Egeden 5. Sayı - page 60-61

58
59
YAZ 2010
elemanımız oldu. Onlar devamlı
araştırma halinde olacaklar. Desteği
de üniversiteden alacaklar. Üniversi-
temiz üst yönetimi de bizi bu konuda
destekliyor, gerekli önemi veriyor.
Müzede kaç parça materyal var?
Şu anda 2 bin 600’e yakın obje
var. Ayrıca 200’ye yakın, sağlam, gi-
yilebilecek tam takım kostümümüz
mevcut durumda. Onun dışında
parçalar var; süsleri, takıları, aksesu-
arları var. Ayrıca elimizde fazla olan
parçalar da mevcut. Mesela cepken
200 değil, 400 adet. Diğerleri kenar-
da duruyor.
Elbette ki bunların tamamı
gösterimde olamayacak, zira bun-
ları alacak salon bulmak mümkün
olamaz. Şu anda 100-120 arasında
kostümü giydirmeyi planlıyoruz.
Ayrıca özel mizansene sahip man-
kenler yaptırıyoruz, mesela “kına”yı,
damat tıraşını anlatan... Ben daha
diğer küçük malzemelerden bahset-
miyorum, kap-kacak, vs. gibi. Üstelik
bunlar bağış ile geliyor. Sağ olsunlar
çok da bağışçımız var. Tabiî burada
hiçbir şey kaybolmuyor. Buraya
gönül rahatlığıyla getirip mesela
“Benim büyükbabamın cepkeni
var, alır mısınız?” diyorlar. Elbette
alıyoruz.
Sergileme nasıl olacak? Kronolojik bir
dizilimmi var yoksa kategorisel mi?
Kostümlerimizde değişim olacak,
yani vitrinlerdeki kostümler zaman
zaman depolardakilerle yer değişti-
recek. Ayrıca biz kostümlerin yıllarını
tahmini olarak koyabiliyoruz, mesela
300 yıllıktan günümüze kadar kostüm
var. Ama bazı yörelerdeki 50 yıllık bir
kostüm de bizim için folklorik bir öğe
haline gelebiliyor. Dolayısıyla krono-
lojik bir sergileme daha zor olurdu.
En eski parça kaç yaşında?
Bunu söylemek zor, çünkü
yıpranma durumuna bakarak ancak
tahminde bulunabiliriz. Ancak kısa
süre öncesinin kostümü de olsa, çok
giyildiğinden fazla yıpranmış olabilir,
bu da bizi yanıltabilir. Ama biz kuma-
şına, nakışına, rengine, kesim stiline
bakarak aşağı yukarı bir tahminde bu-
lunabiliyoruz. Bizde 300 yıllık kostüm
var, yani öyle tahmin ediyoruz.
Peki, topladığınız kostümlerin oriji-
nal olup olmadığını nasıl anlıyorsu-
nuz?
Elbette eski kaynaklarımız var,
onlardan yararlanıyoruz ama, genel-
likle hangi dönemde hangi yörede
hangi tür kostümlerin üretildiği he-
men hemen belli. O zamanın modası
gibi... Tabi köylünün diktiği şey de
farklı. Onun sanatı çok ayrı, seçtiği
renkler, dikim stili, el işlemesi... Bunlar
orijinalliği bulmamızda bize yardımcı
oluyor. Ama biz aynı zamanda Tekstil
Mühendisliği, Sanat Tarihi, Arkeoloji
ve Halk Oyunları Bölümü’nden de
yardım alıyoruz.
Araştırmalarınızın sonucu olarak
bazı tespitlerde bulundunuz mu?
Mesela Balkanlar ile Anadolu ara-
sında yoğun farklar var mı?
Müslüman kesimde bu farklar
çok daha az. Mesela Boşnaklarla olan
fark çok düşük. Hıristiyan olan Sırplar,
Romenler ya da Bulgarlar’la ise biraz
daha göze batar bir fark mevcut. En
azından süslerde, takılarda kendileri-
ne özgü, inançlarını yansıtan ayrıntılar
oluyor. Ama genel olarak birbirlerine
çok benziyorlar. Zaten Balkanlar kos-
tüm olarak çok zengin, ama Avrupa’ya
geçer geçmez geleneksel kostümler
bitiyor. O zaman anlıyorsunuz ki,
bunun nedeni o topraklarda 700 yıl
boyunca Osmanlı’nın hüküm sürme-
si... Çünkü Anadolu’nun zengin kos-
tümlerinin çoğu Balkanlar’a taşınmış.
Hatta bazı kostümlerin isimleri dahi
aynı. İsim olarak da yerleştirmişiz...
Burada müze dışında başka kısımlar
da olacak mı?
Müzelerde zaten yan bölümler
olur, kitaplıklar, oturma salonları,
kafeteryalar gibi... Bunların hepsi
bizde de olacak. Ayrıca müzemiz
diğer Kültür Bakanlığı müzeleri gibi
pazartesi hariç her gün, sabah saat 9
ile akşamüstü 5 arasında açık olacak.
Girişlerde “Müzekart” kullanılacak.
Yani diğer müzelerle aynı statüde
olacak.
Böyle bir müzenin Türkiye’de bir
benzeri var mı?
Tam olarak bir sayı veremeye-
ceğimden ötürü net konuşamam
bu konuda, zira devlet müzelerinin
depolarında çok sayıda materyal
var. Ancak kurum müzesi olarak bir
benzerimiz yok. Bu kadar zengini
olduğunu sanmıyorum Bu bir rekor
dahi olabilir. Bakarsınız bir yerden
“rekortmen” unvanı da alabiliriz.
Öyle bir girişim var galiba?
Girişim yok, biz başvurmayız öyle
bir şey için, ancak birisi getirip bu
unvanı verirse de alırız... (Gülüşmeler)
Bu yıl 14-16 Mart 2010 tarihleri
arasında Atlanta’da 59.’cusu düzenle-
nen Amerikan Kardiyoloji Cemiyeti’nin
(ACC=American Collage of Cardiology)
kongresinde ilk kez Türk Kardiyoloji
Derneği (TKD) ile ortak bir oturum
düzenlendi. İzmir’den TKD başkanı
Prof. Dr. Oktay Ergene ve Ege Üniversi-
tesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim
Dal’ından Prof. Dr. Mehdi ZOGHİ’nin
katıldığı oturumda Türkiye ve dünya-
daki kalp yetersizliğine ilişkin konular
tartışıldı.
Gerek ülkemizde gerekse tüm
dünyada kalp yetersizliğinin görülme
sıklığındaki artışa paralel olarak tanı ve
tedavideki gelişmeler hızla süre gel-
mektedir. Türkiye’de ileri yaş nüfusu-
nun artması kalp yetersizliğinin artışı-
na önemli ölçüde katkı sağlarken kalp
yetersizliğinin başlıca sebepleri olan
hipertansiyon ve damar sertliğinin de
ülkemizde halen artmakta olması kalp
yetersizliğini önemli bir sağlık sorunu
haline getirmektedir.
Ciddi kalp yetersizliği hastalarının
bir yıl içerisindeki sağ kalım oranları-
nın ancak %50’ye ulaştığı göz önüne
alındığında kalp yetersizliği bir kanser
hastalığı kadar ölümcül ve sıklığı itiba-
rıyla da daha tehlikeli bir konumda yer
almaktadır.
Kalp yetersizliği gelişmiş ülkelerde
bile sağlık harcamalarının önemli bir
bölümünü oluşturmaktadır. Ameri-
ka Birleşik Devletlerinde mevcut 5
milyonluk kalp yetersizliği hastasına
yaklaşık her yıl 550.000 yeni hastanın
ilave olduğu bir tablodaki maliyet 34.8
bilyon dolar olarak bildirilmektedir.
Söz konusu yüksek maliyet sık hastane
yatışları, yanlış tanı ve hasta takibinin
yanı sıra hastaların kalp yetersizliği ve
ilaçları hakkındaki yetersiz bilgilen-
dirilmelerinden kaynaklanmaktadır.
Avrupa’dan 9 ülkenin katıldığı ve
2001 yılında yayınlanan bir çalışma-
nın verisine göre hekimlerin kalp
yetersizliği tanısında hata payları %20
olarak bildirilmiştir. Bu yüksek oran
kalp yetersizliği yakınmala-
rının özellikle akciğer
hasta-
lıkları olmak üzere diğer hastalıkların
belirtilerine benzerlik göstermesidir.
Dr. Zoghi’ye göre çok yüksek olan bu
yüzdenin düşürülmesi için ilk basamak
hekimlerin basitçe, hızlı ve güven-
le kullanabilecekleri tanı ve tedavi
şemalarının oluşturulması olmaktadır.
Bu veriler ülkemizde sayıları yaklaşık
1.5-2 milyona ulaşan kalp yetersizliği
hastasına yönelik yeni yaklaşımlarda
bulunmamız gerçeğini bir kez daha
öne sermektedir.
Dr. Zoghi ve ekibi, kalp yetersiz-
liğinde yapılan klinik araştırmalar ve
ülkemizdeki verilerden yararlanılarak
Türkiye’ye özgü sayılabilecek bir tanı
ve tedavi şemasını ortaya koymuşlar-
dır. Amerika, Kanada ve diğer Avrupa
ülkelerinde de benzer tedavi şema-
larının uygulanması hekimlere daha
erken ve doğru tanı ve tedavi olanağı
sağlayarak ölümleri önemli ölçüde
azaltmaktadır.
Prof. Dr. Mehdi Zoghi başkanlığın-
da hazırlanılan ve ACC-2010 kongre-
sinde de sunulan pratik tanı ve tedavi
şeması tüm hekimlerimizin değer-
lendirebilmesi için basılı yayın olarak
asp?yaziid=1560&sayiid=) sunulmuş-
tur. Bu yazıda kalp yetersizliği kılavuz-
larının ve ülkemizde bu alanda yapılan
klinik çalışmaların verileri paralelinde,
akut kalp yetersizliğinin farklı klinik
tabloları için ülkemiz koşullarına uy-
gun tedavi algoritmaları önerilmekte-
dir. Dr Zoghi, bu girişimlerin istenilen
başarıya ulaşması için hasta yoğunlu-
ğunun fazla olduğu merkezlerde kalp
yetersizliği ünitelerinin kurulması ge-
rektiğini hatırlatarak böylelikle hastane
yatışlarının önemli ölçüde azalması
ile ülke ekonomisine de büyük katkı
sağlanacağını savunmaktadır. Hastalar
hastalıkları, yaşam tarzı değişiklikleri
ve kullanmakta oldukları ilaçlar hak-
kında ne kadar bilgi sahibi olurlarsa
hastane yatışları ve ölümcül olaylar o
denli azalacaktır. Erken tanı ve önlem
beraberinde etkin ve doğru tedaviyi
getirmektedir.
Prof. Dr. Mehdi Zoghi
Ege Üniversitesi
Tıp Fakültesi
Kardiyoloji AnabilimDalı
Kalp yetersizliğinden
kanser kadar korkmalı mıyız?
Kalp Yetersizliğinin uygulanılabilir basit tanı ve tedavi şemaları hayat kurtarır !
1...,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59 62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77,78-79,80-81,...88
Powered by FlippingBook