Avrupa derebeylerinin
şatolarını andıran kuleli evleriyle Cihanoğulları
bölgenin eski hanedanlarındandır. Çeşitli faaliyet
alanlarının yanında daha çok tarım ile uğraştığını
tahmin ettiğimiz bu ailenin 19. yüzyılda devletin
gözünde itibarlarının sürdüğünü ve ayrıca aile
üyelerinden Cihanzade Selatin Bey’in Zaptiye Meclisi
Azalığı gibi bir resmi görev alması bir çeşit yönetici
rolünü üstlendiklerini ve bunların devlet ile uzlaşma
içinde olduklarını düşündürür. Ailenin resmi veya
gayri resmi görevlerinin daha sonra da sürdüğü
anlaşılıyor. Bir yandan Sobice’deki tarlalarını işleyen
aile, bir yandan da memuriyetler alarak devlet ile
iyi ilişkilerini sürdürür. Merkez kaza Güzelhisar’a da
yerleşen aile üyeleri güçlerini burada da sergiler ve
hanlar yaptırarak ticarete katılır, camiler yaptırarak
halkın sempatisini kazanırlar. Bu yerel hanedan –her
ne kadar gücü kırılmış da olsa- yanında olacağı iş bir-
liği yapacağı“tarafı”seçmiş görünüyor. Hatta bunun
karşılığında, aile reisinin yokluğundan faydalanarak
Güzelhisar’daki topraklarına müdahale etmeye
kalkan bir başka yerel gücü, örneğin Türkmenzade
Ailesi’ni devlet yardımıyla bertaraf etmeyi başardı.
Cihanoğulları özellikle tarım kaynaklı gelir
sahibidir. Zeytincilik ve zeytinyağı üretimiyle de
yoğun olarak ilgileniyor olmalılar, yukarıdaki resimde
görülen Koçarlı Cincin Köyündeki kalelerinin önünde
halen yağhanelere ait alet edevat yerindedir. Koçarlı
ve Sobice’de tarlaları hatta 200 dönüm de ormanları
vardır. Bu gibi aileler, zenginlik kaynakları olan
geniş topraklarını malikane usulü ile ele geçirerek
büyük tarım işletmelerine dönüştürdüler . 19. yüzyıl
boyunca tarımın ticarileşmesi ile de büyük servet
edindiler, idari ve ekonomik kontrol sağladılar. Çok
sayıda silahlı adamı olan bu beyler özel konutlarında
da güvenliğe öncelik verdiler. Kuleli yapılar güvenlik
için oldukça uygundur. Cihanoğulları’nın Cincin
köyündeki kaleleri ve Koçarlı’daki kuleli konakları
bu yapıların örnekleridir. Koçarlı’daki kule öncelikle
tarım arazisiyle bağlantılı bir yerde değildir, hatta
kasabanın içindedir, bodrum dahil üç katlıdır içinde
konforlu yaşamı sürdürebilecek bir çok oda bulunur,
kulenin içindeki barok ve rokoko tarzı süslemeler
ince işçilik belki de bulunduğu yerle ilgilidir, konfor
için hamam da kuleye dahil edilmiştir ve kule bugün
artık var olmayan asıl konakla bağlantılıdır. Prof. A.
Arel kulenin farklı zamanlarda değişiklikler geçir-
diğini belirtmektedir. İç dekorasyonunun özenli bir
işçilikle yapıldığından ve bu işlemlerin 19. yüzyılda
yapılmış olma olasılığından da söz eder. En üst
katında bulunan ve tamamen mazgallarla çevrili bir
gözetleme terası Cihanoğulları’nın güvenlikle ilgili
sorunları olabildiğini de gösterir.
Bölgede etkin bir başka hanedan da İlyaszade
Ailesi’dir. Söke ve Kuşadası’nda etkin bu ailenin de
Kemer çiftliği gibi geniş toprakları vardır ama tek ilgi
alanları tarım değildir, ticaretle ilgilidirler. Zamanla
devletin merkezileşmesi politikası karşısında kan
kaybetmiş olabilirler ama bölge halkının gözünde
onlar her zaman bir hanedan olarak kaldılar.
Hatta bu durum yaşadıkları bölge halkı için de
geçerli olmalı, İlyaszadeler’den birinin haremi olan
Hoşyar Hanım’ın muhacirlerin iskanında adeta bir
yerel otoritenin temsilcisi olarak büyük gayretler
göstermesi, belki de perişan durumdaki muhacirlere
sahip olduğu evlerini açıp, yemek vermesi, hasta,
yaşlı ve çocuklara yardım etmesi, devletin yapmaya
çalıştıklarını yapması, geleneksel kurallar çerçeve-
sinde bulunduğu bölgeyi ve ailesinin gücünü temsil
ettiğini düşündürür. Bunun karşılığında Hoşyar Ha-
nım devletin takdirini kazandı. Ayrıca İlyaszadeler’in
de devlet görevi veya bazı rütbeler alarak eski
prestijlerini başka kimliklerle devam ettirdikleri
söylenebilir. Aynı aileden Mehmet Sırrı Bey’in Rikab-ı
Hümayun Kapıcıbaşılığı rütbesi almış olması bu gibi
ailelerin Tanzimat sonrası yapılanmada bazı görevler
ve rütbelerle iş başında olduklarını gösteriyor. İlyas-
zadelerin günümüze ulaşmış bir kuleli yapısı yoktur.
Ancak çağdaşları olan diğer beyler gibi onların da
kale ve kule yaptırmış olmaları olasılığı vardır.
Menderes bölgesinde günümüzde de varlığını
sürdüren iki kulenin sahipleri bölgenin eski hanedan
aileleridir.“Buyuran, doyuran ve yargılayan”özel-
likleri olan bu hanedanlar özellikle tarım kaynaklı
gelirlerle zengin oldular. Bu yüzden topraklarının ve
ailelerinin güvenliği oldukça önemli bir konuydu.
Bunu sağlamak için bölge geleneğinde de yeri olan
müstahkem yapı tipolojisini kullanmaları oldukça
anlaşılır. Ancak zamanlama konusunda bazı şüpheler
elbette vardır. Ortaçağın bu“moda”yapı tipi, içinde
geliştiği ortamın koşullarına son derece uygun
olabilir, sahipleri de aynı ortamdan beslenen birer
karakterdir. Ancak 19. yüzyıl Anadolu’sunda bu
tarzda yapıların gerekliliği, üstelik devlet dışında
yerel güçler için gerekliliği çok daha anlamlıdır. Bu
müstahkem yapılar, ortaçağ derebeyinin hemen her
türlü özelliğini gösterebilen yerel hanedanların gücü
ve ayanlık kavramının geldiği nokta hakkında da fikir
verebilir. Çok kısa bir zaman dilimi içinde de olsa,
Ortaçağ Avrupa’sı derebeyleri benzeri karakterler
Osmanlı topraklarında da var oldu. Merkezi otori-
tenin zayıflaması bu konuda belirleyicidir. Devletin,
bölgedeki eski hanedan ailelerinin ellerinden
ayrıcalıklarını alarak ayanlığın gücünü kırmasından
sonra, bu hanedanların bir yandan bulundukları
bölgede ellerinde bulunan toprakları işlerken, bir
yandan da bürokraside görev alarak, devletle bir
tür uzlaşma içine girdikleri düşünülebilir. Zaman
zaman para sıkıntısı çekerek Ermeni tefecilerden
borç almak zorunda kalsalar bile bölge halkı için hep
güçlü izlenimlerini korumuş olmalılar. Güzelhisar-
Aydın’da han, hamam, konak; kendi memleketleri
olan Sobice ve Koçarlı’da geniş arazilerin sahibi olan
Cihanoğulları hanedanın üyeleri 1908 seçimlerinde
mebus olmayı düşündüklerine göre siyasi ve sosyal
bakımdan hâlâ oldukça güçlü olmalılar. Saraydan
rütbeler de almış bu gibi aile üyelerinin taşrada kök-
leşmiş, herkesçe bilinen güçleri kolaylıkla yok edilmiş
ve yerel hanedanlar gerçekten de basit birer çiftçi
ailesine dönüştürülmüş müdür? Bu güçlere, Osmanlı
taşrasının kolları bürokrasiye de uzanan burjuvazisi
demek doğru olabilir mi?
1...,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77,78-79 82-83,84-85,86-87,88
Powered by FlippingBook