Egeden 8. Sayı - page 78-79

77
76
BAHAR 2011
A
ntikite insanının sahip olduklarını koru-
mak, savunmak ve tehlikeyi önceden fark
edebilmek amacıyla askeri üsler, kaleler
yapması oldukça eski bir tekniktir. Büyük kalelerin
olmadığı, daha küçük askeri birliklerin konuşlandığı
bölgelerde gözetleme kuleleri de aynı amaçla kulla-
nılır. Ulaşılması güç yüksekliklerde inşa edilen kule-
lerin büyük olasılıkla haberleşme ile ilgili işlevleri de
vardır. Bu oldukça pratik bir yöntemdir. Anadolu’da
bu amaçlarla kullanıldığı tahmin edilen Hellenistik
dönem, hatta daha öncesine tarihlenen savunma,
gözetleme ve haberleşme kuleleri bulunmaktadır.
Kuleleri, önemli geçiş noktalarında, antik rotalarda,
önemli kentlerin bağlantı noktalarında ve stratejik
bölgelerde görmek mümkün olabilmektedir. Her
ne kadar başlangıçta askeri kaygılarla inşa edilse de
kule, yüzyıllar içinde farklı amaç ve tekniklerle yeni-
lenmiş, farklı amaçlara hizmet etmiş bir yapı tarzıdır.
Britanya, Güneybatı ve Güney Avrupa, Balkanlar ve
Anadolu’dan Kafkaslar’a uzanan bir hat içinde aslın-
da Roma İmparatorluğu’nun hakimiyet bölgesinde
bu tarz kuleler bulunur. Roma İmparatorluğu’nun
geniş coğrafyasında yolların, askeri geçiş noktaları-
nın güvenliği, devlet politikası olarak büyük önem
taşımıştır. İmparatorluğun yıkılması, erken ortaçağ-
da otoritenin varlığının bir ürünü olan güvenlik ve
Menderes’in Şatoları
Arş. Gör. Olcay
PULLUKÇUOĞLUYAPUCU
Gamze KARADEMİR EROL
asayişin büyük ölçüde ortadan kalkmasına ve eski
imparatorluk coğrafyasında güvenliğin önemli bir
sorun olarak baş göstermesine neden oldu. 11. ve
12. yüzyıllarda merkezi otoritenin zayıflaması ile
yeniden şekillenen düzende krallara bağlı feodal
beyler vardı, özellikle de kendi topraklarının
bulunduğu kırsal bölgede oldukça etkindiler.
Sahip oldukları, yönettikleri bölgelerde kendi
otoritelerini kurmak için ellerindeki gücü herkesin
bilmesi ve görmesi gerekliydi. Tehlikenin çokluğu,
işgücü ve emek kaynağı olan köylünün ve tarım
arazilerinin korunmasını çok önemli bir konu
olarak ortaya çıkardı. 14. yüzyıla gelindiğinde
çiftlik arazilerinin duvar ile çevrilmesi kural
haline geldi ve bu arazilerde bir kule de bulu-
nurdu. Böylelikle saldırı anında içine sığınılan,
genellikle sırtını dağlara yaslayan, yiyecek
depoları olan, surlu, mazgallı müstahkem
yapılar ortaçağın simgelerinden biri oldu.
Kırsal bölgede arazi sahibinin topraklarını
duvarla çevirerek, gözetleme kuleleri yaptır-
ması böylelikle gelebilecek tehlikeyi önceden
görebilmesi, güvenliğin endişe yarattığı or-
tamlarda pratik bir yöntem olarak ortaya çıktı.
Ancak kulelerin, ortaçağlarda imparatorluk
binalarında, feodal lordların malikanelerinde, pis-
koposluk binalarında ve manastırlarda kullanılması
belli bir saygınlığın ve gücün göstergesi haline
gelmesinde de etkindir. Ortaçağ dünyasını yöneten
kurumların ve saygın, etkin, güçlü karakterlerinin
özel yaşam alanlarına da eklenen bu yapı, armalar,
flamalar gibi başka sembollerin de yardımıyla soylu-
luğun ve farklılığın göstergesi haline geldi. Özellikle
feodal beyin şatosu sıradan halk ile daha yakından
ilişkilidir. Kırsal bölge halkının, kralın sarayını,
askerlerini, soyluluk ve güçle ilgili simgelerini her
zaman görme olasılığı yoktur. Ancak otoritenin kır-
saldaki uzantısı feodal lord ve
onun temsil ettiği
kavramlar köylüler için, olsa yaşamın bir parçasıdır.
Köylü lord için çalışır; evinde ona hizmet eder, atları-
na bakar, çamaşırlarını yıkar vs. Kırsal bölgede inşa
edilen ve kuşaklar boyunca aynı soydan lordların evi
olarak kullanılan şatolar, doğal olarak bölge halkı
için gücün ve ihtişamın simgesidir. Lordun evi çok
büyüktür ama onu “sıradan”olmaktan kurtaran ve
geçmiştekine benzer askeri yararları da sağlayan
kulelerdir. Lord sahip olduklarını korumak için kale-
sine, şatosuna giriş-çıkışı denetler, bu yüzden asma
köprüler, gözetleme kuleleri bir askeri zorunluluktur.
Ama kralın, piskoposun, manastırın da kullandığı bu
yapı feodallerin de diğerlerinden farklı olmadıklarını
göstermelerini sağlar. Kulelerin zindan ya da hapis-
hane olarak kullanımı da söz konusudur. Yargılama
yetkisi de olan lord suçluları kendi mülkü olan kulede
cezalandırabilir. Büyücünün kuleye kapattığı, kahra-
man şövalye tarafından kurtarılan prenses masalları
ortaçağın“karanlık”imgeleminde yerini alır. Kulenin
sahibi, kral, lord, piskopos hatta büyücü de olsa erk
sahibidir bina da korkulan, korkutan ve ulaşılması
güç bir yapıdır, içinde ne olacağı belli değildir.
Ortaçağ’da feodal beylerin kırsal bölgedeki
malikaneleri, bölgenin ileri gelenlerine ilham verdi.
Onların yaşam tarzına öykündüler, taştan evler
yaptırıp, hem savunma hem de yiyecek depolamaya
yarasa da aynı zamanda saygınlık göstergesi olan
kuleler diktirdiler. Kuleler yüzyıllar boyunca özellikle
kırsal bölge halkı için gerçekten de erk sembolü oldu.
Yerel yöneticiler, kentin ileri gelenleri, büyük toprak
sahipleri tarafından benzer amaçlarla kullanıldı.
Anadolu’nun ortaçağına hakim güçlerden Bizans
İmparatorluğu döneminde de kuleler, hem ayrıcalık
hem de özerklik göstergesi olarak kullanıldı.
Menderes havzasında tarımsal işletme-feodal
bey ilişkisi ile ilgili daha eski veriler bölgenin ortaçağ
mirasını algılamak için yararlı olacaktır. Latinlerin
önce İstanbul’u ardından Anadolu’yu işgal ettiği
13. yüzyıl başlarında, Bizans kırsal aristokratlarıyla
giriştikleri mücadele bölgede etkin yerel güçler
hakkında önemli ip uçları verir. Laskarisler döne-
minde Anadolu kökenli olduğu sanılan Thedoros
Mankaphas Alaşehir bölgesinin yerel hakimidir. Ma-
nuel Mavrozomes, Denizli ve Honaz’dan başlayarak,
Menderes vadisi boyunca ve nehrin denize karıştığı
noktaya kadar toprakların sahibi Peloponnes kökenli
bir aristokrattır., Sabbas Asidenos Sampson Dağları
civarında toprak sahibidir. Bizans’ın toprak ve as-
keri aristokrasisinin temsilcileri sayılabilecek bu üç
önemli karakter bölgede bağımsızlık mücadelelerini
sürdürdüler ve büyük olasılıkla maddi izler de bırak-
tılar. Bu dönemin kulelerini de Bafa Gölü civarında
Pınarcık ( Mersinet) yakınlarında görmek mümkün-
dür. İlk kez 19. yüzyılda, bölgede kazı yapan Alman
arkeolog ThedoreWiegand keşfettiği kuleleri savun-
ma ve haberleşme kuleleri olarak değerlendirmişti.
Ancak, düzlük hatta çukur sayılabilecek tarımsal
bölgede bulunan alçak duvarlarla çevrili bu kuleler,
A. Arel tarafından Laskarisler dönemine tarihlenme
eğilimindedir ve tarım işletmelerinin bir parçası olan
eski geleneğin bir ürünü olarak değerlendirilir. Ayrıca
günümüzde var olmayan ancak seyahatnamelerden
varlığını öğrendiğimiz benzer yapılar da vardır. Yolu
Batı Anadolu’dan geçen Charles Texier Kuşadası-Efes
güzergahında, halkın ve yer gösteren çobanların
“Çakır Ali Şatosu” adını verdiği kuleli bir yapıdan söz
eder; çok eski dönemlerden kalmış olması muhtemel
duvarların çevrelediği bir avlu ve duvarlarda bulunan
kuleyi tasvir eder, kulenin içinde de bir sarnıç ya da
kuyunun bulunduğunu belirtir. Bu yapının üzerinde
bulunduğu kayalık bölgeyi ele geçirilmesi imkansız
biçimde koruduğunu ve üç kat istihkam çizgisi
seçilebildiğini de ekler.
Batı Anadolu’da günümüzde bazı kuleli
yapıların varlığını koruyor olması konunun ilgiyi
hak ettiğini düşündürür. Özellikle Küçük Menderes
bölgesi, Büyük Menderes ve Gediz havzaları arasında
geçit karakterinde olduğundan dar vadiler ve strate-
jik tepeler Helenistik dönemden itibaren büyük blok
taşlarla yapılmış gözetleme
kuleleri ve kalelerle donan-
mıştır. Büyük Menderes
havzasında da 19. yüzyıldan
çok öncelere tarihlenen
benzer yapıların olduğunu
arkeolojik araştırmalar da
ortaya koymaktadır. Ayda
Arel’in çalışmalarının yanı
sıra ayrıca 2003-2008 yılları
arasında bölgede tarafımız-
dan yürütülen alan araştır-
ması Menderes havzasında
maddi varlığını sürdüren
benzer yapıların olduğunu
ortaya koydu. Buna göre
Menderes bölgesinde kule
tipi yapılar arasında; Nazilli
Esenköy’de Arpaz Beyler
Konağı Kulesi, Bozdoğan
Hisar Mahallesi sırtlarındaki
Helenistik Kule, Koçarlı’da
Cihanoğlu Kulesi ve Konağı,
Dedeköy’de Cihanoğlu
Çiftliği’nin Kulesi, Yenipazar
Donduran Kulesi, Mersinet
Kulesi, Ortakent Mustafa
Paşa Kulesi, Menderes
dışında Foça, Çeşme, Çandar-
lı’daki kuleler sayılabilir.
Menderes bölgesindeki araştırmalarımız özel-
likle iki kulenin özel bir ilgiyi hak ettiğini ve 18.-19.
yüzyıllardaki gelişmelerle ilişkilendirilebileceğini
gösterdi. Bunlar, Nazilli Esenköy’de bulunan Arpaz
Kulesi ve Koçarlı’da bulunan Cihanoğlu Kulesi’dir. Bu
yıllarda Osmanlı hakimiyetindeki Batı Anadolu top-
raklarında ortaçağın kuleli müstahkem yapılarının
inşa edilmesi ya da var olanların kullanılması neden
ve nasıl mümkün oldu, bu nasıl bir gereksinimden
kaynaklandı, ortaçağ lordunun yüzyıllar öncesinde
kalan“modası geçmiş”evinin benzerlerinin Men-
deres bölgesinde nasıl bir işlevi vardı? Bu soruların
cevabını verebilmek için bu eski yapıyı kullanan
Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
1...,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77 80-81,82-83,84-85,86-87,88
Powered by FlippingBook