Egeden 5. Sayı - page 74-75

72
73
YAZ 2010
Bağ belleme işi, bel adı veri-
len tarım aletiyle yapılır. Bu alet
Ege bölgesindeki diğer yörelerde
kullanılan belden farklıdır. Ağaçtan
yapılmış küreğe benzeyen bu aletin
uç kısmında yalnızca toprağa batışı
kolaylaştıran bir metal yarım ay bu-
lunur. Diğer yörelerdeki bel ise sapı
dışında tamamen metalden üretilir
ve uç kısımları ise üçlü ya da ikili sivri
çataldan oluşur. Kozak yöresindeki
belin ağaçtan oluşu yörenin coğ-
rafyasıyla yakından ilgilidir. Çünkü
burada granit kayasından çözünen
toprak çok yumuşaktır. Fazla güç
gerektirmez. Metal geçirilmiş ahşap
belle kolaylıkla bağ işlenebilir.
Yörede fıstık çamı mülkiyeti de-
ğişik özellikler gösterir. Kaplan köyü
gibi bazı köylerde köy tüzel kişiliği-
ne ait fıstık çamı korulukları geniş
alanlar kaplarlar. Bu koruluklar işçiler
tarafından işletilir. Elde edilen fıstığın
geliri muhtarlığa aittir. Muhtarlığın
bu zenginliği köy tüzel kişiliğine ait
hemen her şeye yansır. Muhtarlık
binası, köy meydanı, yine muhtar-
lığa ait köy kahvesi bu zenginliğin
ihtişamını taşıyarak görenleri hayret
ve hayranlığa bırakır.
Kozak köyleri iyi bir ulaşım ağıyla
Bergama, Ayvalık ve Dikili’ye bağlanır.
Bu durum özellikle Bergama kenti için
önemlidir. Burası Bergama’nın öteden
beri ard-ülkesidir. Bergama’yı var
eden nedenlerden birisidir burası. İyi
bir ulaşım ağının varlığı yörede turiz-
min gelişmesine de katkı sağlamıştır.
Son yıllarda moda olan doğa içindeki
butik otel kültürü, burada bir bakıma
butik lokantalarla temsil edilir. Bu
lokantalarda özellikle yöresel lezzetler
müşterilere bonkörce ikram edilir.
Bu ayrı bir dinginlik verir bu zevki
tadanlara.
Kozak yaylası giderek bazı so-
runlarla da karşı karşıya kalmaktadır
gözlemlerimize göre. Özellikle taş
ocakları ve granit taşı işlemeciliği
doğayı daha fazla tahrip etmektedir.
Otlatma, kaçak kesim, yangın ve son
yıllarda yaşanan verim düşüklükleri
diğer sorunlarıdır yörenin. Ancak
mutludur yine de Kozak yaylasının
insanları. Eşsiz bir doğada tadını
çıkarmaktadırlar yaşamın.
Ali İhsan MİMTAŞ
Tam elli beş yıl önce, nikah
masasında “evet” demişler Alibey
Kudar ile Esma Hanım. Tam da Ege
Üniversitesi’nin kurulduğu yılda.
Kudar ailesi ile Ege Üniversitesi’nin
ortak yönlerinden biri bu… Bir de
ikisinin de “Egeli” oluşu. Tahta Kuşlar
Etnografya Müzesi’nin kurucusu
Alibey Kudar, Köy Enstitüsü mezunu
bir emekli öğretmen. Yaş ilerlemiş
ama ne ayakta duruşu ne zihni yaşlı
görünüyor. O kuşağın idealizmi hem
yaptıklarından hem de anlattıkların-
dan tüm çarpıcılığıyla hissediliyor.
Kudar’lar ilk köy müzesini kuran
aile. Türkiye’deki ikinci özel müzeye
sahipler. Bölgenin çeşitli etnografik
özellikler taşıyan eşyalarını sergili-
yorlar bu müzede. Bir de dünyanın
en büyük kaplumbağasını, buraya
gelişinin ilginç öyküsüyle birlikte bu-
rada görmek mümkün. Bütün bunlar
başlı başına incelemeye, araştırmaya
ve yazmaya değer konular. Ama Müze
ile evin bahçesinde başka bir şey
dikkatimizi çekiyor: Bir kadın büstü.
Altında da şu yazı yer alıyor: “Kudar
ailesi senin eserindir.”
“Bu bir emeğin takdiri mi?” diye
soruyor Demet, “senin eserindir” ifa-
desi için. Alibey Kudar, “Canım bu aile
bizden çoğaldı O’nunla…”
Olayın gerçekleşmesi bir hayli
ilginç. Evliliklerinin ellinci yılında
Alibey Kudar eşinin bir büstünü
yaptırmaya karar veriyor. Önce Sivas
Cumhuriyet Üniversitesi Güzel Sanat-
lar Fakültesi’ne bir tanıdık aracılığıyla
fotoğraflar gönderiliyor. Bilgisayar
aracılığıyla üzerinde çalışılıyor önce.
Daha sonra görüş birliğine varılınca
son şekli veriliyor.
Ancak büstün bahçeye konması
sırasında küçük bir tartışma da yaşa-
nıyor, büstü yapılanla yaptıran ara-
sında. Esma Hanım“Bunun yarısı yok,
bu yarım heykel” diye sitem ediyor.
Alibey Kudar’ın yanıtı gecikmiyor. “Ta-
mamını yüzüncü yılda yaptıracağız.”
Pek kolay rastlanılmayacak bu
olayı anlamaya çalışırken, Demet bu
defa “Bu büst toplumda kadına veri-
len önemin göstergesi sayılabilir mi?”
şeklinde soru yöneltiyor. Alibey Kudar
bunu, her açıdan üzerine titrediği bel-
li olan Alevi kültürü ile ilişkilendirerek
açıklıyor: “Alevi toplumu hiç kimseyi
yermiyor, yanlış anlaşılmasın. Bu
kültür yeniliklere açık, çağdaşlaşmaya
elverişli bir kültür. İslamiyet kurul-
duktan sonra putperestliğe dönüş
olmasın diye heykel yasaklanmış,
resim yasaklanmış. Ama Aleviler de
‘bu heykeli ben yaptım, tapar mıyım
buna, bırakın beni kısıtlamayı’, ‘resmi
ben yaptım tapar mıyım?’ demişler.
Açıklığa bakın, çağdaşlığa bakın. Ale-
viler özünden kopmadan yeniliklere
açık bir toplum. Ama örf adet diye bir
şey var. Resim kültürün özünü teşkil
ediyor…kültüre sahip çıkmak lazım.”
İşte Ege’den başka bir insan man-
zarası…
Engin ÖNEN
1...,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72-73 76-77,78-79,80-81,82-83,84-85,86-87,88
Powered by FlippingBook