Egeden 20. Sayı - page 34-35

32
33
GÜZ 2014
Adana, Türkiye – 9
Eylül 1984, Paris, Fransa)
1958-1981 yılları arasın-
da elliye yakın senaryo
yazmıştır. Güney, halkın
maceralarını, umutlarını,
endişelerini, rüyalarını
ve sıkıntılarını anlatan
farklı sinema eserlerini
gerçekleştirmiştir.
1966 yılında, kendi
filmlerini çevirmeye
başlayan Yılmaz Güney,
toplam yirmi dört film
yönetti. Filmlerinde basit sinema
araçları ve teknikleri kullan-
masına rağmen milyon-
larca seyirciyi sinema
salonlarına çekmeyi
başardı. Sinemaya olan
aşkı ve tutkuyla yönettiği
filmleri sayesinde, Türk
Sineması’na büyük katkı-
lar sağladı. Yılmaz Güney,
filmlerini çekerken sık-
lıkla İtalyan ve Amerikan
aksiyon filmlerinin etkisi
altında kaldı.
1968 yılında kendi
yapım şirketi olan Güney
Film’i kurdu. Makal’a
göre; “1970 yılından
itibaren sosyal gerçeklik
düşüncesiyle çevirdi-
ği 10’a yakın filmde
yaratıcı gücünü halkın
siyasi görüşlerini temsil
etme yönünde gösterdi”.
Yılmaz Güney, hükümet
tarafından üç defa üst
üste tutuklanarak hapse
mahkûm edildi. 1982
yılında hapisten kaçarak
Yol filminin montajını
üstlenen yapımcı Kaktüs
Film Şirketi’ne, İsviçre’ye
gitti. Fransa’nın siyasi
sığınma hakkı verme-
siyle Yılmaz Güney,
Paris’e yerleşti. 1984
yılında burada hayatını
kaybetti.
Yılmaz Güney Yol fil-
miyle 1982 yılında Can-
nes Film Festivali’nde
Costa Gavras’ın Missing
(Kayıp) filmiyle aynı
anda Altın Palmiye
çocukların hapishane yaşamında
karşılaştıkları zorluklar üzerinden,
Türkiye’deki mahkûmların sıkıntı-
larını perdeye taşımaktadır. Şiddet
içeren görüntüler barındırması açı-
sından Duvar filmi, tutukluluk halinin
olumsuz şartlarını göstermeye ve
yönetmenin uluslararası kamuoyunu
bu şartlara karşı uyarmaya çalışma-
sına dair bir amaca hizmet etmiştir.
Yılmaz Güney, hapishane hayatı
ve onun etrafında gelişen olayları
işlediği filminde mahkûmları filmin
merkezine yerleştirerek, hapishane-
nin, o yıllarda Türkiye’deki sosyal ve
siyasi durumu özetleyen önemli bir
araç olduğunu savunmuş olur.
Yönetmen Patrick Blossier,
Duvar Üzerine belgeselinin açılış
sekansında işçilerin ve çocukların
bir hapishane inşa edebilmek için
çalıştıklarını görüntülemektedir. Du-
varlar örülmekte, demir parmaklıklar
yerleştirilmekte ve duvarlara çeşitli
sloganlar yazılmaktadır. Bu görün-
tüler Yılmaz Güney ve film ekibinin
çekimler esnasında yaşadığı güçlük-
leri seyirciye iletir. Zira Duvar filmi,
kısıtlı imkânlar sebebiyle Fransa’nın
kuzeyinde küçük bir kasabanın tarihi
bir manastırında çekilmek zorunda
kalmıştır. Güney ve ekibi için eski bir
manastırı Türkiye’deki bir hapishane-
ye çevirmek hiç de kolay olmamıştır.
Gerçek bir hapishane atmosferi yara-
tabilmek için yönetmen ve ekibi her
detayı önceden düşünmek zorunda
kalmıştır.
Duvar filminde Yılmaz Güney’in
karşılaştığı diğer bir zorluk, filmin
Türkiye’den çok uzakta çekilmesin-
den ötürü profesyonel oyuncular
olmadan çalışmak zorunda kalma-
sıdır. Yönetmenin oynatabileceği
tek bir profesyonel oyuncu vardır;
diğer tüm oyuncular daha önce hiç
bir filmde oynamamış amatörlerdir.
Chris Kutschera’nın aktardığında
göre, “Yılmaz Güney, manastırın
yatakhanesinde uyuyan yaklaşık
yüz civarı, çoğu Berlin’in batısından
gelen Kürt kökenli çocukla birlikte,
100–200 arası yetişkin figüranla çe-
kimleri gerçekleştirmiştir. Figüranla-
rın büyük bölümü Paris’in çevresinde
yer alan fabrikalarda ve konfeksiyon
atölyelerinde çalışan işçilerden oluş-
maktadır. Bu işçilerin büyük bölümü
hapishane gardiyanı,
tutuklu yakını gibi
yan rollerde görev
almışlardır. Özetle-
necek olursa, Yılmaz
Güney için, profes-
yonel oyuncuları
Türkiye’den alıp ge-
tirmek imkânsızdır.
Hatta Avrupa’da
olanlar bile Güney’in
filminde oynamaya
cesaret edememiş-
ler, birçoğu Yılmaz
Güney’le konuşmayı
reddetmiştir. Yönet-
men Patrick Blossier
bu durumu, Yılmaz
Güney ve oyuncu-
lar arasında geçen
diyaloglarla anlat-
maktadır. Oyuncu-
ların deneyimsizliği
yüzünden Yılmaz
Güney otoriter şe-
kilde onlara sinirlen-
mektedir.
Patrick Blossier,
Duvar filmine benzer
şekilde belgeseline
hiçbir dış ses ya da
yorum eklememiştir.
Yönetmen bakış açısını doğal ses ve
görüntüyle seyirciye yansıtmakta-
dır. Yönetmenin bu tercihi seyirciye
Yılmaz Güney ve ekibini tarafsız bir
gözle seyretme imkânı vermektedir.
Böylece Patrick Blossier’nin kamerası,
doğrudan seyirciyi temsil eden sessiz
bir gözlemciye dönüşmektedir.
Patrick Blossier, Duvar filminin
sahne arkasını belgeselleştirirken,
aslında otoriter bir kişilik olarak
yansıtılan Yılmaz Güney’in, aynı
zamanda tolerans sahibi insancıl bir
kişiliğinin de olduğunu göstermek-
tedir. Güney’in çocuklarla şakala-
şırken ve eğlenirken kaydedilen
görüntüleri, onun gerçek kişiliğini
daha iyi anlamaya yardımcı olur.
Yönetmen Patrick Blossier çektiği
Duvar Üzerine belgeseliyle, Duvar
filminin tek başına Türkiye’deki
hapishane hayatını ve otoriter
yönetimin baskısını anlatmakta
yeterli olamayacağını, bu olumsuz
yaşam koşullarını anlamak için
Yılmaz Güney’in doğrudan tanıklığı-
na da ihtiyaç duyulduğunu kanıtlar.
Bunun için belgeselde sıklıkla Yılmaz
Güney’in hapishanedeki sıkıntılı
anılarını anlattığı sahnelere yer
verilmektedir. Duvar filminde Yılmaz
Güney hapishane hayatının zorlukla-
rını aktarmak amacıyla şiddet içeren
görüntüleri kullanır. Patrick Blossier
ise, aynı konuya değinmesine karşın,
bunu şiddeti doğrudan göstererek
değil, olayların tanığını dinleyerek ve
onu gözlemleyerek gerçekleştirir.
Patrick Blossier, çektiği belgesel-
le, Güney’in kişiliğini daha iyi anla-
mamızı sağlamıştır. Aynı zamanda
yönetmen, tarihi bir öneme sahip
Duvar filminin sahne arkasını da
ölümsüzleştirmiştir. Yılmaz Güney
belgeselde yaptığı konuşmasında
şöyle demektedir: “ Eğer hapisteki
arkadaşlarımızı iyi şekilde temsil
edemezsek, bir gün bizleri yargı-
larlar, tarih beni yargılar”. Yılmaz
Güney’in bu sözleri Duvar filminin
yapım amacını en iyi şekilde özetle-
mektedir.
ödülünü kazandı. Bundan bir yıl
sonra, hapishane, ayaklanma ve
aşağılama konularını işlediği Duvar
filmini gerçekleştirdi. Yılmaz Güney
siyasi duruşu ve filmlerinden ötürü
Türk vatandaşlığından çıkarıldı,
kitapları ve filmleri kendi ülkesinde
yasaklandı.
René Gardies, tarih ve sinema
hakkında kaleme aldığı makalesinde,
“Sinemadan, bazı özel durumlarda
toplumsal ve siyasi bir rol oynaması,
hatta ondan propaganda yapması
ve mücadele etmesi dahi beklenebi-
lir” demiştir. Bu fikir, Yılmaz Güney’e,
sinemasını siyaset üzerine kurma
imkânı vermiştir. Yves Thoraual’ın
aktarmasına göre, Yılmaz Güney bu
durumu şu sözlerle ifade eder: “İcra
ettiğim sanat ve siyaset aslında bir-
birini tamamlar, arada hiçbir çelişki
barınmaz”.
Duvar (1983), Yılmaz Güney’in
komünizm, kapitalist sistem ve
Türkiye’deki hâkim otorite üzerine
ideolojik fikirlerini yansıttığı ilk filmi-
dir. Burada bilinmesi gereken önemli
nokta, onun bu filmi Türkiye’yi terk
ettikten sonra çektiğidir. Duvar
filminin bütçesinin büyük bölümü
siyasi nedenle Fransa Kültür Bakan-
lığı tarafından desteklenmiştir. Oğuz
Makal, Türk Sineması üzerine kaleme
aldığı eserinin bir bölümünde Yılmaz
Güney’in durumunu özetleyen şu
cümleleri kurmuştur: “Türk Sineması
sansür nedeniyle sosyo-politik ko-
nulardan uzak kalmıştır” (1996:133).
Bu durumYılmaz Güney’in sosyal
gerçeklik üzerine inşa ettiği Duvar
filminin neden Fransa Kültür Bakan-
lığı tarafından desteklendiğini göz
önüne sermektedir.
Duvar filmi, ergenlik çağındaki
1...,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33 36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,52-53,54-55,...84
Powered by FlippingBook