Egeden 5. Sayı - page 50-51

48
49
YAZ 2010
“Ege Üniversitesi
her zaman farklıdır”
Ege Üniversitesi’ni ilk ziyaretiniz değil, okul ve öğrenciler
hakkında ne düşünüyorsunuz?
Bir önceki gelişimde çok şaşırmıştım. Çünkü ben daha
kendine dönük bir insan ve yönetmen olduğum için, her
zaman genel bir ilgiyle karşılaşmam, ki zaten bu durum benim
amaçladığım da bir şeydir. Yani bana gelen insanlar kim
olduklarını, ne düşündüklerini bilerek gelen insanlardır. Çok
şaşırmıştım, bine yakın insan vardı. Türkiye’de ilk kez böyle bir
durum yaşamıştım. Ege Üniversitesi’nde bu kadar büyük bir
potansiyelin olduğunu hiç bilmiyordum. Sinema-televizyon
konusunda iddialı olan okullarda bile bu ölçülerde ilgi yoktu.
Ama zaten ben Ege’yi eskiden beri diğer üniversitelerden farklı,
biraz daha modern, biraz daha kendine özgü bir üniversite
olarak bilirim.
iyi geliyor. Hatta şöyle söyleyeyim,
her işimde önce İzmir’de oluyor mu
diye bakarım, olmuyorsa diğer yerleri
düşünürüm.
Peki burada çalışmak İstanbul’a
kıyasla kolay mı zor mu?
Kolay değil. “Masumiyet”te daha
kolaydı, ama “Kader”de neredeyse
nefret ettik. Türkiye’deki duruma
göre burada da değişimler oldu.
Masumiyet’te çok iyi anımsıyorum,
hatta Kader’de de biraz o yüzden
gelmiştik, ama... İnsanlar bir garip
oldu artık, fakat sanırım bu Türkiye
ile ilgili bir durum. İzmir’den sonra
Kars’a gitmiştik, orada da aynısı vardı.
Gündelik ve ticari değerlerin her şeyin
yerini almasıyla ilgili bir durum.
Filmlerinizde zaman zaman profes-
yonel olmayan oyuncularla da çalışı-
yorsunuz. Sizce her insan oyunculuk
yapabilir mi?
Evet, temelde yapabilir. Ama
bazı küçük şeyler var. Empati kurma
gücü olan, özne olmaya katlanabilen
herkes bence oyunculuk yapabilir.
Elbette gerekli emeği vererek onun
yaşadığı dünyaya girebilirsen o duy-
guyu verebilirsen o kişiyi oynatmak
mümkündür. Hatta bazen eğitimin
daha büyük engelleri oluyor. O
adamın öğrendiği pek çok şey benim
işime yaramayabiliyor.
Oyuncuya göre yazdığınız karakter
var mı?
Yok. Hayatta yapmam öyle bir şey.
Peki, birlikte çalışmayı çok istediği-
niz oyuncular var mı?
Tabiî vardır, ama öyle özel olarak
çok önem verdiğim bir şey değil bu.
Türkiye’de değil de, Amerika’da çok
var.
Kimmesela?
Hemen hemen hepsi. Matt
Damon’dan başlayalım. “Suç ve
Ceza”da Matt Damon’ı oynatmak
isterdim Raskolnikov rolünde. Ameri-
kan versiyonunda ama (Gülüşmeler).
Amerikan sinemasındaki oyuncuların
hepsi harika...
Çekmek ister miydiniz “Suç ve
Ceza”yı?
Vallahi on beş senedir uğraşıyo-
rum ama hâlâ başaramadım. Ona
benzer “Bekleme Odası”nı yaptık
ama, tam anlamıyla aynısı olmuyor.
Nedeni de şu, 1850’lerdeki idealist bir
çocuğun günümüz şartlarında yaşa-
mış olması mümkün değil. İnandırıcı
değil. Ben onun modern uyarlaması
üzerinde oldukça çalıştım, ama hâlâ
bitmedi, bitmiyor.
Sinemadan para kazanabiliyor
musunuz, en azından yeni filmler
yapmaya yetecek kadar?
Yeni filmlerimi çekebiliyorum.
Yaşayabiliyorum da. Ben zaten sine-
ma dışında bir şey yapmıyorum, dizi,
reklam gibi.
Ama şimdiki aklım olsa mesela
Masumiyet’ten çok para kazanabilir-
dim... Ama bu konuda şikayet etmem,
kazanamasam, sürünsem de etmem.
Çünkü sinema yapabilmek gibi bir
güzellik varken ve bunu yapabiliyor-
ken, 8 film çekmişken şikayet etme
lüksüm yok. Zaten benim bir filmime
aşağı yukarı 10 bin, 15 bin kişi geliyor.
Şikayetlik bir durum yok...
10-15 bin seyirci az değil mi sizin
için?
Yo, düşününce İnönü Stadı’nı
dolduruyor hemen hemen... (Gülüş-
meler)
Dağ alanlarında; mevcut kaynaklardan yarar-
lanma şekli ve ölçüsüne bağlı olarak, sosyo-ekono-
mik ve kültürel düzeyi çevre unsurlarının meydana
getirmiş olduğu lokal sentezler ya da farklılaşmış
üniteler belirlemektedir. Bu nedenle; dağ alanla-
rındaki prodüktif lokaliteler, ilkçağdan günümüze
değin çekim alanları olmuş, insan yaşamı ve kültü-
rü üzerinde etkiler yapmıştır. Nitekim; birçok yerde
dağların mitolojik veya kutsal adlarla anılması
beşeri kültür üzerindeki söz konusu derin etkileri
ortaya koyduğu gibi, insanların algısal ve zihinsel
yapısında da anlam kazanmışlardır. Zira, insanların
algısal ve zihinsel bütünlüğünün oluşmasında dış
objelerin yani çevre unsurlarının etkileşimi önemli
rol oynamaktadır. Etkili dış objeler olarak; dağlar
kütlesi, yüksekliği ve görünüşü ile zihnin çeşitli
ve farklı algılamaları kapsamında ideal bir çekim
odağı olmuş, bütün yer ve zamanlarda yaşam ve
kültür unsurları olagelmiştir. Gerçekten, beşeri
kültürde dağların yeri konusunu işlerken, bu
rölyefin sağladığı yaşam ve ekonomik olanaklarla
birlikte, heybetli yüce görüntüsünün eski çağlardan
beri duygu, sanat ve inanç kültüründe yer aldığını
belirtmek gerekir.
Kültürde Dağlar
Dağ, çevresinde bulunan geniş düzlükler
üzerinde heybetli yüce görüntüsü ile kutsalın
en önemli özeliklerinden olan güven ve düzeni
sağlar. Bu da toplumların inançlarındaki yerini ve
önemini açıkça göstermektedir. Dağ duruşuyla
yere ait olduğu kadar, heybetiyle yukarıya, göğe
aittir. Zeus’un, eşi Hera ile birlikte Yunanistan’ın
Olimpos dağı zirvelerinde oturduğuna, insanları ve
tanrılar ailesini yönettiğine antik çağda inanılsa da,
bugün bir dağ yamacında keçilerini otlatan Pan’a
ya da yırtıcı kuşlarıyla dolaşan tanrıça Artemis’e
rastlayamayacağımızı biliriz. Her yıl Gök Tanrı’ya
Prof. Dr. Asaf KOÇMAN
Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
Coğrafya Bölümü
Emekli Öğretim Üyesi
kurbanlar kesen Oğuz Türkleri dağların tanrı
makamı olduğuna inanmışlardır. İslam kültürü
içinde Anadolu’ya yerleşen Oğuz Türkmenleri, İda
(Kaz Dağı)’nın kutsallığını fark etmişler ve Şaman
kültürünün devamını sağlamışlardır. Tek tanrı
inancında, Hz. Musa, Sina dağı tepesinde Tanrı ile
konuşmuş, Hz. Muhammed ise, Hıra dağında elçilik
emrini almıştır.
Derviş Yunus der ki,
“Dağlar ile taşlar ile/Çağırayım Mevlam seni/
Seherlerde kuşlar ile/ Çağırayım Mevlam seni
Gökyüzünde İsa ile/Tur dağında Musa ile/
Elimdeki asa ile/ Çağırayım Mevlam seni
Yaşanmış birçok olay dağlarda saklıdır. Tanrılar,
şeytanlar, cinler, aslanlar ve yırtıcı kuşlar hep dağ
zirvelerinde dolanır. Yazarları, şairleri, aşıkları
kendine çekmiştir dağlar. Her dağ duygulara, dü-
şüncelere karışmıştır, belleklere sinmiş, yer etmiştir.
Dağlar, türkülerin ince imbiğinden geçmiştir. Gece
geçer, gündüz geçer ama gurbet geçmez. Dağlarla
gurbetin işbirliği hiç bitmez.“Bitmez oldu şu
gurbetin cefası / Sinem yandı dağlar”.
Dağlar şiirlerde, türkülerde uludur, yüce-
dir, başı dumanlıdır, dorukları yamaçları beyaz
tülle kaplıdır. Sıla özlemi yüklüdür dağlar, divane
gönüllerin sığınağı, çobanların, eşkıyaların yurdu-
yatağıdır. Dağın ardında güneş batırır Ahmet
Muhip Dıranas. Dağlarda efsane olmaz mı? Ağrı
Dağı Efsanesi’ni yazar Yaşar Kemal. Tüm esrarıyla
Edebiyat kültürünün de meskenidir dağlar. Yazılan
destanların, romanların, öykülerin ve şiirlerin
malzemesini, toplumun dağlarında yaşanan aşklar,
yakılan ağıtlar ve türküler sağlamıştır. Edebi kültür,
düz veya nazım eserleriyle dağ sakinlerinin gele-
neklerini, inançlarını, sıkıntılarını ve ruh hallerini
aktarmıştır günümüze.
Kaz Dağı (İDA)’nın Kültürel
Özellikleri
Dağ alanlarının izole ve yapısal yüksek bir
kütle olmadığını, bir mekan ünitesi olarak dağların
ekolojik, ekonomik potansiyellere ve sosyo-kültürel
öneme sahip oldukları yukarıda ifade edilmişti.
Gerçekten, mekanın başta jeomorfolojisi olmak
üzere iklim koşulları, hidrografyası, toprak ve
bitki örtüsünün sağladığı olanaklar ölçüsünde
değerlendiren ve bunlardan yararlanmaya çalışan
insan, bu olanakları yansıtacak biçimde sosyo-
1...,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49 52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68-69,70-71,...88
Powered by FlippingBook