Egeden 1. Sayı - page 46-47

HAZİRAN 2009
45
44
Ege Üniversitesi
bünyesindeki
fakültelerin uygulama
sahalarında üretilen
ürünler, yalnızca kampüs
içinden değil
kampüs dışından
gelenlerden de
yoğun ilgi görüyor.
E
ge Üniversitesi Ziraat Fakül-
tesi tesislerinde üretilen
ürünler, Tekstil Mühendisliği
Fakültesi’nde üretilen giyecekler ve
Devlet Konservatuarı Çalgı Yapım
Atölyesinde üretilen çalgılar üstün
kaliteleri ve uygun fiyatlarıyla kampüs
içindeki satış yerlerinde tüketiciyle
buluşuyor. Ziraat Fakültesi’nin Mene-
men ve Mordoğan üretim çiftlik-
lerinde organik olarak yetiştirilen
mevsimlik sebze ve meyveler,
zeytinyağları, domates ve biber
salçaları ile zeytinler tüketicilerden
yoğun ilgi görüyor. Tarhanası ise bir
marka…
Ziraat Fakültesi’nin Menemen’deki
mandırasında üretilen yoğurt ve
peynirler taze ürünlerden vazgeçmek
istemeyenlerin en fazla ilgi gösterdiği
ürünler arasında bulunuyor. Ürün-
lerin tazeliğine ve kalitesine güvenen
çoğu insanın kampüs dışından da
satın almaya geldiğini belirten Ziraat
Fakültesi Ürünleri Satış Yeri Sorumlu-
su Emin Koyuncu, “İlginin yoğunluğu
memnuniyet verici. Bittikçe telefon-
larla yeniden sipariş veriyoruz ve yeni
gelen ürünler de kısa zaman içinde
tükeniyor. Son zamanlarda en fazla
ilgi gören ürünlerden biri olan kefir
de serinlemek isteyen insanlar için
yeni bir alternatif durumuna geldi.
Mevsimlik organik meyve ve sebzeler
ise üretim çiftliklerinden geldikleri
gün tükeniyor” diye konuştu.
Satış yerinde tüketiciye sunulanlar
arasında fakültenin bahçe bitkileri
serasında yetiştirilen güzel kokulu
taze karanfiller de bulunuyor.
ZİRAAT FAKÜLTESİ SATIŞ YERİ
FİYAT LİSTESİ
ÜRÜN
MİKTARI
FİYATI
Teneke Tulum 700 gr.
10 TL
Beyaz Peynir
1 kg.
8 TL
Yoğurt
1 kg.
3 TL
Süzme Yoğurt
500 gr.
3 TL
Kefir
200 gr.
75 KRŞ
Zeytinyağı
1 lt.
7,5 TL
Tarhana
500 gr.
5 TL
Reçel
500 gr.
3 TL
Yeşil Zeytin
1 kg.
6 TL
Siyah Zeytin
1 kg.
8 TL
Karanfil
1demet
3 TL
M
evlana’nın bir sözü vardır
bu konuda. Birçok kişiye
göre bu türden sözler
sadece “duygusal” insanlar için önem
taşır, ama aslında yalnızca edebi bir
değeri vardır ve gerçeği yansıtmazlar.
“Çok” deyince aklımıza, kırmızı bir Fer-
rari, Rio’da bir yazlık, Amerikan doları
üzerinden 6 sıfırlı aylık gelir, “tarafsız”
bir ülkenin “emniyetli” bankalarından
birinde kabarık bir hesap, yurt
dışındaki o köklü okullardan birinde
okutulan çocuklar, pahalı İran
halıları vs… gibi şeyler aklımıza
gelir. Fakat “az” sözcüğünü en iyi şu
şekilde özetler herhalde:
1. Sadaka toplamaya ve su iç-
meye yarayan bir çanak.
2. Bir adet asa.
3. Bir manto.
4. Bir fener.
O ünlü filozofun, Sinoplu
Diyojen’in kişisel serveti işte bu
kadardı!
Kalpazanlık yaptığından (paraya
değer vermeyen için sahte parayla
gerçeği arasında elbette ki bir fark
yoktu) yurdu olan Sinop’tan kovulan
Diyojen, avucuyla su içen bir çobanı
gördüğünde, “Demek ki buna da
ihtiyaç yokmuş!” diyerek çanağını da
fırlatmış atmıştı.
Diyojen, kinizmin kurucusu
Antistenes’in öğrencisiydi. Yu-
nanca Kynikos, “köpeksi” demektir.
Diyojen’in yaşadığı minimal hayat
vaktiyle İzmir’in Bayraklı semtinde,
demiryolunun hemen yanındaki bir
barakada yaşayan bir çingene ailesini
aklıma getirir. Naylon parçaları ve ka-
laslardan yapılmış bu barakada insan,
“bir köpeğin bile yaşayamayacağını”
düşünebilir. Ama bu çingene ailesinin
hanımının mutluluğu birçok kişiyi
kıskançlıktan çatlatabilirdi. Bu hanım
genellikle, dizlerine kadar inen bir
şort giyip, eski püskü olmasına
rağmen rahat görünen bir şezlonga
yatar ve bacaklarını demiryoluna
doğru uzatırdı. Şezlong yola o
kadar yakın olurdu ki, tren geçse
kadının ayaklarına çarpabilirdi. Bu
hanım sigarasını büyük bir keyifle
tüttürürdü. Manzarası gerçi pek
güzel sayılmazdı ama o sanki Mi-
ami sahillerini seyredermiş gibi
mutlu görünürdü. Uzattığı o çırpı
gibi bacakları da sanki Sophia
Loren’inkilerden farklı değildi. Bir
insan ancak bu kadar mutlu ve kend-
isiyle barışık olabilirdi.
Ayrıca, mutluluğu bu kadar az bir
bedele satın alabilmek için insanın
çok iyi bir tüccar olması gerekirdi.
Dedemin ne buzdolabı, ne plazma
televizyonu, ne çamaşır makinesi
vardı ama mutlu bir insandı ve mutlu
bir insan olarak öldü. Üreticiler artık
televizyon, klima, müzik seti vs…
üretmekten çok ihtiyaç üretiyorlardı.
Burada,
“Gerçek erin bu yolda,
Yokluktur sermayesi” diyen Yunus
Emre aklıma geliyor. En büyük
sermayenin, insanın bizzat kendisi
olduğuna inanırım. İnandığım bir
diğer şey de, insanın ancak “her
şeyini” kaybettiğinde gerçekten
insan olduğu. “Ferrari’nizi satmak”
sizin bilge değil olsa olsa tüccar
olduğunuzu gösterir. Satmak yer-
ine, arabanızı asayiş sorunu olan bir
semte, kontak anahtarını almadan ve
kilitlemeden park etmenizi öneririm.
Mutlu olmayı, hem de küçük
şeylerle mutlu olmayı beceren
insanları kutlamak isterim.
Mevlana’nın dediği gibi, belki de
“az, çoktan fazladır.”
1...,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45 48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,58-59,60-61,62-63,64-65,66-67,...68
Powered by FlippingBook