Egeden 1. Sayı - page 40-41

HAZİRAN 2009
39
38
O
smanlı İmparatorluğu, yüzyıllar boy-
unca Batı dünyasının gözündeki gizemli
çekiciliğini korumuş, sayısız gezgin
ve sanatçı için zengin bir kaynak, adeta bir masal
dünyası oluşturmuştur. Avrupalı sanatçılar, kendi-
lerine tamamen yabancı buldukları Doğulu’nun
yani“öteki”nin yaşamını aksettiren giyim ve
dekorasyon eşyalarına özellikle önem vermişler,
yeni konular ve modeller keşfetmek için Doğu’ya
yönelmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu, Batılı’nın
gözünde Doğu’nun daha kolay ulaşılabilen yüzünü
oluştururken, Osmanlı figürü ise genel anlamda
Doğu imgesini ve İslam dünyasını kişileştirmiştir.
Bu figür, sarığı, kaftanı ve sert ifadesi ile bir
yandan korku ve tehdit uyandırırken, diğer yandan
bütünüyle yabancı bir kültüre duyulan merak ve
ilgiyi de yansıtmaktadır.
Batılı’nın“Doğu düşlemi”19. yüzyılda en
güçlü dışavurumunu yaşarken, çarpıcı tarihsel
gelişmeler de bu eğilimin belirginlik kazanmasına
katkıda bulunmuştur. 19. yüzyıl boyunca Avrupa
dış politikasında önemi giderek artan Doğu, konu
arayışı içinde olan Avrupalı sanatçılar için de eşi
bulunmaz bir kaynak, özgün bir renk ve biçim
dünyası oluşturmuş, birçok sanatçı, yaşadığı toplu-
mun tekdüzeliğinden ve kurallarından kaçarak bir
maceraya atılmıştır.
19. yüzyılda bir bilim dalı olarak gelişen
Oryantalizm’e ilk başlarda Doğu insanının din,
dil, kültür ve tarih açısından incelenmesi anlamı
yüklenmişse de, yüzyılın ortalarına doğru
Doğu’yu konu alan bir resim türünü ifade etmeye
başlamıştır. Üslup olarak farklılıklar gösteren Or-
yantalist sanatçıların ortak özellikleri, ele aldıkları
konulardır. 19. yüzyılda çeşitli yollarla Doğu’ya
seyahat etme olanağı bulmuş sanatçıların çokluğu
dikkati çeker. Bu geziler, dönemin sanat ortamına
önemli bir canlılık kazandırmış, hatta Doğuya hiç
gitmemiş sanatçılar dahi, giden kişilerin gravür
ve notlarından, anlatımlarından yararlanarak,
kimi zaman da kafalarındaki Doğu imgesini açığa
çıkaran hayal ürünü resimler yaparak Oryantalizm
rüzgârına kapılmışlardır.
Bu sanatçılardan biri de
“Doğunun Kâşifi”olarak adlandırılan
Fransız ressam Alexandre Gabriel
Decamps’dır (1803–1860) (Res. 1).
19. yüzyılın ilk yarısının en başarılı
ve ünlü sanatçılarından biri olan
Decamps, Oryantalist okulun önde
gelen isimlerinden biridir.
Decamps, 3 Mart 1803’te,
Paris’te varlıklı bir ailenin çocuğu
olarak dünyaya gelir. 1813-1816
yıllarında kırsal yaşamı tanıması
amacı ile Picardy’ye gönderilen
küçük Alexandre Gabriel, burada
yaşamı boyunca onu etkileyecek olan bir açık
hava sevgisi kazanmıştır. Paris’e döndüğünde,
mimari konulu sahneler betimleyen yerel res-
sam Etienne Bouhot ile çalışan Decamps, daha
sonra Neoklasik ressam Jacques Louis David’in
öğrencisi olan Abel de Pujol ile de 1818-1819’da
birlikte çalışmış ancak çok geçmeden akademik
düzenin tekdüzeliğinden sıkılarak geleneksel resim
tekniklerinde tam olarak ustalaşmadan ayrılmıştır.
Ingres hayranı olan, Murillo ve Rembrandt’ı
takdir eden Decamps’ın, 1822-1823 yıllarında
L’Album dergisi için taşbaskılar ve Restorasyon
Dönemi’nin politikalarını eleştiren karikatürler
yaptığı görülür. 1824’te Delacroix ile tanışan ve
sonraki birkaç yılını bir yandan resim çalışmalarına
Resim 1
Sanatçının Otoportresi,
karton üzerine pastel,
34,8x25,5 cm.
The Art Museum,
Princeton University.
Resim 2
Çubuk İçen Türk Kadın,
kâğıt üzerine suluboya ve guaj,
14,8x10,6 cm.
Sterling and Francine Clark Art Institute,
Massachusetts.
okuluma devam ediyorum hem de
antrenmanlarıma devam etmeye
çalışıyorum. Ancak yaz döneminde
üç ay yoğun ve sürekli antrenman
yapabiliyoruz. O yüzden imkanların
yetersiz olduğunu düşünüyorum.
Eğitim ile bir sporu profesyonel ola-
rak sürdürmenin zorlukları neler?
Kimi zaman sosyal yaşantınızdan,
kimi zaman aile yaşantınızdan ödün
vermek zorunda kalabiliyorsunuz.
Havaalanlarında ders çalıştığımı
biliyorum. O yüzden biraz da kişinin
kendisine kalmış. Yani istenirse bu
zorluklar da aşılabiliyor tabii.
Pek çok müsabakadan derece ile
ayrıldın. Çin’de de dünya üçüncüsü
oldun. Bu başarıyı nasıl yakaladın
ve engelli sporculara söylemek
istediğin bir şey var mı?
Dediğim gibi istemek, özveri,
doğru kişilerle ve doğru yöntem-
lerle çalışmak...Aslında hepsinden
önemlisi engeli düşüncelerinizde
ve kalbinizde yaşamamanız. Sadece
engelli sporculardan değil de tüm
engelli arkadaşlarımdan dileğim ev-
lerinden çıkıp topluma karışmaları ve
kendilerini engelletmemeleri. Bunun
gerçekleşmesi bir başarıdan daha
önemli.
Paralimpik oyunlarından bahseder
misin?
Bedensel engelliler masa tenisi
branşından biraz bahsedeyim
isterseniz. Öncelikle tekerlekli san-
dalye ve ayakta olmak üzere 2’ye
ayrılıyor. Müsabakalarda ayaktakiler
ve tekerlekli sandalyedekiler ayrı
yarışıyor. Bu ayrımdan sonra engelin
derecelendirilmesi yapılıyor. Görevli
fizyoterapist ve doktorlar eşliğinde
klasifikasyon yapılıyor. Tekerlekli
sandalyedeki oyuncular 1’den 5’e
kadar (1’den 5’e doğru engel düzeyi
azalıyor, yani yapabilirlik artıyor),
ayaktaki oyuncular ise 6’dan 10’a
kadar (yine sayı arttıkça engel düzeyi
azalıyor) sınıflandırılıyor. Benim
oynadığım engel grubu 9. klas.
Dünyanın en genç engelli
masa tenisi takımı
Türkiye’den
2008 Paralimpik Oyunları’na
Türkiye’den 16 sporcu ile
katıldık; 8 bayan 8 erkek.
Masa tenisi branşında bir
tek ben katıldım. İlerleyen
dönemde daha fazla sporcu
ile katılmayı hedefli-yoruz.
Bu yönde de alt yapı
çalışmaları gerçekten
çok iyi gidiyor. Ankara’da
bulunan Doğan Çağlar
Ortopedik Engelliler
Okulu’ndaki öğrencilerin
çoğunluğunu
oluşturduğu bir takımla
çalışılıyor. Başta da
belirttiğim gibi doğru
sporcu seçimi önemli ve
bu yüzden milli takım
antrenörlerimiz de durup
ayağına gelecek sporcuyu bekleme-
ktense, onlar engelli arkadaşların
ayağına kadar gidiyorlar. Bu başlangıç
ile şu an dünyanın en genç be-
densel engelli masa tenisi takımı
Türkiye’nindir. Bunun yanı sıra bence
Türkiye’de böyle bir okulun varlığı da
tartışılmalı. Neden “Ortopedik Engel-
liler Okulu”! Neden bu okulda okuyan
çocuklar bedensel engeli bulunmay-
an çocuklarla bir arada okuyamıyor?
Olimpiyatlardaki izlenimlerin neler?
Çin’deki organizasyon çok güzeldi.
Kapanışta 2012 Londra Olimpiyatları
organizasyon komitesinin
başındaki insan bile ‘Biz bu kadarını
yapamayız’ dedi. İnsan gücünü çok
iyi kullanmışlardı. Her yerde gönül-
lüler vardı. Öğrenci ve gençlerin yanı
sıra ülkede zengin kesim, iş adamları
bile gönüllü olmuştu. Zengin bir iş
adamını şoför olarak görebiliyor-
dunuz. Çok etkilendik.
1...,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39 42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,...68
Powered by FlippingBook