Egeden 1. Sayı - page 50-51

HAZİRAN 2009
49
48
bir maraton gibi devam ettirilmesi
gereken bir mücadele olarak
algılanmasından yanayım.
Yolculuğumuzun 25.
Avrupa’daki 4. günümüzde,
sabahın erken saatler-
inde, Roma’dan rönesansın
önemli merkezlerinden
biri olan Floransa’ya doğru
yola koyulduk. Yol üstünde
bulunan, meşhur eğri
kulesiyle ünlü Pisa’ya an-
cak birkaç saat ayırabildik.
İtalya’ya uçakla gidip yalnızca
şehirleri gezenler bilmezler.
Muhteşem bağları, tepelerin üstler-
ine serpiştirilmiş bitişik nizam taş
binalardan oluşan eski kasabaları
ve göz alıcı yeşili ile Toskana bölgesi
taşra yaşamının dünyadaki cenneti
gibidir. Floransa yolunda, otoyollara
daha az para vermek ve Toskana’yı
yaşayabilmek için, ara yolları
kullandık. Rönesans mimarisinin
hâkim olduğu iç içe, sıcacık, samimi,
bildik Akdeniz insanlarının yaşadığı
taş dokulu kasabalardan geçerken,
gevrekleşen gülüşlerimizle birbirimizi
izledik. O muhteşem yol, Arno Nehri
üzerindeki kızıl Floransa güneşiyle
yıkanan, Ponte Vecchio köprüsü
manzarasıyla tamamlandı. Şehrin
ortasında oluşturulmuş, gördüğüm
en büyük parklardan bir-
inin hemen yakınındaki
kampingde geceleyip, gezmek
için sabırsızlandığımız bir
açık hava müzesi izlenimi
veren Floransa sokaklarına,
sabahın ilk ışıklarıyla kend-
imizi attık. Kendi topraklarım
dışında ömrümü geçirmeyi
düşünebileceğim ilk on
şehirden biri olan Floransa,
dünyaya Dante, Leonardo da
Vinci ve Michelangelo gibi daha nice
değerleri kazandırmış nadir bir iklime
sahiptir. Floransa’daki ikinci gecemizin
sabahı, dönüşte tekrar uğrayacağımız
İtalya topraklarına veda edip Güney
Fransa yollarına düştük.
“Floransa, dünyaya
Dante, Leonardo da Vinci ve
Michelangelo gibi
daha nice değerleri kazandırmış
nadir bir iklime sahip.”
“Roma’nın,
keşfedilmeden
ölünmemesi gereken
yerlerin başında geldiğini
düşünüyorum.”
Tunus limanından akşam
karanlığında bindiğimiz bir hayli
yeni feribotun restoranında bir gün
geçecek yolculuk için biraz rahat,
biraz sessiz ve bir o kadar da izole
bir yer kapabilme telaşı ile Afrika’dan
Avrupa’ya giden gemiye bindik.
Tenha sayılabilecek, oldukça temiz
ve düzenli, son 20 günde hasretini
çekmeye başladığımız serin bir huzur
içinde, burnumuzda deniz kokusu ile
tam bir keyif yolculuğu yaptık. Akşam
güneşini, İtalya’nın batı kıyısında yer
alan Roma yakınlarındaki Civitivechia
limanına gemi ile girerken batırdık.
12 saatte geçemediğimiz Mısır
gümrüğünden sonra 15 saniye süren
tamamlayışımızı kutladık. Birbirlerini
ilk kez gören gençlerin rutin, ritmik ve
soğuk tekno müzikle yaptıkları sıcak
dansları ve bir günlük süre içinde
yaşadığımız değişikliğin büyüklüğü,
gerçeklik algımızın sınırlarını olduk-
ça zorlamıştı. Geçtiğimiz yıl içinde
alışılmadık oranda Türk turistin
geldiğini öğrendiğimiz Roma’da,
standart ziyaret mekânlarından
çok az yabancının bildiği ara sokak
antikacılarına kadar pek çok me-
kâna motorların kıvraklığı ile iki
günde şöyle bir göz atabildik. Bir
dönem bilinen dünyayı yönetmiş,
yeryüzünün en görkemli kentlerinden
biri olan Roma’nın, keşfedilmeden
ölünmemesi gereken yerlerin başında
geldiğini düşünüyorum.
“Uygarlık koşusu, istikrarlı
bir maraton gibi devam
ettirilmeli”
Her ne kadar vatandaşlarımızın
tümüne yakınının zihninde bir muasır
medeniyet ideali varsa da, toplum-
sal bilinçaltımızın bir yerlerinde
batı hayranlığı, biraz özden kopma,
aslımızı unutma ve hatta karakter
zafiyeti sayılabilen bir bakış açısı
olarak görülür. Öze sadakatin, asla sa-
hip çıkmanın, rehavetten kurtulmak,
insan ve kalite öncelikli bir hayatı
tesis etmeye çalışmak, özeleştiri hem
de gür ve yüksek sesle öz eleştiri ya-
pabilmek ve tüm bu süreçlerin saygılı
ve özgür bir ortamda ifade edilebil-
mesine olanak sağlamak ile mümkün
olabileceğini, bu yollarda çok daha
iyi kavrayabiliyor insan. Kısa sürede
çok sayıda ülke gezmenin, resmin
tamamını eş zamanlı görmek gibi
bir avantajı oluyor. Çocukluğumun
bazı yazları, babamın da büyüdüğü
dut ağaçlı, yeşil çayırlı, yayık ayranlı,
mısır ekmekli ve garip bir huzur veren
tezek kokulu Samsun’daki Çatalçam
köyünde geçmişti. Bana göre aslıma,
özüme en yakın sembol bu köy.
Ancak tezek kokusunu özlemek
pislik içinde yaşamayı, yayık ayranı
istemek brusella olmayı gerektirmez.
Bu açıdan baktığımızda belirgin
bir medeniyet projeleri olduğunu
gözleyemediğim Afrika ve Orta
Doğu ülkelerinden oldukça uygar
ve farklı bir yerde olduğumuzu ifade
etmek gerekiyor. Uygarlık koşusunun
gösterişli deparlardan çok, istikrarlı
Avrupa Birliği üyesi İtalyan gümrüğü
geçişi hepimizi şoke etti.
Afrika’nın tozu toprağı üzerimiz-
de, birbiri ardına dizilmiş İtalyan
sahil kasabalarından turuncu siyah
bir Akdeniz akşamında geçerek
Roma’ya ulaştık. İnsanların rengârenk,
cıvıl cıvıl, kadınlı erkekli ve her
şeyden önemlisi endişe ve yılgınlık
dolu olmayan bakışlarıyla yol-
larda, dükkânlarda, sahilde yaşamı
paylaşmaları, son 22 günümüzü ter
içinde uyandığımız sosyolojik bir
kabus gibi hissetmemize yol açtı.
Birkaç gece geçireceğimiz Roma’da
en hesaplı ve renkli konaklama
yerinin neredeyse şehir merkezindeki
bir ormanda bulunan muhteşem bir
kamping olduğunu keşfetmemiz,
yorgun ekibimize ilaç gibi geldi.
Pek çok farklı ülkeden binden çok
insanın yüzlerce çadır, bungalov ve
karavanda konakladığı kampımızın
barında gezimizin ilk yarısını sorunsuz
1...,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49 52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,68
Powered by FlippingBook