Egeden 14. Sayı - page 36-37

38 yıl önce bir fuar... Cem Kara-
ca ile iyi dostuz ya, her gece Fuar
Basmane Kapısı girişindeki Ma-
nolya’dayız. Zeki Müren’in başını
çektiği kadroda çok sayıda ünlü
var ve sanatçılar Müren dışında
sahneye dönüşümlü çıkıyor-
lar. İşte o akşam Cem ve 20
civarında orkestra arkadaşıyla
birlikte Manolya’nın kulisine
girdim. Cem program sonrası
ayrıldı ve ben Zeki Müren ile
röportaj yapmak için kuliste kaldım.
Bir süre sonra goril gibi iki tip geldi ve
ne aradığımı sordu. Herhalde petrol
aramıyorduk... Gazeteci olduğumu,
Zeki Müren ile görüşeceğimi söy-
ledim. “Öyle mi... Yok yaa...” deyip,
karga tulumba beni gazinonun dışına
attılar. Kapıda polisler var. Polislere
şikayet ettim, tınmadılar bile. Gaze-
tenin verdiği “hiçbir işe yaramayan”
tanıtım kartını gösteriyorum bu
arada. Adamlardan biri kartı alıp cart
diye yırtmasın mı? Telefonla haber
müdürünü aradım, “Gazino patronu-
nu arayacağım şimdi hemen” dedi.
Gecenin 03:00’ü, ben müdürümün
emriyle yeniden Manolya’nın yolunu
tuttum. Kapıda karşıladılar ve patro-
nun odasına buyur ettiler. Adamcağız
özür diledi ve tüm personeli sahnede
sıraya dizerek kimin bunu bana yaptı-
ğını göstermemi istedi, işten atacak-
mış. Göstersen bir türlü, göstermesen
bir türlü. Garibanların ekmeğiyle
oynamayı da kendime yakıştıramıyo-
rum. Hem eşekle de eşek olunmaz ki
canım. Tabii tanıyamadım beni ikiye
katlayanları…
Manolya’nın kadrosunda “Zeki
Müren’den çok şey öğrendim, güzel
konuşma dahil” diyen Ajda Pekkan
da oradaydı. Bu hikaye bilindik bir
hikaye ama hep yazarım. O yıllar Fuar’ı
izlemek için İstanbul’dan bir dolu
magazinci gelirdi. Hepsi de sanatçılar-
la birlikte Efes’te kalırdı. İddialıyım bir
atlatma haber yapacağım. O sıralar-
da Ajda’nın yurt dışında bir konseri
olacağı söylentileri var ortalarda. Bu
konuyu ilk ağızdan öğrenebilir miyim
acaba? Ancak Ajda ile konuşmak
mümkün değil. Kulisteki odası sanki
zırhla örülmüş. Bir hizmetkarlar giriyor,
bir de Zeki Müren. Birkaç gece gözle-
dim. Programdan bir saat kadar önce
kuaförü ve yardımcısı giriyor odaya.
Yarım saat kadar önce de bir garson,
meyve ve içki servisi yapıyor. Ajda’ya
servis yapan garsonun her akşam
değiştiğini fark edince hain planımı
yaptım. O gece görevli garsonu bir
kenara çektim, cebine bahşiş sıkıştırıp,
tepsiyi elinden alarak garson kılığında
süzüldüm Ajda’nın odasına.
Süperstar bornozuyla. Saçlarını
kuaför tarıyor. Getirdiğimmeyveyi
beğenmedi. Sordu, “Bahçe nasıl?”.
“Çok kalabalık efendim.. 7 binin üze-
rinde izleyici var”dedim. Ve patlattım
sorumu, “Fuardan sonra yurt dışına mı
gidiyorsunuz?”. “Aman basın duymasın.
Yunanistan’da konser vereceğim.Fuar
sonrası büyük bir basın toplantısı ile
duyuracağız”dedi. Ertesi gün atlatma
haberim gazetenin manşetini süslü-
yordu. Bomba gibi patlayan haberden
en büyük zararı magazinci arkadaşla-
rım gördü, az zılgıt yemediler müdür-
lerinden.
Ağustos 1971... Televizyon yok
ülkemizde. Hafta Sonu Gazetesi'nde bir
haber dikkatimi çekiyor. Altın Ses yarış-
mamızı 15 yaşında bir öğrenci, Nilüfer
Yumlu kazandı diye... Kim bu ya, deyip
haberin detayını okuyorum:“Nilüfer'in
klası tartışılmaz. Çok kuvvetli, çok
kaliteli bir sese sahip olanYumlu, L'arca
di Noe'yi göz kamaştırıcı bir yorumla
söyledi”yazıyor.
Bu haber bir süre sonra bana kay-
nak oluyor. Çünkü gazetemDemok-
rat İzmir okurları, oylarıyla onu yılın
sanatçısı olarak seçti. İtalyan Lisesi'nde
okuyor o sıralar Nilüfer. Bu güçlü sese,
haberi veriyorum ve telefonun öbür
ucunda donup kaldığını hissediyorum.
Ödül töreni ve konseri için konuşu-
yoruz. Otel rezervasyonları ve uçak…
Hayatta hiç uçağa binmediğini ve an-
cak otobüsle gelebileceğini söylüyor.
İzmir'e geldiğinde garajda karşılıyo-
rum, otele yerleştiriyorum onu. Akşam
ödülünü alıyor. İlk sahneye çıkışıdır sa-
natçının... Biyografilerinde, 1973 yılında
İzmir Fuarı'nda ilk kez sahneye çıktığı
yazılır. Oysa ondan bir yıl önce, bizim
ödül konserinde sahne almıştı.
Çok anı var fuardan. İlk
fuar…Yer yine İzmir ve Karaca
Sineması’ydı. Edip Akbayram ve
dostları İzmir Fuarı’nın gediklilerin-
den... Edip’in İzmir'de tanıdığı bir
tek ben varım. Telefonla rica etti
Lunapark Gazinosu ile bir anlaşma
yapmam için. Yaptım. Yaptım da
ne oldu? Edip parasını zor bela
kurtarabildi gazino patronundan.
Fuar ile ilgili bir rekoru da var
Edip'in. Akasyalar Gazinosu'nda
fuardan bir ay önce çalışmaya
başladı. Fuar bitti, istek üzerine
yine devam etti. Toplam 82 gün
aralıksız çalıştı, söyledi türküleri-
ni. Sahneye sabaha karşı 4 civarı
ancak çıkabiliyordu Edip. Kadro
o kadar kuvvetliydi ki... Ama fark
etmiyordu, bahçedeki binlerce kişi
bekliyordu onu. Hem de akşa-
mın sekizinden beri oturdukları
rahatsız sandalyelerde…O gece
yine saat 4. Sunucu anonsu yaptı:
"Karşınızda Edip Akbayram ve
Dostlar" Sanatçı "Eşkiya dünyaya
hükümdar olmaz" diye söyler söyle-
mez, yakındaki bir camiden müezzinin
sesi yükseldi: "Allahüekber…"
Cem Karaca’yı da o günlere ilişkin
bir anı ile analım. Bir akşam, Büyük
Efes Oteli'ndeki odasında Cem Karaca
ile birlikteyiz. Akşama fuarda sahne
alacak, hazırlanıyor. Bu arada politik
ağırlıklı sohbet ediyoruz. "Ne içiyoruz?"
dedi. Ben o yıla kadar viskiden tiksinen
bir kişiydim. Her zaman olduğu gibi
"Bira ya da cin tonik olabilir" dedim.
Dememle adeta üstüme atladı. "Viski-
den başka şey istenir mi oğlum!" dedi
ve silahını dayadı burnuma. O yıllar
anarşi yılları, koruma amaçlı olarak
çoğu sanatçı silah taşıyor. Gel de "Ya
bunda tahtakurusu lezzeti var" de. Boy-
numuz kıldan ince…Serde dostluk da
var, dost için çiğ tavuk yenir mantığıyla
teklife karşı gelmedim. Geldi buzlu
viskiler. İçiş o içiş... Allah razı olsun Cem
Karaca'dan. Şimdi ne zaman bir şey
içmek istesem viskiyi tek geçiyorum.
Yıl 1996... Aylardan Eylül... TRT İzmir
Televizyonu’nun fuardaki stüdyosunda
hummalı bir faaliyet var. Bodrum’dan
önemli bir konuk bekleniyor. Zeki
Müren geliyor ve makyaj odasında
iki çift laf ediyorum onunla. Manolya
Bahçesi’nde sahne aldığı günlerde az
takılmazdı bana,“Yine Cem için geldin,
bize geldiğin yok”diye. Sonra görevli-
lerle sohbet etti, yayına girdi, şarkı söy-
ledi. TRT’nin ona bir sürprizi vardı, 1951
yılında Ankara Radyosu’nda ilk şarkısını
söylediği mikrofonu hediye edecek-
lerdi. Çok heyecanlandı. Oturduğu
koltuktan güçlükle kalktı. Birkaç cümle
etti.“Böyle bir sürprizi beklemiyordum.
Hayatımın en büyük anısı. O yıllara
iniyorum. Ağlayayımmı güleyimmi
bilmiyorum”dedi. Bunlar son cümlele-
riydi. Türkiye’nin ilk ve tek sivil Paşası,
sanat güneşimiz batmıştı. Geride 300’ü
aşkın şiir, 100’e yakın beste, 500’ü aşkın
plak, 18 film, bini aşkın desen ve kulak-
larımızdan silinmeyecek hiçbir ölçüyle
ölçülemeyen güzellikler bırakarak...
35
34
YAZ 2012
1...,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35 38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,56-57,...80
Powered by FlippingBook