Egeden 1. Sayı - page 30-31

HAZİRAN 2009
29
28
bana. Ama tiyatroda çok farklı. Sah-
neye çıkıyorum başlıyorum, sonuna
kadar oynuyorum. Sinema
da çok güzel bir sanat dalı kuşkusuz.
Tiyatroyla hiçbir zaman ulaşamaya-
cağınız kadar geniş bir kitleye ulaşı-
yorsunuz sinema sayesinde. Sadece
kendi ülkenizde değil bir çok ülke-
ye festivaller ve benzeri yollarla
ulaşabiliyorsunuz. Hatta şu da var ki;
sinemayla oyuncu olarak daha kalıcı
oluyorsunuz. Ama seyirciyle göz göze,
kalp kalbe olmak. Bu ilişkiyi hayatta
hiçbir şeyle değişmem. Benim için en
büyük mutluluk bu.
Her şeye rağmen 50 yıldır tiyatro
yapmaya devam ediyorsunuz.
Türk Tiyatrosu’nun bu 50 yıl
içinde kaydettiği aşamaları nasıl
değerlendiriyorsunuz?
Bir kere genç kuşak oyuncularını çok
beğeniyorum, ancak aynı zamanda
onlara çok da üzülüyorum. Çünkü
onları sadece televizyon ekranında
izleyebiliyoruz. Genç oyuncular
çıkacak sahne bulamıyorlar. Türk
Tiyatrosu’nun yapılanmasında da bir
terslik olduğu kanısındayım. Özellikle
ödenekli devlet tiyatrolarının yolu
tıkadığını düşünüyorum. İnsanları
ömür boyu kadrolarla bağlamak
oyuncuları memurlaştırıyor, köreltiyor.
Halbuki sanat biraz rekabettir, kendini
aşma mücadelesidir. Yeni yetişen
sanatçıların da kendilerini gösterecek
bir kanal bulamadıklarını görüyorum.
Ödenekli, ömür boyu maaş veren
devlet tiyatroları hemen hemen
dünyanın hiçbir yerinde kalmadı. Bu
yapının mutlaka değişmesi lazım.
Ama ben hep şunu söylüyorum;
bizim ülkemiz oyunculuk kalitesi
olarak dünyanın bütün ülkeleriyle
başa baş mücadele edebilecek
zenginlikte. Çok parlak oyuncularımız
var. Bu açıdan çok başarılıyız. Ancak
bu tiyatro organizasyonu meselesi
ya da genç yeteneklerin televizyon
gibi aslında ikinci sınıf bir vakit
geçirme yerinde heba edilmesi beni
üzüyor açıkçası. Bu vahim durum
yazarlarımız için de geçerli. Bir çok
gencimiz üniversitede oyun yazarlığı
okuyor ama oyun yazmıyor. Tiyatro-
muzun eksik tarafı bu, yazarlık konu-
sunda da maalesef yine televizyon
çok kısa yoldan para kazanmayı vaat
ettiği için genç yazarlar o alanı tercih
ettiler. Oyun yazmak çok büyük bir
emek işi. Bu yüzden, televizyonun
aslında ülkemizdeki
sanatçıları tüket-
tiğini düşünüyorum.
Bizim için de çok
acımasız bir rakip.
Yani evinizde otu-
rurken gülmek is-
terseniz, ağlamak
isterseniz, politik
tartışma isterseniz
anında bulabili-
yorsunuz. Böyle bir
ortamda tiyatro yap-
mak, bizim için de
çok zor oluyor tabi.
“Sinemayla oyuncu
olarak daha kalıcı
oluyorsunuz. Ama
seyirciyle göz göze,
kalp kalbe olmak.
Bu ilişkiyi hayatta
hiçbir şeyle değişmem.
Benim için en büyük
mutluluk bu.”
yoksa tüm kitlelere ulaşmalı mı? Bu
konuda tiyatro izleyicisine bakışınız
nedir?
Tabi ki ne kadar çok kitleye ulaşırsanız
o kadar başarılı olursunuz. Ama
düşünce yapımıza paralel olarak
daha çok gençlere seslenen, en
azından üniversite eğitimi gören,
üniversite eğitimini tamamlamış,
günlük gazete okuyan, dergi okuyan
bir kesimin tiyatrosuyuz biz. Çünkü
oyunlarımızı kavrayabilmesi için
seyircinin de bir hazırlığının olması
gerekiyor. Yani abuk sabuk tele-
vizyon dizilerine olmadık gözyaşı
döken ya da kahkahalarla gülen
insanların “Marx’ın Dönüşü”ne pek
kafa yoracağını sanmıyorum. Demek
ki bazı oyunlarımız daha da daraltıyor
seyirciyi. İzleyicinin entellektüel
açıdan belli bir birikim sahibi olmasını
gerektiriyor. Biz bu tarz bir tiyatro
yapısını seçince, seyirci kitlesi de
kendiliğinden bir yere toplanıyor.
Açıkçası izleyici de bizi seçmiş oluyor.
Bazı oyunların ardından anketler
yapıyoruz. İzleyenlere hangi gazete-
leri okursunuz, sinemaya gider
misiniz, en beğendiğiniz müzik türü
hangisidir gibi sorular soruyoruz.
Bu anketlerin cevaplarına dayalı
bir profil çıkıyor ortaya. Ülkenin
sorunlarının ne olup bittiğiyle biraz
olsun ilgilenmeye çalışan, bu sorulara
tiyatroda da cevap arayan bir kitlenin
bizi izlediğini görüyoruz. Yani böyle
karşılıklı bir seçim söz konusu genel-
likle. Bu anket sonuçlarının yüzde
50 - 60’ı üniversite öğrencisi çıkıyor.
Biz de gençlerin bizi izlemesinden
dolayı çok mutlu oluyoruz. Ancak bazı
oyunlarımız da daha geniş kitlelere
seslenebiliyor. Örneğin “Sivas 93”
oyunuyla, daha önce hiç tiyatroya
gelmeyen insanlar da tiyatroyla
tanışmış oldu. Dolayısıyla her oyun
kendi seyircisini yaratıyor aslında.
Politik tiyatro
denince Türkiye’de
akla ilk gelen isim
Dostlar Tiyatrosu
oluyor. Dostlar
Tiyatrosu’yla
tiyatro yapmanın
avantajları ya da
dezavantajları
nedir?
Bu durumdan hiç
pişman olmadım.
Yalnız 1960’lı – 70’li
yıllarda bizim
tiyatromuzun çiz-
gisinden farklı olan
oyunları oynamayı
düşündüğümde izleyicinin kendisine
ihanet edildiğini düşünmesinden
korktum açıkçası. O dönemde
karşılıklı bir biçimlendirme vardı.
Seyircinin de bizi biçimlendirmesi
söz konusuydu. O zaman için politik
olmayan fakat arzuladığım, sevdiğim
oyunları oynayamadım. Mesela
benim gençlik tutkum Beckett
gibi absürd tiyatro yazarlarının
oyunlarıydı. Ancak, bu tarz oyunlar
politik çizginin biraz dışına çıktığı
için onları pek oynayamadık. Ama
fark ediyorum ki son yıllarda seyirci
de daha geniş bir perspektiften
bakabiliyor. Dolayısıyla üç-dört
yıl önce Beckett’ten oyun sundum,
kimse de neden bu oyunu oynadın
diye hesap sormadı. Ben bu
çizgiyi seçmiş olmaktan
dolayı çok mutluyum.
Çünkü bizim gibi
henüz aydınlanma
devrimini
tamamlamamış
toplumlarda
sanatın, özel-
likle de tiyatronun
işlevinin, toplu-
mu aydınlatmak
olduğunu
düşünüyorum.
Yani biz öncü
olacağız,
topluma bir
şeyler sunacağız,
belli konularda tartışma ortamı
yaratacağız, toplumu düşünmeye
tartışmaya bir şeyler yapmaya
sevkedeceğiz ki; yaptıklarımız
boşa gitmesin. Örneğin; Ege
Üniversitesi’nde yaşadığım olay
tiyatro hayatımda karşılaştığım
ender olaylardan biriydi. Sahneye
çıktığımda daha ağzımı açmadan
duyduğum o sevgi, gençlerden bana
gelen kucaklama duygusu tüylerimi
diken diken etti. Gençlerin beni nere-
deyse popstar gibi karşılamalarından
çok etkilendim. Böyle şeylerle çok sık
karşılaşmıyorum. Tüm oyun boyunca
bu duygu alışverişi devam ediyor. Yani
demek istediğim şu ki; doğru işler
yapıyorsanız toplum da mutlaka sizi
değerlendirecek, takdir edecektir. İşte
bu çizgide yaptıklarımın karşılığını
görmek beni çok sevindiriyor.
Bu sevgi, alkışlar, izleyiciden direk
olarak tepki alabilmek... Yani iz-
leyiciyle oyuncu arasında sürekli bir
etkileşim var tiyatroda. Tiyatroyu
sinemaya tercih etme nedeniniz bu
iletişimin çekiciliği miydi?
Tabi. Bir kere sinemada seyirciyle
aranızda kame-
ra var. Sizin
hakimiyetiniz
dışında, sah-
neler bazen
tekrar tekrar
çekiliyor,
masa
başında kesi-
liyor, ekleniyor,
bu çok yapay
geliyor
1...,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29 32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,...68
Powered by FlippingBook