Egeden 22. Sayı - page 43

41
BAHAR 2015
larını anlatan filmlerin yapılmasına
olanak tanır ve kadın sorunlarını ele
alan filmler bu dönemde beyazper-
deye taşınır. Tuğba Elmacı’ya göre
“Kadın filmleri, 1980 darbesi sonrası
pek çok alanda sekteye uğrayan
anlatım olanakları içerisinde sesini
yükseltebilmiş ve dönemin iktidarı
tarafından zararsız görülmüş bir
konu olması açısından kendisine
geniş bir üretim alanı bulabilmiştir”.
Atıf Yılmaz, Bir Yudum Sevgi (1984),
Dul Bir Kadın (1985), Adı Vasfiye
(1985), Asiye Nasıl Kurtulur? (1986),
Aaah Belinda (1987), Kadının Adı Yok
(1988) ve Ölü Bir Deniz (1989) gibi
filmlerle kadın sorunlarını en çok
ele alan erkek yönetmenlerden biri
olmuştur.
‘80’li yıllar, Yeşilçammelodram-
larında karşılaşılan “hayatı boyunca
tek bir erkeğe âşık olan sadık kadın”
tiplemelerinin yerini, toplumsal
baskılardan ve geleneksel ahlak
anlayışından kurtulmaya çalışan
kadın temsillerine bıraktığı bir döne-
mi işaret etmektedir. Bu yılların en
önemli oyuncuları arasında Müjde
Ar yer almaktadır. Müjde Ar, Fahriye
Abla (1984, Yavuz Turgul) ve Tey-
zem (1986, Halit Refiğ) filmlerinde
toplum ve aile baskısı altında ezilen
ve kurtuluş yolu arayan kadınları
canlandırmıştır. Benzer şekilde, Gizli
Duygular (1984, Şerif Gören), Kupa
Kızı (1986, Başar Sabuncu), Asılacak
Kadın (1986, Başar Sabuncu), Deli
Kan (1981, Atıf Yılmaz), Dul Bir Kadın,
Adı Vasfiye, Asiye Nasıl Kurtulur?,
Aaah Belinda filmlerinde geleneksel
değerlere dayalı yargılara karşı ge-
len, cinselliğini korkusuzca yaşayan
ve ne istediğinin/istemediğinin
farkında olan kadın temsilleri yer
almaktadır. Müjde Ar, bu filmlerde
canlandırdığı rollerle Türk sinemasın-
da kadın cinselliği ile ilgili tabuların
yıkılmasına büyük katkı sağlamıştır.
‘90’lı yıllar ve iki bin sonrasında
ise Türk sineması bağımsız yönet-
menlerin çektiği filmlerle canlanmış
olmakla birlikte, doğrudan kadın
sorunlarına eğilen filmlerin azaldığı
görülmektedir. Bu dönemde, özgür
kadın temsillerinin yer aldığı film-
lere örnek olarak, Düş Gezginleri
(1992, Atıf Yılmaz), Berlin in Berlin
(1993, Sinan Çetin) gösterilebilir.
Biri hayat kadını, diğeri doktor olan
iki kadın arasındaki eşcinsel ilişkiyi
anlatan Düş Gezginleri, Türk sine-
ması için sıradışı denilebilecek bir
konuya odaklanmaktadır. Berlin
in Berlin filmi, ölen kocasının
ailesiyle birlikte yaşayan Dilber’in
aşkı ve özgür bir hayatı seçme
süreciyle ilgilidir. Daha yakın
tarihli bir örnek olarak Kurtuluş-
Son Durak (2012, Yusuf Pirhasan)
filmi ise, erkek kaynaklı sıkıntılarla
mücadele eden beş kadının daya-
nışma ve dostluğu üzerine kuru-
ludur. Ancak film, kadın sorunları
gibi ciddi bir meseleyi mizahi ve
popüler bir dille ele almıştır.
Sonuç olarak Türk sinemasında,
kadının ve kadın sorunlarının yoğun
olarak ele alındığı dönemin seksenli
yıllara karşılık geldiği görülmektedir.
Ancak bu filmlerde kadının özgürleş-
mesinin, sadece “cinselliğini rahatça
yaşayabilmesi” ile kolayca tanımlan-
dığı, iş ve çalışma hayatında, siyaset
ve hukukta kadın hakları, cinsiyet
ayrımcılığı gibi konulara değinilme-
diği görülmektedir. Bununla birlikte
bu filmler, sinemaya hâkim olan
eril söylemin dışına çıkma çabaları
bakımından önemlidir. Sinema tarihi
boyunca cinsel nesne konumunda
tutulan kadın, bu filmlerle kendi
cinselliğinin öznesi haline gelerek,
içsel çatışmaları, arzuları ve hayal kı-
rıklıklarıyla gerçek karakterler olarak
yansıtılmıştır. Toplumsal ve kültürel
yapıyı biçimlendiren bir araç olarak
sinemadan beklenen, seksenli
yıllarda başlayan bu ilerlemenin de-
vam etmesi, farklı ve gerçek kadın
kimliklerinin sunulduğu, ataerkil
sistemi sorgulayan “özgür” kadın
temsillerinin yer aldığı filmlerin sa-
yısının-özellikle kadın yönetmen-
lerin üretimleriyle- artmasıdır.
1...,33,34,35,36,37,38,39,40,41,42 44,45,46,47,48,49,50,51,52,53,...80
Powered by FlippingBook