Egeden 1. Sayı - page 32-33

HAZİRAN 2009
31
30
bugünkü durumda, sosyal sorumluluk
kapsamına girebilecek etkinliklere
katılım düzeyi en iyimser bakışla % 10
civarında kalmaktadır.
l
Nihayet, bu uygulamanın
fikri temeline ve anlamına bakmak
gerekir.
Latince spondere (vaat etmek,
angaje olmak) kelimesinden ve ‘re’
(cevap olarak, karşılığında) ekinin
birleşiminden türeyen sorumluluk
(responsability), insanın eylemleri
konusunda hesap verme mecburi-
yeti olarak tanımlanıyor. Modern
toplumlarda sosyal yaşamın merkezi
kavramlarından olan“sorumluluk
ilkesi”ise, özgür insanda moral / etik bilincin var
olduğu kabulünü içeriyor. Sorumluluk kendini
besleyen bir irade gerektiriyor. Einstein’ın sözleri,
bu tür bir iradenin veciz ifadesidir.
Her gün
kendime, kendi iç ve dış hayatımın diğer insanların
emeğine bağlı olduğunu ve kendi aldığım ve almakta
olduğum ölçüde vermeye gayret etmem gerektiğini
hatırlatırım.
Felsefi tartışmalarda (Roche, 2005)
sorumlu bir insanın, kendisi ve diğerleri karşısında
angajmanı bulunduğu, akıl sahibi bir özne olarak
eylemleri konusunda bilincine hesap vermek
durumunda olduğu ve ancak bu sayede gücünü
sınırlandırabileceği varsayılıyor; insanın diğerine
bağlılığının, esas olarak bilince dayandığı ve
‘diğerini kardeşi haline getirmekle yükümlü
olduğu”(Levinas), sosyal sorumluluğun doğal ol-
maktan ziyade bir misyonu kabullenmekten, sosyal
adaleti tesis etme iradesinden, kısaca sosyal kon-
trattan kaynaklandığı ve dolayısıyla aktif yurttaş ve
eğitimcinin yükümlülüğü olduğu öngörülüyor.
Bir kurumun kültürünün ve kimliğinin dokusu,
esas olarak kamuya yönelik deklarasyonlarında
değil, günlük düzenli uğraşlarıyla örülür. Üniversite
düzeyinde bu uğraşlara anlamını veren şey,
üniversitenin kendi mensuplarının ufkuna koyduğu
ilke ve değerlerdir. Sürekli olarak, alışılmış güvenli
patikalara sarılıp kalmak yerine, yeni arayışlara
girmemiz ve kendimizi sorgulamamız gerekiyor.
Geleceğe meydan okuyan bir üniversite haline
gelebilmemiz, bu koşula bağlıdır.
Çevresine, toplumuna ve dünyaya duyarlı
ve sorumluluk bilinci gelişmiş öğrenciler, Ege
Üniversitesinin yetiştirmeyi hedef aldığı ve
kurumsal kimliğini yansıtmak istediği öğrenci
tipinin tam da kendisidir. Bu tür bir formasyon,
alışkanlıklarımızdan sıyrılmayı, yeni bir eğitim
modeli geliştirmemizi gerektirmektedir. Bu
modelin anahtarı sosyal sorumluluk kavramıdır.
Nitekim XXI. yüzyıl dönemecinde bu kavram, tüm
dünyada sanayi kuruluşlarından eğitim, sağlık ve
benzeri hizmet kurumlarına kadar çeşitli alanlarda
etik bir zorunluluk olarak hissedilmektedir. Çünkü
enerji kaynaklarının ve doğal zenginliklerin sınırlı
olduğu, çevre kirliliğinin giderek arttığı, küresel
sorunların büyük boyutlara ulaştığı bir dünyada,
tek tek bireylere ve yaşanan ana odaklı anlayışlar,
bir çözüm getirmemektedir. Hepimizi sarıp
sarmalayan ve ‘daima yeni hazlar’’peşine düşüren
medyatik tüketim kültürü, hem ulusal, hem de
küresel ölçekteki sorunları ağırlaştırmaktan başka
çıkış yolu sunmamaktadır. Günümüzde, dünyayla
ve toplumla yeni bir ilişki tarzı geliştirmek, her
zamankinden daha acil bir sorumluluk olarak
beliriyor.
Günü idare etmek,“carpe diem”felsefesine
sarılmak, güncelde hapsolup kalmak yerine,
geçmişten geleceğe uzanan bir perspektife sahip
olmamız ve projeler geliştirmemiz büyük önem
taşıyor.
Zamanın algısı, geçmişe uzanmayıp
yaşanan anla sınırlı kaldığında“süre”yok olur;
projeler, tahminler ve hedefler belirlenerek
geleceğe uzanmadığında ise“vade”yok olur. Arka
plansız ve ufuksuz bir
zaman, sonuç olarak,
insan zihninde sadece
olaylarla damgalanan,
yani sadece olay
olduğunda kavranan
ilkel bir zamana
dönüşür.
Tarih bilinci,
sosyal dayanışmanın
ve sorumluluk
bilincinin zorunlu bir
koşuludur. XX. Yüzyıl
başlarında cumhuri-
yetçi teorisyenlerden
Bourgeois’nın
belirttiği gibi, her birimizin
yaşamı, toplumumuzda
hazır bulduğumuz bir sosyal
sermaye ya da miras üzerine
inşa olmuştur; maddi ve
manevi planda tükettiğimiz
veya yararlandığımız her şey,
büyük ölçüde bizden önceki
kuşakların tasarruflarıdır. İçinde
yaşadığımız köy ve kentler,
kullandığımız aletler, yediğimiz
içtiğimiz gıdalar, okuduğumuz
kitaplar, izlediğimiz filmler,
davranışlarımızı düzenleyen
kurallar, haklarımızı koruyan
hukukî çerçeve, moral ve etik norm ve ilkeler, vb.
hepsi de hemen hemen tümüyle başkalarının emek
ve çabaları sayesinde oluşmuştur. Bu birikimin
bilincine varmak, herkesin bir sosyal borcu
olduğunu kavramak demektir; bu bilincin yokluğu,
sosyal avantajlara sahip olanların“avantajlarını
bir hak gibi görmelerini”, dezavantajlı olanlarınsa
mağduriyetlerinin yükünü çekmekle kalıp
taleplerini gerektiği gibi dile getirememelerini
doğurmaktadır; bu bilinç oluşmadığında veya
eridiğinde sosyal bağ, sosyolojik dayanağından,
moral ve etik temellerinden yoksun kalmaktadır.
Cumhuriyeti kuranlara ve bugünlere getirenlere
veya
genel olarak bizden önceki nesillere bir sosyal
borcumuz olduğunun bilincine varmak,
soyut
bireyler kümesi olmaktan çıkıp“dayanışan”bir
ortaklar topluluğu haline gelmenin bir gereğidir.
İşletmeler ve sivil toplum kuruluşları gibi,
üniversitelerin de sosyal sorumluluğu geliştirme
yönünde çaba harcamaları, sosyal bağın çimen-
tosunu pekiştirmeye ve sosyal mukaveleyle bağlı
bir yurttaşlar topluluğu oluşturmaya katkıda
bulunacaktır.
N
isan-mayıs ayları, üniversitemizde,
gelecek yılın ders programlarını
hazırlama dönemidir. Geçtiğimiz gün-
lerde bu çerçevede, lisans programlarına öğrencileri
üniversite yaşamına hazırlamaya ve sosyal
sorumluluk duygularını geliştirmeye yönelik
kredili veya kredisiz, seçmeli veya zorunlu
yeni dersler konması gündeme gelmiştir ve
çeşitli açılardan tartışılmıştır. Tüm pro-
gramlara bu tür dersler koymanın özel bir
anlamı ve dolayısıyla haklı bir gerekçesi var
mıdır? Varsa, akademik ve didaktik bir değer
taşımakta mıdır? Bu uygulamanın eğitsel
temeli ve önemi nedir?, vb.
Yeni eğitim önerisinde rol alanlardan biri
olarak, bu sorulara ilişkin bazı görüşlerimi
paylaşmak istiyorum:
l
Ege Üniversitesi öğrencilerine iyi bir
formasyon vermek, hiç kuşkusuz üniversite-
mizin temel amaçlarından biridir.
Bu amaç,
Ege Üniversitesinin stratejik planında ifade
edilen ‘misyon’unun da önemli bir parçasıdır.
Stratejik Planımızda yer alan misyon tanımı,
bir yandan çeşitli bilim dallarında evrensel
ölçekte bilgi üreterek, bilim dünyasına
katkıda bulunmayı, öte yandan öğrencilerin
ülke ve dünya gerçeklerine duyarlı, kültürel
olarak donanımlı, araştırıcı ve üretici olarak
yetiştirilmelerini öngörmektedir.
Batı ülkele-
rindeki pek çok üniversitenin bu iki gereği de yerine
getirdikleri ve bu sayede dünyanın en gelişmiş
üniversiteleri arasında ilk sıralara yükseldikleri
görülmektedir.
Üniversite misyonumuzun birinci yanı olan
evrensel ölçekte bilgi üretimi, üniversitelerin
geleneksel işlevlerinden ve temel değerlerinden
biridir ve öğretim elemanlarının araştırma ve yayın
etkinlikleri, bu işlevi karşılamaya yöneliktir. Bu
konuda akademisyenler, en azından ilke olarak,
görüş birliği içindedirler. Buna karşılık üniversite
misyonunun ikinci yanının, gerektiği gibi anlaşılmış
olduğu söylenemez. Bu yan, misyon tanımında da
görüldüğü üzere, belirli nitelikleri olan öğrenciler
yetiştirmektir.
Bu konuda yaygın anlayış ve uygulama,
öğrenci yetiştirmeyi, salt öğretim programlarıyla
sınırlı görmektedir. Ön-lisans, lisans ve lisans-
üstü düzeydeki
branş derslerinin yeterli olması
halinde, öğrencilere uygun bir formasyon verilmiş
olacağı varsayılmaktadır.
Kısacası üniversitemiz
eğitimi değil, öğretim işlevini esas almış; klasik
deyimiyle terbiyeyi bir yana bırakıp talime
odaklaşmıştır. Bu tür bir formasyon, öğrencinin
etik ilkeleri ve dünya görüşü; yaşama ilişkin tutum
ve değerleri; çevre, toplum ve dünya sorunlarına
duyarlılığı; estetik, kültürel ve sosyal planlardaki
gelişim gibi hususları dikkate almamaktadır.
Öğrencilerimizin bu boyutlardaki gelişimi, ancak
ve ancak belirli kültür ve sanat etkinliklerinde
bulunmaları, toplumsal sorumluluk projelerinde
yer almaları, kongre, sempozyum, seminer ve
benzeri bilimsel toplantıları izlemeleri, toplumda
dezavantajlı grupların entegrasyonuna yönelik
hizmetlere (okuryazarlık eğitimi, kadın çalışmaları,
yetişkin eğitimi programları, felaketzedelere,
yaşlılara, şiddet ve istismar kurbanlarına yardım
kampanyaları, uyuşturucu alışkanlığına ve alkoliz-
me karşı mücadele vb) katılmaları; yerel yönetim
çalışmaları ve sivil toplum kuruluşları çerçevesinde
gönüllü çalışmalar yapmaları gibi çeşitli yollardan
sağlanabilir.
l
İkinci önemli soru, bu derslerin seçmeli
veya zorunlu olmasıdır.
Hiç kuşkusuz, ‘özerk ve özgür
bir düşünce düzeyine erişmiş yetişkin bireylerin’her
ne yapıyorlarsa, gönüllü olarak kendi istekleriyle
yapmaları tercih edilen bir durumdur. Ancak
görünüşte ‘şık’duran bu anlayış, pratik bir değer
taşımamaktadır. Neden? İlk olarak hiç birimiz, bu
tanımın varsaydığı koşullara sahip olmadığımızdan
tercihlerimiz, koşullardan bağımsız tercihler
değildir. Tüm koşulların eşit olduğu şeyler arasında
tercihler yapmıyoruz. Çoğu durumda yaşam
koşullarının yorduğu insanlar olarak
‘en az çaba kanunu’yla hareket edi-
yoruz. Günlük yaşamımızda genel-
likle, fazla zaman harcamadan, fazla
kafa yormadan, tüm seçenekleri
dikkate almadan kararlar
veriyoruz. Zihinsel kestirmelerden
(Kahneman’ın heuristikleri) sonuca
varıyoruz. Öte yandan imkânların
ve alışkanlıkların şekillendirdiği
yaşam tarzlarımız, değişikliğe izin
vermiyor.“Alışkanlıkların insanın
ikinci tabiatı”olduğunu söyle-
yerek, öğretimden ziyade eğitimin
önemini vurgulayan Aristoteles’ten
bu yana biliyoruz ki, insan,
yaşayarak yaparak öğrenmekte ve
öğrendiğini de pekiştirmektedir.
Düşünce tarihinde pek çok düşünür,
insanın toplumsallaşmasında ve
gerçek anlamda ‘sitenin yurttaşı’
haline gelmesinde bu boyutu
öne çıkarmıştır. Köy Enstitüleri
modelinin temel varsayımı da bu
yöndedir. Modern eğitim anlayışımız da bunu tel-
kin etmektedir. Her ne kadar düşündüğümüz gibi
yaşamayı istesek de, yaşantılarımızı destekleyici
düşünceler üretiyor, yaşadığımız gibi düşünüyoruz.
Nihayet kendimizin olduğu gibi, öğrencilerimizin
de bugünkü durumu göstermektedir ki, haklı veya
haksız şu veya bu nedenlerden dolayı, gönüllü
olarak çok az şey yapıyoruz. Dolayısıyla ‘isteyen
yapsın’demek, çözüm olmamaktadır, çünkü
bugünkü durumda isteyenlerin bir şey yapmasını
engelleyen her hangi bir kural veya yasak yoktur,
isteyen zaten yapmaktadır. Ama üniversitemizde,
1...,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31 34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,...68
Powered by FlippingBook