Egeden 22. Sayı - page 28

26
Bugün sabah buraya gelirken rad-
yodan dinlediğim haberler arasında,
bir kadının daha kocası tarafından öl-
dürüldüğünü duydum. Ne yazık ki bu
şiddet çetelesini tutmak çok zor hale
geldi. Kadına şiddeti durdurmalıyız!
Başka Güldünyalar, başka Özge-
canlar olmasın istiyoruz; başka başka
Dicle’ler “çok acı var” notuyla bize
veda etmesin. Sanki harf kombinas-
yonu denemesi gibi adları kodlanan
kadınların, N.Ç.’nin, E.A.’nın, A.E.’nin,
K.A.’nın ve bir başka K.A.’nın daha,
T.E.’nin, B.T.’nin, N.D.’nin, İ. Y.’nin,
Z.O.’nun, B.B.’nin ve daha utanarak
saymayı durdurduğumuz nicelerinin
hikâyelerini işitmeyelim.
Kadın cinayetleri ve kadına
yönelik şiddet politiktir. Eşit, özgür ve
âdil bir dünyada, kadın, emanet değil
ve emaneten de değil, kadın olarak
tanınmalıdır. Namus, töre, kıskançlık
vs. bahaneli kadın cinayetleri, kadına
yönelik sömürü, taciz, mobbing, dış-
lama, baskı, sindirme, kısaca şiddetin
sona ermediği bir dünyada huzur ve
barış mümkün değildir.
Yola çıkarken her şeyden önce
hep beraber şuna inanmak şart:
Kadına şiddeti durduracağız!
Evet kadına şiddeti durduracağız!
Bunun için işe belki de kadına
şiddetin adını koyarak, failini belir-
leyerek başlamalıyız. Aksi takdirde
kadına şiddet bir faili meçhul olacak.
Dolayısıyla etkinliğimizin adındaki
galatı düzeltmek elzem görünüyor,
o her ne kadar meşhur bir galat olsa
da ve biz de o galatı meşhuru faaliyet
çağrımız olarak kullansak da, galatı
düzeltmeliyiz, faili söylemeliyiz. Evet
fail erkektir, münfail ise kadın. Bunu
belki biraz daha düzeltmeli veya
daha iyi ifade etmeliyiz: Münfail
kadınlık, fail erkekliktir. Sanırım bu
daha doğru oldu. Ee bu durumda
infial de biziz! Faaliyetimize hepiniz
hoşgeldiniz!
Salonumuz değişti, bunun ne-
deni hepimizce az çok malum; ama
bir kere daha adını doğru koymak
gerekirse, bunun sebebi de erkek şid-
detidir. Şimdi bu değişikliğin ardın-
dan hep beraber nikah dairesindeyiz.
Bu hakikaten ironik! Bir gün bir nikah
dairesine gelip duvarına ellerimle
“Kadına Şiddeti Durduracağız” adlı
bir afiş yapıştıracağım, benim için
akla hayale gelmez bir işti. Fakat itiraf
ediyorum ki gülümseyerek yaptım.
Bantların sıkıca oturduğunu ve bir
yamukluk olup olmadığını kontrol
edip afişimizi sıvazlarken “eğrisi
doğrusuna denk geldi işte” dedim,
içimden.
Kültürel kodlara göre “Erkeklik”
ispat edilmesi gereken bir erktir. Ka-
dınlar (ve çocuklar) bu erkin, hüküm-
ranlığın teb’ası durumundadır; hiçbir
hükümranlık teb’asız kalmaya daya-
namaz ve hükümranlığın hükmetme
alanı daralıp azaldığında zulmü
artar ve bir tür krize girer. Ülkemizde
son yıllardaki erkek şiddetinin daha
görünür hale gelmesinde söz konusu
olan, işte bu tür bir kriz, bir “erkeklik
krizi”dir. Sorun tek tek erkeklerin
değil, koskocaman ve hayli köklü bir
erkek egemen yapının eseridir. Üste-
lik bu yapıya pek çok kadın da sahip
çıkmak durumunda bırakılmıştır.
Mevcut erkeklik kurgusu, babalara,
kocalara, ağabeylere, dayılara, am-
calara, eniştelere, sevgililere, arka-
daşlara, komşulara kadınlar üzerinde
hak iddia etme hakkını adeta doğal
bir şekilde vererek hakimiyetini
sürdürür. Hatta öyle bir sürdürür ki
söz konusu kadınların yakın, hısım,
tanıdık olması gerekmeyecek şekilde
tüm kadınlara, ölmüş, yaşayan ve
doğacak olan tüm kadınlara dek
hükmünü genişleterek sürdürür. Dile
hakim olur, çünkü zaten düşünceye
hakim olmuştur. Bu yüzden kadınlara
şiddet uygulayanlar cinnet geçiren,
sapık, cahil, cani ruhlu olan, kötü
olan erkekler değil, gayet de sıradan
erkeklerdir ve kötülükleri de ekseri-
yetle gayet sıradan insanlar yapar.
11 Mayıs 2011’de Avrupa
Konseyi bir sözleşme ortaya koydu
ve 24 Kasım 2011’de TBMM Genel
Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı;
bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülke
Türkiye oldu. Sözleşmenin adı şu:
“Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile
İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla
Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi
Sözleşmesi”. Ama aslında sözleşme-
nin adı tam olarak “Kadınlara Yönelik
Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi
ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avru-
pa Konseyi Sözleşmesi” idi. Biz sözleş-
menin adında geçen “ev içi” ibaresini
“aile içi” olarak değiştirmişiz. Mani-
dar! Sözleşme 1 Ağustos 2014’te
yürürlüğe girdi. “İstanbul Sözleşmesi”
diye bildiğimiz bu sözleşmede şu
sözleri okuruz: “Şiddetin toplumsal
ve kültürel yapılarda, normlarda ve
değerlerde derin kökleri vardır ve
sürüp gitmesinin temelinde de inkâr
ve suskunluk kültürü yatmaktadır.”
Bu, gerçekten önemli bir tesbit.
Özgecan’dan sonra YÖK de
hemen bir basın toplantısı düzen-
leyerek şu sözlerin yer aldığı metni
paylaştı: “Kadına yönelik şiddetin ve
istismarın önlenmesi adına üni-
versitelerimizde yapılan çalışmalar
bugünden sonra eskisine göre kıyas
kabul etmeyecek şekilde etkin ve
sonuç üretici faaliyetlerini artırarak
sürdürecek ve bu faaliyetler Yük-
MAKALE
Prof. Dr. Solmaz ZELYÜT
Ege Üniversitesi
Edebiyat Fakültesi
“Münfail kadınlıktır, fail erkekliktir”
1...,18,19,20,21,22,23,24,25,26,27 29,30,31,32,33,34,35,36,37,38,...80
Powered by FlippingBook