Egeden 20. Sayı - page 20-21

18
19
GÜZ 2014
farklı konumdadırlar. Bunlar genel,
daha soyut, herkesi içine alabilecek
tiplerdir. Diğer tipler ise, toplumdaki
farklı, farklılaşmış kesimleri, kişileri,
oluşumları yansıtırlar ve daha somut
tiplerdir. Oysa Anadolu masallarının
başkahramanları mitik-tiplerdir,
kahramanlık öyküleri, acıklı öykü-
ler anlatırlar. Dramatik bir yapıları
vardır. Gölge ve ortaoyunu, erkek
başkişilere dayanırken, Anadolu
masallarında kadın başkişiler de
bulunmaktadır. Yeşilçam sineması,
bu iki ucu birleştirmiştir.
Halk sineması, genellikle melod-
ram ağırlıklı filmleri öne çıkarmıştır.
Bu türün en önemli temsilcisi sena-
rist-yönetmen Muharrem Gürses’tir.
Seksen film çeken Muharrem
Gürses, filmleriyle izleyiciyi düşün-
mekten çok katarsise ulaştırmayı he-
defler. Ticari sinemanın güçlenmesi
doğrultusunda magazin dergilerinin
sayısı artar, Yeşilçam kral ve krali-
çeleri seçilir. 1951’de düzenlenen
ilk etkinlikte Ayhan Işık ve Belgin
Doruk, Artist Yarışması’nın birincileri
olarak sinema sektörüne girerler. Bu
dönemde çekilen melodramların
yanında, tarihsel filmler ve -Kore Sa-
vaşı gibi- savaş filmleri de çok sayıda
üretilir. 1956-57 yılları arasında ise,
gazete ve dergilerde düzenli film
eleştirileri yayınlanmaya başlar.
Atilla Dorsay, 1960’lı yıllarla
birlikte, Türkiye’nin, dünyanın en
çok film yapan ülkeleri arasında
yer aldığını belirtir. Yazara göre,
1960’lı yıllarda sinemaya gitmek,
tüketim alışkanlıkları değişen aileler
için başlıca boş zaman etkinliği
haline gelmiştir. Bu doğrultuda,
Dorsay, Türk sinemasında 1960-
1980 arasında geçen dönemi “Altın
Çağ” olarak adlandırır. Özön’e göre
de, “Türkiye 1966 yılında yıllık film
yapımı yönünden bütün dünyada
Japonya (442), Hindistan (332) ve
Hong Kong’tan (300) sonra dördün-
cü sırada yer almıştır”. Açılan çok
sayıda sinema salonu, film sayı-
sındaki artışı karşılamak için seans
arttırmaya başlar. Yapımevlerinden
bazıları da, filmlerini göstermek için
sinema salonlarıyla anlaşır. Böylelik-
le hangi filmin nerede oynayacağı
sözleşmeyle önceden belirlenmeye
başlanır.
Bu dönemin Muharrem Gürses
ve ondan etkilenen ticari sinemacı-
larının karşısında, Lütfi Ömer Akad,
Osman F. Seden, Memduh Ün, Atıf
Yılmaz, Ertem Göreç, Metin Erksan,
Halit Refiğ gibi sinemacılar yer
almıştır. Bu sinemacıların öncü-
lüğünde, sinema dilini geliştiren
ve yerleştiren önemli “toplumsal
gerçekçi” filmler çekilir. Esen’in,
Kongar’dan aktardığına göre, ilk
yılları Demokrat Parti iktidarı altında
geçen bu dönemde, köyden kente
göç başlamış ve “gecekondu halkı”
olarak adlandırılan yeni bir toplum-
sal katman oluşmuştur. Gecekon-
dulaşma ile kentsel yapıda değişim
yaşanmıştır. Toprak mafyaları ortaya
çıkmış, işsizlik artmış, karaborsa
yaygınlaşmıştır. Söz konusu grupta
yer alan yönetmenlerin, özellikle,
bu sorunlar üzerine düşünülmesini
hedefleyen ve toplumsal değişimi
anlamaya hizmet eden filmler yaptı-
ğı görülür.
Bu yıllarda ‘61 Anayasası’nın
etkileri önemlidir. Sinemada geç-
mişten gelen sansür devam etmekle
birlikte, bu yıllarda daha özgürlükçü
bir ortamda filmler üretilebilmiştir.
Bu dönemde özellikle ABD’nin taraf
olduğu Vietnam Savaşı ve yaşanan
‘68 olayları, tüm dünyayı olduğu gibi
Türkiye’yi de etkiler. Buna rağmen,
1960’lardaki film sayısındaki artış,
ticari filmlerin baskınlığı nedeniyle,
sinema tarihimizin çok önemli bazı
filmlerinin perdeye yansımamasına
ya da az sayıda izleyiciye ulaşma-
sına yol açar. Örnek olarak Metin
Erksan’ın 1965 yapımı Sevmek
Zamanı filmi, ancak televizyonda ya-
yınlandıktan sonra hak ettiği değeri
görebilir.
Sinemadan başka gelir kaynağı
olmayan bu dönem yönetmenle-
rinin yaşadığı temel sorun, ulusal
sinema düşüncesine uygun ürün-
ler vermeyi istemelerine rağmen,
yaşamlarını sürdürebilmeleri için
popüler filmler çekmek zorunda
kalmalarıdır. Örnek olarak, dönemin
filmleri arasında yer alan; Vurun Kah-
peye (1949), Kanun Namına (1952),
Öldüren Şehir (1953), Beyaz Mendil
(1955), Hudutların Kanunu (1966),
Kızılırmak Karakoyun (1967), Vesi-
kalı Yârim (1968) ve 1970’li yıllarda
çektiği Gelin-Düğün-Diyet üçlemesi
gibi önemli filmlerin ünlü yönetme-
ni Lütfi Akad, Vahşi Bir Kız Sevdim
(1954), Kalbimin Şarkısı (1955) gibi
filmler de yapmak zorunda kalmıştır.
Buna rağmen, ulusal sinema
oluşturma çabası içinde olan ikinci
grup yönetmenler, sinema ve top-
lum üzerine düşünme gayretini gös-
terir. Şükran Esen’e göre bu dönem-
de ilk kez, sinemacılar, “Sinema neyi
anlatmalıdır?”, “Türk sineması nasıl
olmalıdır?”, “Bize özgü film olabilir
mi?” gibi sorular sorarak düşünce
üretir ve bu sorular çerçevesinde
film yapmaya çalışır. Ulusal sinema
görüşünü savunan yönetmenlerden
Halit Refiğ, Kemal Tahir’in düşünce-
lerinden etkilenerek, sinemanın Türk
toplumunun değerlerine, geçmişine
ve geleneksel sanatlarına dayan-
ması gerektiğini belirtmiştir. Refiğ,
görüşlerini Ulusal Sinema Kavgası
kitabıyla yazıya döker. Refiğ’in 1965
yılında çektiği Harem’de Dört Kadın
filmi, bu tezi uygulamaya çalıştığı
yapımlarındandır.
Sinemacılar Dönemi’nde,
yönetmen Metin Erksan öncülü-
ğünde kurulan sinema çalışanlarına
yönelik ilk sendika, 1967 yılına kadar
aktif görev yapmıştır. 1965 yılında
kurulan Türk Sinematek Derneği
ise sinemacılar ile sinema yazarları
arasında ilgi çekici bir kavganın
merkezi haline gelir. Metin Erksan,
Lütfi Akad ve Halit Refiğ, sinema
yazarlarının yabancı filmlere yönelik
övgüde bulunup kendi filmlerini
ağır şekilde eleştirmesine karşılık,
sinemamızın, kendi topraklarımızın
sorunlarına eğilmesi gerektiğini, bu
nedenle de ulusal sinema anlayışına
ihtiyaç duyulduğunu vurgular.
1960’lı yılların diğer bir özelliği
de, Türk sinemasında ekol olan
ve yönetmenler üzerindeki etkisi
bugüne kadar devam eden Ertem
Eğilmez’in film çekmeye başlamış
olmasıdır. Bir Millet Uyanıyor (1966),
Hababam Sınıfı serisi (1966-1981),
Süt Kardeşler (1976), Banker Bilo
(1980) ve son olarak da sağlık sorun-
ları nedeniyle bir kısmını çekebildiği,
oğlu tarafından tamamlanan Ara-
besk (1988) gibi çok izlenen filmlere
imza atan Ertem Eğilmez, doksan-
dan fazla filme de, kurduğu Arzu
Film ile yapımcılık yapmıştır. Türk
sinemasında Ertem Eğilmez ya da
Arzu Film Ekolü olarak tanımlanan
etki, Yavuz Turgul gibi günümüzde
hâlâ başarıyla film yapan yönetmen-
ler ve birçok oyuncu için adetâ okul
niteliği taşımıştır.
1960’lı yılların diğer önemli film-
leri arasında şunlar sayılabilir: Vedat
Türkali ile çalışan Ertem Göreç’in
Otobüs Yolcuları (1961) filmi, Metin
Erksan’ın Fakir Baykurt’un romanın-
dan uyarladığı Yılanların Öcü (1962)
ile 1964 yılında Berlin’de Altın Ayı
ödülü kazanan Susuz Yaz filmleri,
Ertem Göreç’in Karanlıkta Uyananlar
(1964) filmi, Halit Refiğ’in Gurbet
Kuşları (1964), Duygu Sağıroğlu’nun
Bitmeyen Yol (1965) filmi, Atıf
Yılmaz’ın Murad’ın Türküsü (1965)
ve Ah Güzel İstanbul (1966) filmleri,
Metin Erksan’ın Kuyu (1968) filmi
gibi.
‘60’lı yılların sonlarında sinema-
da yeni bir “avantür filmleri”modası
başlar. Bu yıllarda, Killing, Baytekin,
Fantoma, Mandrake, Uçan Adam,
Zorro gibi yabancı kahramanlara
dayalı seri filmler çekilir. Bu yıllarda
“furya filmleri” denilen, yani hal-
kın maceralarını izlemeye devam
etmek istediği; Ayşecik ve diğer
çocuk oyuncu filmleri ile Cilalı İbo,
Turist Ömer, Şoför Nebahat, Küçük
Hanımefendi gibi filmler yapılır. Aynı
dönemde Türkan Şoray’ın Tapılacak
Kadın ve Ölümsüz Kadın filmleri,
Türk sinemasındaki yıldız sistemi
içinde Şoray’ı önemli bir yere taşır.
Ayrıca, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik,
Filiz Akın, Ediz Hun, Kartal Tibet,
İzzet Günay, Göksel Arsoy, Tamer
Yiğit gibi isimler sinemada yıldızlaşır.
Birbirine benzer rollerle perdeye sık-
ça yansıyan Hulusi Kentmen, Suna
Pekuysal, Feridun Çölgeçen, Sami
Hazinses, Necdet Tosun, Hüseyin
Baradan, Neriman Köksal gibi oyun-
cular da dönemin stok karakterleri
olarak filmlerde yer alır.
Bu dönemde Yılmaz Güney’in
sinemaya yaklaşımından ve genel
olarak iki bölüme ayrılan sinema
yaşamından da bahsetmek gerekir.
Sinemaya pursantaj memuru olarak
başlayan Güney, bu görevi boyunca,
seyircinin neyi beğenip neyi be-
ğenmediğini yakından takip etme
şansını yakalar. Yılmaz Güney’in ilk
dönem sinemada rol oynayışı, halk
sinemasına uygun şekilde, seyirci-
lerin olumlu tepkisini kazanmaya
yönelir. Rekin Teksoy’a göre Çirkin
Kral, özellikle oyunculuğu ile dikkat
çektiği ilk döneminde, “Sinema
sanatı açısından önem taşımayan
ama hep kötülüklere karşı çıkan
mert bir “Anadolu delikanlısını”
perdeye getiren altmış dolayında
vurdulu kırdılı filmde” oynar. Yılmaz
Güney daha sonra, Belkaya’nın da
vurguladığı gibi, Atıf
1...,2-3,4-5,6-7,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19 22-23,24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,...84
Powered by FlippingBook