Egeden 8. Sayı - page 22-23

kuyumcular, bakırcılar, tütüncüler,
terziler, oyacılar, sabuncular, dülger-
ler, doğramacılar, taşçılar... Alıcıya
kendi ürettiğini sunan zanaat erbabı
ve esnaflar…UNESCO Dünya Kültür
Mirası listesine aday olan kentte son
zamanlarda yükselen turizm furyası-
na bağlı olarak, üretim faaliyetlerine
oranla turistik mekan işletmeciliğinin
rağbet kazandığını gözlemliyoruz.
Yer yer, yöreye özgü telkari işlerinin
dahi Ankara ve İstanbul’daki
atölyelerden getirilir olduğunu
öğreniyoruz. Daim olabilmen için,
her sokağınla bir dize olup destan
gibi yücelebilmen için ey şehir,
elekçilerin, semercilerin, kuyum-
cuların, terzi, sabuncu, bakırcı,
dülger ve taşçıların kaim olmalı!
Bir Turuncu Efsun:
Midyat
Mardin’den kara yoluyla
Midyat’a uzanan yol boyunca
heyecan ve merak demleniyor
kalbimizde. Akşamüstü güneşin
turuncuya boyadığı şehre giriyo-
ruz. Meydanda, kentin toplumsal
ana bileşenlerinin simgelendiği
bir saat kulesi dikkatimizi çekiyor;
kaidenin bir yüzünde cami, bir
yüzünde kilise, bir yüzünde
tavus kuşu, bir yüzünde de siyasi
sınırlarıyla belirlenmiş Türkiye
kabartmaları, adeta, şehre yeni
gelen konukları kentin sosyal
yapısından haberdar ediyor.
Midyat…Burada mekanla
insan söyleşip, zamanda bir yola
çıkarlar birlikte, her vakit. Burada eller
gümüşten tellerle incecik örerler sevgi-
nin, özlemin çehresini, taşın suretine
yüreğin türlü heyecanı nakış nakış
işlerler... Burada insanlar Arapça kızar,
Kürtçe söyleşir, Süryanice sevinir ve
geleni Türkçe ağırlarlar...
Konaklayacağımız yer, günümüzde
Midyat Kaymakamlığı’na bağlı ziyaret
mekanlarından biri olan ve bazı dizi
filmlerin çekimmekanı olarak da
kullanılan Çevre Kültür Evi - Konuk Evi;
Midyat’ı kuşbakışı izlemek için de ideal
olan rüya gibi bir yapı. İncelikli taş
süslemeleri, planı, türlü yapı unsurları
ile büyülü bir atmosfer içindeki bu
Süryani konutu, aslında, sahibinden
satın alınarak kamulaştırılan, TBMM,
Midyat Kaymakamlığı ve ÇEKÜL Vakfı
işbirliği ile 2000’de restore edilen İshak
Şabanoğlu Konağı’dır.
Kapıda bizi karşılayan görevli
Zeki Güneş, 3 gün boyunca bir arada
olacağımız, söyleşeceğimiz, konakta
komşuluk edeceğimiz kişi aynı zaman-
da. Kürtçe, Arapça ve Süryanice’nin bir
arada, tadında ve ketsizken çınladığı
bu şehrin kalbine inmenin yorda-
mını biliyoruz; Zeki Amca’dan da yol
yordam soruşturup, vakit yitirmeden,
Midyat’ın 23 km güneydoğusunda
bulunan kadimmanastıra doğru yola
çıkıyoruz:
Deyr’ul-Umur (Mor
Gabriel) Manastırı
Deyr’ul-Umur, yerleşim birim-
lerinden uzak, tek başına, uçsuz
bucaksız, tepeli-vadili dalga dalga
araziler içindeki konumuyla,
sükunet içindeki boşlukta, insanı,
kendini yeniden tanımlamaya
zorlayan bir tanrısal ululukta
ağırlıyor. Hıristiyanlık’ın yayıldığı
ilk yıllardan itibaren oluşmaya
başlayan doktrinler içinde en
yaygın ve güçlü hale gelen, “tek
başına yaşamak” (mono) kökenin-
den türeyen ‘monastisizm’, Filistin
bölgesinden Anadolu’ya doğru,
yöresel farklılıklarla yorumlanıp,
devasa yapı kompleksleriyle ha-
yata geçiriliyordu. Tanrısal inziva
fikriyatına karşın, sundukları
ahlaki-sosyal öğretiler ve yay-
gınlıklarıyla toplum yaşamını ve
dolayısıyla politikayı da doğru-
dan etkileyen manastırlar, olanca
sosyo-politik örüntüsüyle birlikte
Hıristiyanlık tarihinin kodlandığı
bir olgu ve kavramı ifade eder
aslında.
Mor Şmuel ve Mor Şemun tara-
fından 397’de, tüm Hıristiyan dünya-
sının ilk manastırlarından biri olarak
kurulmuş olan Deyr’ul-Umur da, faa-
liyetini hala sürdüren; her bakımdan
gerçekten hala yaşayan, bu yüzden
tarihi-sosyal-kültürel açıdan her türlü
‘okuma’yı mümkün ve verimli kılan bir
manastır; bir ‘dünya kültür mirası’…
Turabdin Metropoliti Mor Timot-
heos Samuel Aktaş’ın resmi ikamet-
gahı olan ve hali hazırda 75 kişinin
yaşadığı manastır kompleksi, mimari
görkemini çeşitli dönemlerdeki ekle-
me ve onarımlarla kazanmıştır. Komp-
leks, avlular merkez alınarak, liturjik
gereklikler (dini uygulama esasları)
ve ritüel (törensel uygulamalar) sırası
gözetilerek, birbirine geçiş bağlantıları
olan katholikon (ana kilise), vaftiz-
hane, trapeza (yemekhane-mutfak),
katakomb-mezar şapeli karışımı sayı-
labilecek olan Azizler Evi ve Meryem
Ana kilisesi; üst katlarında bulunan
idare, çalışma-okuma bölümleri ve
ruhaniler için konaklama bölümleri
ile ilgilileri için güzide -yaşayan- bir
manastır özelliğinde.
Burada görüşme yapacağımız
Başdiyakon İsa Gülten de, Süryani dili,
edebiyatı ve kültürü üzerine yaptığı
çalışmalarla Suriye’de verilen bir onur
ödülüne layık görülmüş, faaliyetle-
riyle, bilgi ve birikimiyle tanınmış;
sonradan önemli görevlere gelen çok
sayıda kişiyi yetiştirmiş saygıdeğer bir
kişiliktir.
Birinci avluya açılan görkemli por-
talin önünde, iyi giyimli, ağırbaşlı bir
genç, Kuryakos Acar karşılıyor bizi ve
üst kat birimlerindeki bir idari odaya,
Başdiyakon İsa Gülten’e götürüyor…
Yoğunluğu içinde İsa Bey’in bize
ayırdığı yarım saatlik zaman diliminde
samimi dille güzel bir sohbet gerçek-
leştiriyoruz. Yöredeki göç olgusuna
bağlı olarak azalan nüfus, asimilasyon
ve 1164 yıllık manastıra ait arazilerin
mülkiyetiyle ilgili işleyen bir dava,
sohbetin üzüntü ve şikayet bölümü-
nü oluşturuyor. İsa Bey, gelenekler
konusunda, asimilasyon ve nüfus azlığı
olgularına dayandırarak, başka etnik
ya da dinsel gruplarla evlilik ilintisi
kurmaya sıcak bakmadıklarını belir-
tiyor; fakat genel beşeri ilişkiler için
İsa Mesih’in
“Komşunu kendin gibi sev”
[Matta 22:39] ve
“İnsanların size nasıl
davranmasını istiyorsanız, siz de onlara
öyle davranın!”
[Luka 6:31] sözlerini
düstur olarak koyuyor.
Süryani Dili
ve Kültürü AnabilimDalı
konusunun
abartılmaması gerektiğini, bunun
nicedir yapılması gereken ve dünya
üniversitelerinde zaten bulunan bir
uygulama, bir bölüm olduğunu dile
getiriyor. Episkopos Akyüz’ün maka-
mında ve Deyr’ül-Zafaran’da olduğu
gibi, bu mekanda gördüğümüz
Atatürk fotoğrafı dikkatimizi çekiyor;
bunu, laiklik, eşitlik, hürriyet, vatan-
daşlık ilke ve kavramlarını esas haline
getirmesi nedeniyle Atatürk’e duyduk-
ları saygı ve bağlılıkla açıklıyor. Gülten,
vatandaş-devlet ilişkisinin dini, etnik,
kültürel farklılıklar önemli olmaksızın
işlemesi gerektiğinin altını çiziyor; bir
yandan da bölgedeki baskınlığını sür-
düren feodal yapının kırılması gerekti-
ğine dikkat çekiyor. Sohbet sonunda,
problemlere korkuyla yaklaşmamak
gerektiğini, korkunun çözüm getirme-
yip başka korkuları getireceğini; ama
sevgi ile hareket edip çözüme cesaret-
le yönelmek gerektiğini, (belki de ken-
dini de) öğütler bir edayla vurguluyor.
Sohbetin ardından, bize manastırı
gezdiren Kuryakos, yetkin rehberliği ve
sempatik kişiliğiyle bizde iz bırakırken;
manastır mekanlarının azameti içimize
işliyor.
Çenber-a Ezidan
Midyat’a girmeden, Güven Köyü
tabelasına uyarak, şehrin 5 km kadar
güneydoğusundaki Bağcın Köyü’nü
bulmaya çalışıyoruz; bu kez görüşme-
ye çabaladığımız: Yezidiler…
Yellerin meskeni olmuş evler ara-
sında insan sıcaklığıyla can bulduğu
belli olanına yöneliyor ve köy muhtarı
Ebuzeyd Atalam’ı buluyoruz. Yılardır
BirSüryanieviolanİshakŞabanoğluKonağı’nın
beşik tonozlu en üst kat odasının
duvar süslemeleri.
MorGabrielManastırı’nınönavlusunda
ekibimiz.
21
20
BAHAR 2011
1...,2-3,4-5,6-7,8-9,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21 24-25,26-27,28-29,30-31,32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,...88
Powered by FlippingBook