Egeden 22. Sayı - page 41

39
BAHAR 2015
aldığı dönemin sinema sektörüne
bakıldığında erkek egemen yapının
kadınlar aleyhine işlediği görülür.
Sinemada ele alınan hikâyelerin ka-
dın karakterlerine, ataerkil egemen
ideolojinin yönlendirdiği bakış, cinsi-
yet temellidir. Bu doğrultuda başlıca
temalar; “kötü yola düşen”, “metres
hayatı yaşayan” ya da “namus” kavra-
mı çerçevesinde tanımlanan kadınlar
ve bunların çevresinde gelişen
olaylardır. Dönemin tür anlayışı doğ-
rultusunda sıkça üretilen aşk ve aile
melodramlarında kadının temsili,
onu eve hapsetmekte, aile kurumu-
nu yüceltmekte ve namus anlayışını
bedenle sınırlı tutmaktadır. Faruk
Kalkan’a göre, 1960’lı yıllara kadar
Türk sinemasında kadınlar “erdemli
anne” ve “masum, el değmemiş
sevgili” olarak idealize edilmiş, bu
iki başat temsil dışında kalanlar ise
“kötü kadın”, “seks bombası”, “isterik
kadın”, “gizemli kadın” gibi tek boyut-
lu iyi ya da kötü kadınlar biçiminde
stereotipleştirilmiştir.
1960’larda sanayileşmeye bağlı
kentleşme olgusunun dönüşümü,
toplumsal yapı üzerinde etkin olan
üretim ilişkilerinin değişmesine ne-
den olmuş, kadınların toplum içinde-
ki statüsünü de etkilemiştir. Değişim,
Türk sinemasına yeni bir stereo-
tipleşmeyi getirir. ‘Erkeksi kadın’
temsilleri, dönemin birçok Yeşilçam
filminde görülür. Türk Sineması’nda
bu bağlamda ilk örnek, yönetmenliği
Aydın Arakon’un yaptığı Fosforlu
Cevriye (1959) filmidir. Bu filmi Kıtı-
pıyoza Tuzak (1959, Aydın Arakon)
ve Erkek Fatma (1959, Abdurrahman
Palay) filmleri takip etmiş ve bu
filmlerde de erkeksi kadın kahraman
Neriman Köksal tarafından canlan-
dırılmıştır. Bu dönemi değerlendiren
Esra Biryıldız, erkeksi kadın temsili-
nin ilk başta erkek egemen toplum
yapısına bir karşı çıkış gibi görün-
mesine karşın, aslında yaratılmak
istenen imajın o dönemin siyasal,
ekonomik ve ideolojik yapısına para-
lel olduğunu ve geleneksel ataerkil
yapıdan bağımsız düşünülemeyece-
ğini vurgulamaktadır. Bu açıdan ele
alındığında Türk sinemasının ilk ve
en uzun süreli vamp kadını olarak
adlandırılan Neriman Köksal ve
çağdaşlarının canlandırdığı erkeksi
kadın karakterlerin egemen ataerkil
kalıpları yeniden ürettiği görülür.
1960’lı ve 1970’li yıllarda Türk
sinemasında toplumsal içerikli film-
lere yönelim başlamıştır. Giovanni
Scognamillo’ya göre, “1960’lardan
sonra Türk sineması neyi, nasıl anla-
tacağını çok daha dikkatli ve kendi
olanakları içinde bilinçli bir şekilde
saptamaya ve denemeye koyul-
muş; toplumsal ve siyasal olaylara,
buhranlara, çalkantılara, hükümet
değişikliklerine ve bunların getirdiği
özgürlüklere –daha çok sınırlamala-
ra- daha duyarlı olmaya başlamıştır”.
Kentleşme, göç ve endüstrileşme
gibi sosyal, kültürel ve ekonomik un-
surların, toplumsal yapıda meydana
getirdiği değişimler beyazperdeye
yansımıştır. Bu doğrultuda, top-
lumdaki bireylerin değişen rol ve
statüleri sinemadaki kadın temsilleri-
ni etkilemiştir.
Uzun yıllar boyunca, namuslu,
fedakâr, sabırlı ve sevecen “iyi kadın”
ile yuva yıkan, erkeği felakete sü-
rükleyen, cinselliği ön planda “kötü
kadın” tiplemelerinden ibaret olan
kadın temsillerinin, yeni dönemde
çekilen filmlerde bu kalıpların dışına
çıkabildiği görülmektedir. Kadının
değişen toplumsal konumunu yan-
sıtmaya çalışan bu filmlerde, özellikle
Yeşilçam döneminde “hanımefendi-
iyi karakter”leri canlandıran Türkan
Şoray ve Hülya Koçyiğit gibi oyuncu-
ların yer alması dikkat çekicidir.
Yönetmen Lütfi Ömer Akad’ın
“Göç Üçlemesi”Gelin (1973), Düğün
(1974) ve Diyet (1975) filmleri
büyük kente göçle birlikte değişen
aile yapısı ve kadın-erkek rollerini
ele almaktadır. Üç filmde de Hülya
Koçyiğit’in canlandırdığı karakter-
ler, kent hayatına uyum sağlamaya
çalışan, üretime katılan, bilinçlenen
ve kendisine biçilen toplumsal konu-
mun dışına çıkmaya uğraşan kadın-
lardır. Hülya Koçyiğit, daha sonraki
yıllarda yer aldığı Firarda (1984, Şerif
Gören) ve Kurbağalar (1985, Şerif
Gören) gibi filmlerle Türk sinema-
sında daha önce çok az benzeri olan
kadın karakterlere hayat vermiştir.
Atilla Dorsay’a göre özellikle Firarda
filmiyle “Kadın, Türk sinemasının
yıllar yılı kendini mahkûm ettiği ma-
sum kız-fahişe ikileminden kurtulup,
isteğiyle, sevişmesiyle, erkeklere
bakışıyla gerçek, etten kandan bir
insana dönüşmektedir”.
Yeşilçam döneminin bir diğer
yıldız oyuncusu Türkan Şoray ise,
Dönüş (1972, Türkan Şoray), Sultan
Gelin (1973, Halit Refiğ) ve Açlık
(1974, Bilge Olgaç) filmlerinde kırsal
“Adı Vasfiye”
1...,31,32,33,34,35,36,37,38,39,40 42,43,44,45,46,47,48,49,50,51,...80
Powered by FlippingBook