Egeden 21. Sayı - page 43

41
KIŞ 2015
yerleşik yargıya) sarsıcı bir tokat attığı
roman evreni, Akbaş’ın resim evre-
niyle öylesine kardeştir ki, belki de
özdeştir ve belki de sanat tarihimizin
resim alanında nicedir beklediği bir
doğruluştur.
Uygarlığa-çağa dair sorgu, kıyas,
düşünce, öneri ve retler içeren felsefî
/ sanatsal yapıtlar, kütüphaneler dolu-
su var elbette; ama Akbaş’ın resmi in-
sanlık dağarcığına, özgün ve tarihsel
olarak tam zamanında belirmiş; hem
de belirdiği tarih sürecinin düşünsel
sancılarına uygun bir dokunuş; sor-
gularına karşılık gelen “tefekkür” ve
çözümleme içeriğiyle donanmış bir
sanat anlayışı olarak katılıyor.
Dalga, (Akbaş’ın İlya Ehrenburg’a
selam çaktığı resimde slogana, sözcü-
ğe dökülüyorsa da) asıl, “var”ın devini-
miyle “kültür”ün oluşumu ve evrilme-
si demek olan “yaşam”ın; hem de en
azametli vaadi (nasıl gerçekleşeceğini
toplumsal irademizle belirleme şansı
tanıdığı) ölüm olan “yaşam”ın ta ken-
disidir. Biz, tumturaklı bilgiçliğimizle
dalga içre olup bunu bilemeyen
balık... Ve o, Onay Akbaş, Homeros’un
asasını, Yunus’un hırkasını kuşanmış
da haykırıyor. “Alman ressamMunch
bile böyle bağırmamıştı.”
1.
Onay Akbaş’ın Manifesto/Şiir’ine
göndermedir. [Bkz. “Eğer size, ilk
insandan beridir var olduğumu, /
Demokritos’tan beridir düşündüğü-
mü, / Altamira mağaralarında resim
çizenin ben; / Musa, İsa, Muham-
med denli masum, / Krezüs denli
zengin olduğumu, / Yunus denli
sevdiğimi, / Hercules denli güçlü
olduğumu, / Benim de La Jacond’a
tutulduğumu, / -Bu çorbanın tuzu
yok- / Spartacus’ü kışkırttığımı;
/ Yazıyı bulduğumu, / Ama şimdi
başkalarının ondan yararlandı-
ğını, / Mozart, Beethoven, Büyük
İskender’in dostlarım olduklarını
/ Söylesem inanmazdınız… / Öyle
ise…”
.
lemonde.fr/siir/) ]
2.
Bkz.
/
makaleler.html
3.
NazımHikmet Ran.
4.
Metin Cengiz, Veysel Çolak, Seyyit
Nezir’in içinde bulunduğu Yenibü-
tüncü Şiir’in manifestosundan...
Bkz. Metin Cengiz, “Bir Tufan Sonra-
sı”, 1988, İstanbul, s.7-11.
5.
Can Yücel’in “Eşber’e” adlı şiirinden.
ve tuvaldeki düzenlenişlerinin ironik
halleriyle ilk bakışta kendini hisset-
tirir; fakat bu da değil, temeldeki
felsefedir aslolan ve resmin dinamiği
de Akbaş’ın yetkin diyalektiğinden
başka şey değildir. Yüzey çözümleme-
leri geçiştirmedir. Karşımızda, tarihsel
bir birikimin ve “tecessüs derinliği”nin
“tecessümü” vardır.
Özgeçmişinden, söyleşilerindeki
satır aralarından, anı fotoğraflarından
ve mümkünse kendisinden tanımaya
girişirseniz Akbaş’ı; içinden geçtiği
çalkantılı tarihsel sürecin “aktüel”
ve “kahraman”bir figürü olmaya
özenmemiş fakat hakikaten özne-
si olmuş ve özümseme çabasıyla
yetkinleşmiş bir kişilik keşfedersiniz.
Öleceğini bilerek yaşamak zaten
için için boğuştuğu daimi trajedisi
iken insanın; ölümlü, açlıklı, ayrılıklı,
hapisli, işsizlikli, korkulu, ağrılı, savaşlı,
zulümlü, hasretli, vahşetli bir dün-
yanın içinden geçerek var olmaya
devam edebilmek, (asgari vasıf ve
koşullara “düşük”leşerek genelce
mümkünse de) aklî melekeleri zayıf-
lamadan, sorgulayan, yaratıcılığını ve
denge duruşunu gitgide geliştiren bir
özne-sanatçı olarak devam edebil-
mek, Onay Akbaş’ta belirginleşen
“trajedyasında yetkinleşen bireyin
diyalektiği”ni müjdeliyor. Değeri,
fantastikliğinden çok, yaşamla tinsel-
estetik bağından kaynaklanan J. R. R.
Tolkien’in özgün yaratı evreni ya da
Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’daki
atmosferiyle de, antik ve geleneksel
mitler kadar akrabadır Onay Akbaş.
Atay’ın modernizmin olay ve
olgularını, Antikite’den Orta Asya
çadırlarına, Avrupaî kültür öğelerin-
den Kutsal Kitap anlatılarına, (Kut-
luk Dandini - Fersus Dasdana gibi
karakterlere evrilen) “dandini dandini
dasdana”ninnisine ve dahi (inceden
inceye Sanço ya da Cuma karakterle-
rini çağrıştıran) “Olric”e, Osmanlı’dan
Komünizm’e ve çağdaş Türkiye siyasa-
sının depreştiği dönemlere varınca-
ya... Olayların figürleştirildiği, gerçek
kişilerin kavramlaştırıldığı, kavramla-
rın öyküleştirildiği, iç içe veya yer ve
rol değiştirerek karşıtlıklar-yakınlıklar
içinde; yeni, mizahî, alegorik, ironik,
eleştirel, alternatif bir ifade usulünün
imkânına dönüştürülüp alımlaya-
nın zihnine ve belleğine (ezber ve
1 Mayıs 1964 ‘de Fatsa’da
doğdu. Yüksek öğrenimini
Marmara Üniversitesi Atatürk
Eğitim Fakültesi Resim Bölü-
münde bitiren Akbaş, 1985
yılında İstanbul Maltepe
semtinde ilk atölyesini açarak
profesyonel sanat yaşamına
atıldı. Burada daha sonra
sanat çevresi tarafindan
“Maltepeli Ressamlar” olarak
bilinen oluşumun kuruluşun-
da yer aldı.
1988’de Paris’e yerleşe-
rek ilk atölyesini açtı. 1989
Fransız devriminin 200.yılı
kutlamaları çerçevesinde
“Galerie Sero” Paris’te ilk kişi-
sel sergisini düzenledi.
1988’den bugüne, başta
Art Miami, Art Zurich, Art Ge-
neve, Mac 2000 Paris, S’tart-
Strasbourg, Manif-Seoul, Art
Taipei-Taiwan olmak üzere
dünyanin birçok sanat fua-
rında sergilere katıldı. KArma
sergilerin yanı sıra birçok
ülkede 50’nin üzerinde kişisel
sergi açtı. Sanatçının ayrıca
dünyanın birçok özel ve tüzel
kolleksiyon ve müzelerinde
eserleri bulunmaktadır.
Birçok dilde basılmış sergi
katalogları yanında yine
İngilizce, Fransızca, Çince ve
Türkçe olarak, çeşitli sanat
tarihçileri ve eleştirmenleri
tarafından sanatı hakkında
yazılmış 4 adet kapsamlı
kitabı bulunmaktadır.
Sanatı hakkında birçok
ülkede Tv, radyo programları,
dergi ve gazetelerde çok
sayıda röportajlar, makale-
ler, eleştiri ve analiz yazıları
yayınlandı.
Sanatçı, Türkiye Gazete-
ciler Cemiyeti Sedat Semavi
Ödülleri 2014 Görsel Sanatlar
Ödülü sahibidir.
Onay Akbaş
kimdir?
1...,33,34,35,36,37,38,39,40,41,42 44,45,46,47,48,49,50,51,52,53,...80
Powered by FlippingBook