Egeden 21. Sayı - page 42

40
“Dipten Gelen Dalga”
Resimleri, kahve falı bakar gibi
ya da bulmaca çözer gibi çözümle-
meye kalkışmak heyecanlı ama kısır
ve yanılgılarla dolu bir çaba olabilir.
Yüzeyde; alegori ve ironilerle dolu bir
alt anlam katmanında sanatçının bir
“mitoloji” yarattığı, buna ilişkin yetkin
bir ikonografi de oluşturduğu anla-
şıldıktan sonra; tüm bunların neden
yapıldığını, nerelerden kaynaklandığı-
nı araştırmaya başladığımızda, Onay
Akbaş’ı dogmatik bir sanat kutsayıcı-
lığıyla mitleştirmekten kurtulup onu
gerçekten anlamaya, resmine de hak
ettiği değeri vermeye yaklaşıyoruz
demektir.
Bir sanatçının, bahsettiğimiz üze-
re, kendinden önceki tüm sanat tarihi
birikimlerini özümsemiş olması, zaten
beklenmelidir aslında. “Gelenek”, ürü-
nün temel taşlarını, malzemenin bir
kısmını, “klişe”leri taşıyan bir zaman
ırmağıysa, sanatçı, tarihin geldiği nok-
tada ırmağın kıyısında o malzemeyi
yetkinliğince ayıklayıp devşirecek bir
yapıcıdır. Temele dikeceği “klişe” taş-
ları dahil, malzemeyi nasıl biçimlendi-
rip, ne inşa edeceği, nasıl planlayaca-
ğı ve bu yolla ne demeye çalışacağı,
onun “ırmak”nezdindeki özne olma
kuvvetiyle ilgilidir. Sanatçı, ressam
olmazdan önce tarihte ve “kültür”de,
birikimi ve yaşam trajedisini kavrayan
“özne”olmuştur. Akbaş zamanın gün-
cel halkasında (sanat tarihinin büyük
ustalarının da gösterdiği üzere) şunu
anımsatır: Aslolan, pentürün-espasın-
fırçanın teknik imkanları değil; usun
engin ufukları, kavrama yeteneği ve
diyalektik bir duyarlılığın bağıntısal-
lıkla geliştirdiği ifade imkanlarıdır;
bilindik teknik, yöntem ve biçimler-
le yeni biçemlere uzanışın iksir ve
efsununu içeren imkânların göreli
sınırsızlığıdır.
Bu akış, bu kaos, bu ahenk, bu baş
döndürücü sınırsızlık içinde o nere-
dedir, kimdir? Bunca varlığı, kahra-
manını, rengi, simgeyi tuvalindeki bu
toplantıya, bu şölene neden çağırmış-
tır? Aslında resme, bilinen mit, masal,
fıkra ve anlatılardan, edebiyat ve
tarihten -deformasyonla da olsa- ka-
rakter ve figürler dahil etmek tehlike-
lidir; izleyiciye, Akbaş uçurumun sarp
yamacında parende atıyormuş gibi
gelir; oysa yetkinliğiyle yerleştirdiği
görünmez bir duvarla “sıradanlık ve
tekrar”ı ötelemiştir o; tuvaline buyur
ettiklerini onlardan faydalanmak için
değil; onları sorgulamak, anlamak,
tanıştırmak, yeniden var etmek için
çağırmıştır tuvalindeki toplantıya.
Onay Akbaş resminin kültürün
her alanıyla, özellikle de edebiyat-
la akrabalığı vardır. Olmalıdır da.
Toplum-kültür bütününden koparak
güya “özgürleşmiş” ve uzaya öylece
salınmış bireyin sanatçılığı, genel bir
hezeyan hali olarak belirmiştir sanat
tarihinde. Oysa Akbaş’ta melankoli
yenilgiye uğratılmıştır; bu, mizahî öz
taşıdığı hissedilen alegorik öğelerin
1...,32,33,34,35,36,37,38,39,40,41 43,44,45,46,47,48,49,50,51,52,...80
Powered by FlippingBook