Egeden 20. Sayı - page 16-17

14
15
GÜZ 2014
Esen’in aktardığı-
na göre, Fuat Uz-
kınay Ordu Foto
Film Merkezi’nin
başında olmasına
rağmen, hiçbir ya-
zısı ya da röporta-
jında bu filmden
bahsetmez. Bu
durum da, ilk
filmin hangisi ol-
duğu konusunda
şüpheleri yoğun-
laştırır.
Bu doğ-
rultuda, Rus
Abidesi’nin yıkılışı
ile ilgili olası film-
den önce çekilmiş
üç filme yoğunla-
şılır. Bu filmlerden
ikisinin yönet-
meni tam olarak
bilinmediğinden,
özellikle bir film
öne çıkar. Haziran
1911 tarihli bu
filmi çekenler,
Osmanlı toprakla-
rı içinde yaşayan
Makedon asıllı Yanaki ve Milton
Manaki Kardeşler’dir. Fotoğrafçılıkla
uğraşan Manaki Kardeşler, Sultan V.
Mehmet Reşat’ın Manastır ve Sela-
nik ziyaretini içeren filmi kaydetmiş-
tir. Film, halen Makedonya arşivinde
bulunmaktadır. Manaki Kardeşler’in
Osmanlı uyruğunda olması, çektikle-
ri filmin padişahı konu alması ve fil-
min arşivlerde bulunması, ilk filmin
bu sayılması gerektiği yönündeki
iddiaları güçlendirir. Burçak Evren,
yeni belgeler ve filmler bulunana
kadar bu filmin Türk sinemasının ilk
filmi olarak kabul edilmesi gerekti-
ğini dile getirilir. Başlangıç tarihi ne
olursa olsun, sinemamız yüz yılını
dolduran geniş bir kültürel yapılan-
manın eseridir.
1915’de kurulan Merkez Ordu
Sinema Dairesi, öncelikle savaşla
ilgili belge ve haber filmleri çeker.
Bu durum sinemamızın başlangıçta
belgeleme niteliğini öne çıkardığını
gösterir. Fuat Uzkınay ile birlikte
Daire’nin yönetiminde bulunan
SigmundWienberg, 1916 yılında ilk
kurmaca filmi çekmek ister. Ancak
oyuncuların askere alınması nede-
niyle film yarım kalır. Bir tiyatro uyar-
laması olan Himmet Ağa’nın İzdivacı
filmi, bu nedenle, ancak 1918’de,
Fuat Uzkınay tarafından tamamla-
nabilir. 1916’da Müdaafa-i Milliye
Cemiyeti adlı kuruluş, gelir sağla-
mak amacıyla sinema çalışmalarına
başlar. İlk öykülü filmler bu kuruluş
adına yapılmıştır. 1917’de çekilen
ilk öykülü film Pençe’nin yönetmeni
Sedat Simavi olur. Evlilik kurumunu
eleştiren Pençe, Sedat Simavi’nin,
Darülbedayi oyuncularıyla çalıştığı
bir filmdir. Sedat Simavi aynı yıl
ikinci filmi olan Casus’u çeker.
1918 yılında Osmanlı
İmparatorluğu’nun savaştan yenik
çıkması üzerine, Merkez Ordu
Sinema Dairesi ve Müdafaa-i Milliye
Cemiyeti, işgal kuvvetlerinin eline
geçmemesi için sinema araçlarını
Malul Gaziler Cemiyeti’ne bağışlar.
Tiyatro oyuncusu ve yönetmen Ah-
met Fehim Efendi, bu cemiyet adına,
1919 yılında Mürebbiye ve Binnaz
filmlerini çeker. Hüseyin Rahmi
Gürpınar’ın romanından uyarla-
nan ve üç ayda çekilen Mürebbiye,
Fransız bir kadının çalıştığı evlerdeki
erkekleri baştan çıkarmasını anlat-
maktadır. Fransızları küçük düşür-
düğü düşüncesiyle halkın büyük ilgi
gösterdiği filmin Anadolu’da göste-
rimi, işgal kuvvetlerince yasaklanır.
Böylelikle Türk sinemasında sansüre
uğrayan ilk film Mürebbiye olur.
45 dakika süreli Binnaz ise
Yusuf Ziya Ortaç’ın bir oyunundan
filme çekilmiştir. Beş bin liraya mal olan film, dış
ülkelere satılarak 55 bin lira gelir sağlar. Giovan-
ni Scognamillo, bu dönemde, sinema salonları
tarafından gösterimde bulunan filmlerin halka
duyurulması amacıyla çeşitli tanıtıcı ilanlar hazır-
landığını belirtir.
1921 yılında tiyatrocu Şadi Karagözoğlu’nun
yönetip oynadığı Bican Efendi filmi büyük
başarı kazanır. Şarlo benzeri bir tip olan Bican
Efendi’nin, Bican Efendi Vekilharç, Bican Efendi
Mektep Hocası, Bican Efendi’nin Rüyası isimlerini
taşıyan üçlemesi yapılır.
Kurtuluş Savaşı’nın sonunda, 1922 yılında,
sinema aygıtları, TBMM Orduları’nın yeni kurulan
Ordu Film Alma Dairesi’ne aktarılır. Bu dönemde
kaydedilen savaş belgeselleri ile 1922’de kuru-
lan ilk özel film şirketi olan Kemal Film’in çektiği
savaş-haber filmleri kurgulanarak, İstiklâl adlı
büyük bir Kurtuluş Savaşı belgeseli yapılır.
Kemal Film’i, 1914’ten itibaren İstanbul’un
çeşitli yerlerinde sinema salonları açan Kemal
ve Şakir Seden Kardeşler kurmuştur. Nijat Özön,
Seden Kardeşler’i yapımcılığa yönlendiren kişinin
ünlü tiyatro adamı Muhsin Ertuğrul olduğunu
vurgular. Muhsin Ertuğrul’un çabaları ile kurulan
ilk stüdyo, bir giyim fabrikasının dikimevlerinden
birinin kiralanmasına dayanır. Türkiye’de birçok
kentte 1932 yılından itibaren sesli sinema göste-
rimleri başlar. 1930’lu yıllarda Türkiye’de yabancı
film ithal etmek daha ucuz olduğu için, yerli
film üretimi düşer. Kemal Film, genellikle ABD
filmlerini ithal eder.
Türk sinemasının tarihini incelerken, sıkça,
dönemlere ayırma yönteminden yararlanıl-
maktadır. Bu dönemlerden belirgin olan ilki,
tiyatro kökenli Muhsin Ertuğrul’un damgasını
vurduğu, Tiyatrocular Dönemi olarak adlandı-
rılan yıllardır.
1892’de İstanbul’da doğan Muhsin Er-
tuğrul, tiyatroya on altı yaşındayken figüran
olarak başlar. Tiyatro alanında kendini geliş-
tirmek amacıyla Paris’e ve Berlin’e gittiğinde,
para kazanmak için film stüdyolarında
çalışır. Ertuğrul, bazı filmlerde rol alır,
bazılarının da çekiminde görev yapar.
Âlim Şerif Onaran’ın hatırlattığı üze-
re, İstanbul’a döndükten sonra Seden
Kardeşler’i ikna edip onları yapımcılığa
başlatan Muhsin Ertuğrul, bu şirket için
altı film çeker.
Muhsin Ertuğrul’un önemli filmleri
arasında; gerçek bir olaydan yola çıkan
İstanbul’da Bir Facia-i Aşk ya da Şişli Güzeli
Mediha Hanım’ın Facia-ı Katli (1922), Halide
Edip Adıvar uyarlaması olan Ateşten Göm-
lek (1923), Kız Kulesinde Bir Facia (1923),
Türk Sineması’nın ilk sesli filmi olan İstanbul
Sokaklarında (1931), Bir Millet Uyanıyor
1,2-3,4-5,6-7,8-9,10-11,12-13,14-15 18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,...84
Powered by FlippingBook