Egeden 22. Sayı - page 32

30
larında bu hususa dikkat çekiyorlar.
Şiddetin sonuçları kadar kökenleri
üzerinde de durmak gerektiğini, bu
nedenleri araştırıp bunlarla mücade-
le etmek gerektiğini dile getiriyorlar.
Bir diğer önemli konu da bunun
sistemik bir mesele olduğunun
kabul edilmesi. Kadına karşı şiddet
tesadüfi değildir. Burada asıl konu-
muz Özgecan’ın şanssızlığı değil, her
an bir yerlerde kadına karşı şiddet
olmaya devam ediyor hem de deği-
şik biçimlerde. Çünkü bir sistemme-
selesi, sistemik bir insan hakları ihlali.
Soruna böyle bakmak, disiplinler
arası bir yaklaşım geliştirmek, soru-
nun kökenlerini asla ihmal etmemek
gerekiyor. Şiddetin ekonomi politiği
vardır. Şiddete ekonomi-politik bir
yaklaşım geliştirmek de mümkün.
Mesela Türkiye’de son yıllarda kadına
karşı şiddet vakalarında artış vardır.
Bunun sebeplerinden birisi de
izlenen neoliberal politikalardır. Ama
konunun sosyo-ekonomik boyutu
üzerinde pek durulmaz. Gerçekten
mücadele etmek isteniyor ise ve
şiddet ortadan kaldırılmak isteniyor
ise bütün bunların birlikte düşünül-
mesi gerekir.
Kadına karşı şiddeti önleme ko-
nusunda BM’nin özel raportörlerinin
standartları ve kadın hakları komitesi
kararlarına baktığımızda ‘kadının üç
kuşak hakkının’ sağlanması gerek-
liliği gözler önüne serilmektedir.
Mesele sadece kadının şiddetten
korunması bunun için önleyici
tedbirler alınması değildir. Kadın bir
kere şiddete maruz kalmışsa, bunun
için koruyucu birtakım tedbirler alın-
ması, sığınma evine yerleştirilmesi
ya da erkeğin evden uzaklaştırılması
kadına şiddet sorununu ortadan kal-
dırmaya yetecek önlemler değildir.
Kökten bir çözüm için kadın hem
sosyal hayatta hem ekonomik hayat-
ta hem de siyasi hayatta güçlendiril-
melidir. Kadının sadece birinci kuşak
dediğimiz yaşam hakkı, bedensel
bütünlüğünün korunması gibi temel
haklarının yanı sıra sosyal, ekonomik
ve siyasi haklarına da sahip olabil-
melidir. Özetle kadının her anlamda
güçlendirilmesi gerekiyor. Şiddete
bu kadar geniş bir perspektiften
bakmak ve şiddetle mücadelede
böylesine bütüncül geniş politikalar,
siyasalar izlemek gerekir. Ancak bu
durumda şiddetle mücadele tama-
mıyla gerçekleştirilebilir. Diğer türlü
yapılacak olan her şey son derece
eksik kalacaktır.
Bugün Türkiye’de kadına karşı
şiddetin cezası olarak ölüm cezası
belirlense bile, bir erkek kafasına eski
karısını öldürmeyi koymuşsa, çarşaf
giyerek de olsa, yanında polis koru-
ması varken de öldürebiliyor, biz bu
türden pek çok örneğe şahit olduk.
Öldürmeyi kafasına koymuş bir er-
keği engellemek son derece güçtür.
Yapılması gereken şiddete uğrama
riski altında bulunan kadınların
güçlendirilmesi ve bu failler nasıl
ve neden şiddet uyguluyor onun
bulunması lazım. Tam da bu noktada
BM Şiddet Özel Raportörlerinin de
ısrarla altını çizdiği şiddetin kökenle-
rinin araştırılıp ortaya çıkarılmasının
gerekliliği noktasına geri dönmüş
oluyoruz.
Kadın Hakları Sözleşmesinin 5.
Maddesinde, İstanbul Sözleşmesi-
nin 12. Maddesinde de yer aldığı
üzere, kadın erkek eşitliğine ilişkin
birtakım kalıplar, yani toplumsal
cinsiyet rollerine, kadınlık ve erkeklik
rollerine dair birtakım önkabuller
mevcut. Bu anlamda aslında cinsi-
yetten ziyade toplumsal cinsiyeti
konuşmak gerekir. Kadın - erkek
eşitsizliğini besleyen bir takım roller,
klişeler, gelenekler, görenekler var.
Aslolan bunlarla mücadele etmek-
tir. Genelde görüyoruz, Özgecan
Aslan cinayetinde olduğu gibi
insanları rahatsız eden olaylardan
sonra toplumca tepki verebiliyoruz:
Keşke böyle üzücü hadiseleri hiç
yaşamasak. Ancak böyle hadiselerin
ardından toplumda genel bir farkın-
dalık oluştuğunu görmek tabii ki son
derece sevindirici. Ama kadına karşı
şiddetin bir ayrımcılık biçimi olduğu
ve bunu besleyen birtakım sosyal
kalıpların, önyargıların olduğu, klişe-
lerin bulunduğu hiç konuşulmuyor
ne yazık ki.
İşin vahim tarafı şu, sokaktaki
insanın erkeği kadına üstün görmesi
ya da kadının erkeğe tâbi olmasına
ilişkin bir anlayışa sahip olması son
derece kötü. Daha kötüsü yasaları
uygulayanların mesela yargıçların,
savcıların, kolluğun böyle bir anlayı-
şa sahip olması. Dolayısıyla kadına
karşı şiddet ile mücadele etmek isti-
yorsak kadın erkek eşitsizliğine dair
kalıpları, klişeleri normları ortadan
kaldıracak bir siyasanın izlenmesi ge-
rekir. Belki yasa uygulayıcıların yani
hakimlerin, savcıların, kolluğun top-
lumsal cinsiyet ve şiddet konusunda
eğitilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği
duyarlılığına sahip olmaları sağlan-
maya çalışılabilir, ki İstanbul Söz-
leşmesi bunun için özel bir hüküm
de getiriyor. Türkiye o sözleşmenin
tarafıdır, hatta ilk imzalayan devlettir.
İstanbul Sözleşmesi diye anılır çünkü
imzaya açıldığı yer İstanbul’dur.
Türkiye Kadına Karşı Her Biçimde
Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması
Sözleşmesi’nin de tarafıdır. Onun
da 5. Maddesi bu sosyal kalıplarla
mücadele edilmesi gerektiğine de-
1...,22,23,24,25,26,27,28,29,30,31 33,34,35,36,37,38,39,40,41,42,...80
Powered by FlippingBook