Egeden 19. Sayı - page 62-63

60
61
YAZ 2013
gerektiği mesajını vermektedir.
Bu çerçevede Godzilla filmleri,
alt-metin olarak, politik, kültürel
ve ekonomik bağlamlarda
irdelenebilecek söylemler üretir.
Atom bombası üzerinden
ilerlendiğinde, Godzilla’nın yeni
filmdeki ilk vurgusunun, insana
yönelik “Doğayı siz mahvettiniz!”
söylemiyle gerçekleştiği görülür.
Godzilla, ABD’nin Hiroşima
ve Nagazaki’ye attığı atom
bombalarından dokuz yıl sonra
“doğduğunda”, aslında, yerde
patlayan o bombaları sembolize
etmiştir.
Eleştirmen Susan Napier’e göre
ise, Godzilla, yıkım ve paniğe yol
açan bombaların yarattığı savaş
travmasını yok etmede kullanılan
“kültürel bir terapi biçimi” olarak
ortaya çıkar. Buna göre Godzilla,
nükleerin evrimini şekillendirdiği
bir yaratık olarak, hem patlayan
bombanın sebep olduğu yıkıcı
etkiyi, hem de Japonya’nın bu
yıkıma rağmen “yerin altından”
yükselerek toparlanabileceğini
simgeler. Bu doğrultuda Godzilla,
Japon ulusal kimliğinin, bir kurban
olarak algılanmaktan çıkıp büyük
bir güce dönüşmesinin inşasına,
popüler kültür aracılığılıyla hizmet
etmiştir.
Soğuk Savaş dönemine
gelindiğinde Godzilla’nın,
filmlerde, farklı düşmanları işaret
eden birçok canavarla mücadele
ettiği görülür. Japonya’da bu kez
gücün simgeleşmesi ekonomik
büyümeyle ilişkilendirilmekte
ve “piyasa” ile mücadelede
düşman çeşitlenerek, ülkeler
arası rekabet öne çıkmaktadır.
Japon akedemisyen Takayuki
Tatsumi’nin ifadesiyle, Godzilla’nın
gücü; “incinebilir, müteşekkir ve
kendini feda eden” özellikleri ile
stereotipleştirilmiş Japon insanının,
“tamamıyla yıkıcı etkiye sahip öteki
yüzü”nü sembolize etmektedir.
Bu yıkıcı güç, uzun süre teknolojik
bir dev olarak kalan Japonya’nın,
istediğinde yenilmez olabileceğini
de vurgulamıştır.
1990’lı yıllarda, Japonya’nın
ekonomik ve kültürel “yumuşak
gücü” ile askerî “kaba gücü” birleşip
yeni bir süper güç oluşturduğunda,
Godzilla’nın ünü, ABD ve
Avrupa ülkelerine tamamıyla
yayılır. Ülkenin güçlenmesiyle
birlikte, özellikle anaakım
Hollywood filmlerinde Japon
temsillerinin de değiştiği
görülür. Japonya’nın yapım
şirketlerini satın alması ve
sinemada kullanılan teknolojik
araç-gerecin sağlayıcısı
konumuna gelmesi, hem
olumlu Japon karakterlerin
perdeye taşınmasını sağlamış,
hem de Amerikalıların
bakış açısını değiştirip
savaşların ve politik olayların
karşı tarafın gözünden
değerlendirilmesini
gündeme getirmiştir (Bkz.
Iwo Jima’dan Mektuplar,
yön. Clint Easwood, 2007).
Japon imajının değişmesiyle
birlikte Godzilla filminin yapımı için
de iş birliği gerçekleşir. 1998 yılında
ABD’de çekilen ilk Godzilla filminin
yönetmenliğini Roland Emmerich
yapmış, dünya geneline dağıtımını
ise TriStar ve Sony Pictures ile
birlikte, orijinal filmlerin sahibi Tōhō
üstlenmiştir. Bu filmde, Fransızların
gerçekleştirdiği nükleer testlerden
etkilenerek değişime uğrayan bir
Godzilla bulunur. Yumurtlamak
için, Amerikalıların önemli bir spor
kompleksi olan Madison Square
Garden’ı seçen Godzilla’nın, son
filmdeki canavarlardan da önemli
bir farkı vardır; Godzilla balıkla
beslenir!
Fukuşima Santrali etkisi
2014 yapımı yeni Godzilla’da
yansıtılan, nükleer santrallerin
tehlikelerine dikkat çekme ve barışı
sağlamak için üretildiği savunulan
bombaların canavarların beslendiği
“yem”e dönüşmesi fikri; karması,
2011 yılında Fukuşima Santrali’nde
yaşanan patlama ile bir kez daha
nükleerle kesişen Japonya başta
olmak üzere, gelişmiş ülkelerin
nükleer santrallerden uzak
durma kararı almasını seyirciye
hatırlatır gibidir. Biri dişi, biri
eril iki dinazorumsu canavarın
yumurtalarını beslemek için nükleer
enerjiye ihtiyaç duyması da, bu
enerji biçiminin yaratacak olduğu
yeni canavarlara dikkat çeker.
Film, Amerikan sineması
içinde sıkça yer bulan, basmakalıp
karakter ve durumlara uygun
inşa edilmiştir. Başlangıçta her
şeye itiraz eden bir komutan,
doğruyu söyleseler de ancak iş
işten geçmek üzereyken sözleri
dinlenen bilim insanları, canavarları
ve ne yaptığını anlayamadıkları
“iyi” Godzilla’yı –etkilemediğini bile
bile- defalarca kurşun yağmuruna
tutan askerî birlikler, kocasını çok
seven ağlamaklı kadın, karısını
çok seven cesur ama pek becerikli
olmayan -şansın yardım ettiği- koca,
neslin devamını sağlayacak ve okul
otobüsü içinde tehlikeye maruz
kalan çocuk, anlatıdan çıkarılmaya
müsait “işe yaramayan” yaşlı baba,
filmin yaratıklar nedeniyle yaşamları
değişen kişilere yönelik yeni bir
anlatım oluşturma çabasında
olmadığını kanıtlar. Filmin başından
sonuna kadar, Godzilla’ya, nükleer
etki sonucu oluşan bir canavar
değil de, doğanın bir armağanı
olarak hayranlık duyan Japon bilim
insanı Dr. Serizawa ise, Hiroşima’nın
hatırlatıcısı görevini üstlenir. Ancak,
şaşkınca bir gözlemleyici olma
konumundan ileri gidemez.
Bu, -şimdilik- son Godzilla filmi,
kendisinden önceki yapımlar gibi,
güç ile özdeşleştirilen büyüklüğe
duyulan hayranlığın aktarıcısıdır.
Ülkeler arası güç, eskiden sınır ötesi
büyümeyi işaret ederken, artık
ekonomik söz sahipliğinin politik
olanı da beraberinde getirdiğini
vurgular. Godzilla’nın kötü
canavarları yendiğinde attığı ünlü
“nara”sı gibi, güce sahip olan, sesini
de en fazla çıkaran olacaktır.
İnsanın kişisel güçsüzlüğü ise,
kontrol edemediği yüce (GODzilla)
bir varlıkla kendini hissettirir.
Güçsüzlüğüne rağmen, beceriksizce
doğayı yok etmeye devam eden
insanın, bir kurtarıcının gelip
dengeyi tekrar kuracağına yönelik
beklentisinin film tarafından
desteklenmesi ise, anaakım
sinemanın sunduğu ütopyalardan
biridir.
O halde, tarihsel güç simgesi
Godzilla, aynı zamanda insanın,
insana ve doğaya verdiği zararın
da sembolüne dönüşmüştür.
Godzilla’nın karşısına çıkan ve
“illegal yollardan” ABD topraklarına
girip üremeye çalışan kötü
yaratıkların ise, yasa dışı göçmenleri
temsil edip etmediği, ayrı bir yazının
konusunu oluşturmalıdır.
Godzilla’yı “doğduğu” ülke
Japonya dışında bu kadar popüler
kılan nedir? Neden Godzilla
uyarlamaları yıllardır yapılmakta,
bu filmler beğenilip izlenmektedir?
Godzilla’nın, aslında temsil ettiği şey nedir?
1...,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59,60-61 64-65,66-67,68-69,70-71,72-73,74-75,76-77,78-79,80-81,82-83,...84
Powered by FlippingBook