Egeden 19. Sayı - page 30-31

28
29
YAZ 2013
diye adı Christopolis [İsa kenti] olarak
değiştirildiği söylenen kentin, 230
yıl sonra Pyrgion adıyla niye yeniden
değiştirildiğini, kayda geçtiğini açıkla-
makta güçlük çekiyorum. Değiştirildiği
belirtilen adının yeniden değiştirilmiş
olduğunu açıklayan bir veri bulamı-
yorum. Acaba Dios Hieron / Christo-
polis kenti ile Pyrgion kenti ayrı ayrı
kentler miydi? Bizans Dönemi boyunca
Pyrgion adıyla anılan kent, acaba kaleli
bir kente dönüştüğü için mi bu adla
anılmaya başladı ya da baştan beri adı
Pyrgion muydu? Sanırım yeni belge ve
kaynak bulununcaya kadar bu belirsiz-
lik sürecek.
Orta Çağ Türkiye’sinin tarihsel
coğrafyası üzerine eğildiğimizde, eski
kentlerin Türkler tarafından alındığın-
da, çoğunun adının Türk fonetiğine
uyarlandığını ve yakıştırıldığını görü-
rüz. Bu durum bütün Anadolu’da ol-
duğu gibi Birgi’ye komşu kentlerde de
görülür: Lighda=Adagide, Teira=Tire
gibi. Bu görüşe göre Birgi, Pyrgion’un
Türkçeye uyarlanmışıdır.
Evliya Çelebi’ye sorarsanız,
“Bir ikiden galat Birgi derler”. Ama
Anadolu’nun birçok yerinde ve yakın
adalarda Birgi ya da Birgicik adıyla
anılan Türkmen yerleşimlerin de
bulunduğunu Çelebi’ye anımsatmakta
yarar var!
Nedir Birgi’yi önemli kılan? Bizans
döneminde kaleli bir kent olan
Birgi’nin 1307 yılında Aydınoğlu Meh-
met Bey tarafından alınmasıyla oluşan
ve Osmanlı Dönemi’nde zenginleşe-
rek günümüze ulaşan kent dokusu
ile Selçuklu’dan Beylik’e, Beylik’ten
Osmanlı’ya geçişin, Cumhuriyet’le
birlikte kurtuluşun ve kuruluşun izle-
rini taşımasıyla Türk yerleşim tarihinin
önemli bir kenti olmasıdır.
Dios Hieron ile başlayıp Christo-
polis ve Pyrgion olarak anıldığı ve
kayıtlara geçtiği belirtilen Birgi’nin
bu sürekli yaşamı içerisinde sosyal ve
siyasal tarihini araştırmak, uygarlık
izlerinin peşine düşmek jeomorfo-
loglara, diptarihçilere, arkeologlara,
tarihçilere, sanat tarihçilerine, numiz-
matlara, bizantologlara, klimatoglara,
sosyologlara, sözün kısası bütün bilim,
sanat ve düşün insanlarına kalıyor.
Sınırlı araştırma ve incelemelerin yanı
sıra daha derin, kenti doğru okumamı-
zı sağlayacak çokdisiplinli çalışmalara
gereksinme duyuluyor.
İzmir’in Ödemiş ilçesinin 8 km
doğusunda, Bozdağlar’ın eteğinde, Sa-
rıyar deresinin yamaçlarında, birikinti
konisi dolguları üzerine kurulmuş, bir
köy nüfusuna sahip (yaklaşık 2200 nü-
fuslu), kendi halinde, gözlerden uzak,
konaklarıyla, anıtsal yapılarıyla, günü-
müzde tarihsel ve kültürel kimliğinin
öne çıkarılması çabalarına tanık olan,
bitey ve direy bakımından zengin,
koruma amaçlı imar planı uygulanan
Birgi kenti; varoluşunu, -bilineni- beş
bin yılık kesintisiz bir yaşam sürmesi-
ne borçludur. Bu nedenle, bu kentte
yaşayan ve bu tarihsel kenti koruyan
gelmiş geçmiş bütün insanlarına
kentin kurucusu / yaşatıcısı gözüyle
bakılmalı ve saygı duyulmalıdır.
Burada yapılan araştırma ve incele-
meler bu coğrafyada -Küçük Menderes
Havzası’nda- insan topluluklarının var
olduğu günden beri nerelere yerleş-
tiğini, nasıl bir üretim ve ilişki içinde
bulunduğunu belirleyecek yeterlikte
olmadı. Havzada Efes ve Metropolis
hariç başka yerlerde kazı yapılmamış,
tarihi coğrafya araştırmaları da cılız
kalmıştır.
İnsan yaşamının ve kültürlerinin
Geç Kalkolitik Çağ’dan başlatıldığı bu
yörede daha erken kültürlerden söz
edilmemesi bu evrelerin yaşanmadı-
ğı anlamına gelmemelidir. Doğal ve
coğrafi koşulların var olduğundan beri
bitey ve direy için son derece elverişli
olması, bu havzada toplayıcılık, avcılık
ve ilkel tarımla geçinen insan toplu-
lukları için yaşamsal değerdedir; bu
nedenle bu toplulukların bu duruma
kayıtsız kalmaları düşünülemez.
Yapılacak jeoarkeoloji ve yüzey
araştırmalarında, bu çağların varlı-
ğını saptayan bulgular mutlaka yol
gösterici olacaktır. Ama bunun için ilk
aşamada Keban projesi gibi, Yukarı Fı-
rat havzası projesi gibi süresi ve prog-
ramı belirlenmiş, kapsamlı bir Küçük
Menderes Havzası Arkeolojik Yüzey
Araştırmaları Projesi hayata geçirilme-
lidir. Eş zamanlı olarak tarihi coğrafya
araştırmaları da yürütülmelidir. Bu da;
üniversitelerin öncülüğünde, devletin
ve yerel yönetimlerin desteği, sivil top-
lumun katılımı ile gerçekleşebilir. Birgi
ÇEKÜL/Küçük Menderes Araştırmaları
Merkezi bu tür araştırmalar için en
uygun mekândır ve buna hazırdır.
Havza gezilerimde rastladığım
yüzey buluntuları, arkeolojik yerle-
şim yerlerinin nicelik yoğunluğunun
göstergeleridir. Bunun yan sıra dağ
eteklerinde birikinti konisi dolguları
üzerinde, ovada da alüvyon dolguları
altında kaldığı düşünülebilecek yerle-
şimlerin de olabileceği unutulmama-
lıdır. Varlığı henüz saptanamadığı için
anılmayan erken yerleşimler, havza
için bilimsel veriler sağlayacak ve bu
zaman boşluğunu da dolduracaktır.
Ayrıca Birgi beldesi içinde yer alan
Sarıyar deresi, Papaz deresi, Sasallı
deresi, Semit deresi, Tabakhane de-
resi, Düdükçü deresi, Tavukçu deresi,
Gelinboz deresi gibi yörelerde de ilkel
yaşamın izlerine rastlanabileceğini
hissediyorum.
İzmir/Narlıdere’de Özbek yarıma-
dasında tesadüfen bulunan iki el bal-
tasının Alt Paleolitik Çağ’a (1,5 milyon
yıl – 300 bin yıl arası) ait olduğunun
Prof. Dr. Şevket Aziz Kansu tarafından
saptandığını belirten Prof. Dr. Ersin Do-
ğer de, “Kuşkusuz İzmir ve çevresinde
Paleolitik Çağ insanının geride bırak-
tıkları kanıtların bu iki baltadan ibaret
olmadığı açıktır” diyerek, bu havzanın
dip tarihi konusundaki düşüncelerimi
ve hislerimi güçlendirmiştir.
Bu ‘hissediyorum’ sözcüğünü
üniversite yıllarımda hocam Prof. Dr.
Tahsin Özgüç’ten duyduğumda, “Bilim-
de hissetmek olur mu?” diye yadırga-
mıştım. Ama müzecilik yaşamımda,
arkeolojik kazılarda, arazi gezilerimde
kültür belgeleriyle yüz yüze kalınca,
onlara dokununca bu yadırgımın yan-
lış olduğunu anladım; iyi ki uzun bir
süre geçmeden edindim bunu, benim
için erken bir kazanım oldu. Duyum-
samak, öğrenmek ve bilmek gibidir;
duyunun düşünceye dönüşmesiyle
ortaya çıkar; yani, duyularla kazanılan
bir düşüncedir.
Birgi’de ise; Sarıyar deresinin
Bozdağ’ın doruğundan doğup bazı
yarları aşıp Birgi içinden geçerek
ulaştığı Küçük Menderes’e yolculuğu
boyunca iki yakasındaki yamaçları ve
onu besleyen dereciklerin çevreleri
erken yerleşim tarihleri için doyuru-
cu örnekler verebilir. En azından ilk
mevsimdaşlarımızın dünyaya bıraktığı
kültür izlerinin saptanması, onların da
dört mevsimi doya doya yaşadığının
kanıtı olacaktır...
aydınlanması ve insanının da hem ay-
dınlanması hem de çağdaşlaşmasıdır.
Bilim kadını, değerli hocam Prof. Dr.
Ufuk Esin’in söylemiyle bu coğrafyanın
insanı bir alaşımdır; bu coğrafyada tari-
hini, kültürünü yaratan ve bu nedenle
kimyası ayrışmayan bir alaşım...
Anadolu coğrafyasında başından
beri var olan hayatın izleri, tarihsel
yerlerde üst üste, yan yana bulunur.
Bu öyle bir zenginliktir ki, yok olmuş
olanın varoluşudur. Yapılan arkeolojik
kazılarda, gezilen ören yerlerinde,
kentlerde, köylerde -bakınca gör-
memek olası değil- bir uygarlıktır
bu; tarihsel dönemler içinde hangi
adla anarsanız anın bu coğrafyanın
uygarlığıdır. Bu bakımdan Anadolu,
dünya coğrafyasında ayrıcalıklı bir yere
sahiptir.
“Akdeniz’e bir kısrak başı gibi
uzanan” bu coğrafyanın batısında, yani
Ege’de, yaşama elverişli iklim ve toprak
koşullarının insan yaşamını ve yaratı-
cılığını kolaylaştırıcı özellikleri, tarihin
her döneminde çekiciliğini sürdür-
müştür. Göçlerin, istilaların, işgallerin,
savaşların bu coğrafyaya sahip olma
duygusuyla oluştuğunu; bu coğrafya-
nın ‘nimetlerinden’ sürekli yararlanma,
üretimi paylaşma, üretimden pay
alma, zengin ve birikimli olana ‘konma’
isteğiyle gerçekleştiğini anlamak için
açıklama getiren siyasal tarihin karma-
şıklığına aldırmamak gerek. Topluluk
doğasının iskeleti insandır; yaşamak
için her şeye egemen olmak isteyen ve
olan insan.
Bu bağlamda, bütün zenginlikle-
rin Ege’de -özellikle Küçük Menderes
Havzası’nda- yoğunlaşması, bereketin
bu topraklarda ‘hazır’ bulunması; top-
luluk doğasına, insan doğasına baştan
beri çekici gelmiştir. Çünkü tarih bo-
yunca aslolan savaş değil yaşamdır.
Bu havzada eski yerleşim haritaları-
na bakıldığında, çoğu dağ eteklerinde
-adları saptanmış, saptanmamış- uy-
garlık simgesi kentler, kendi halin-
de köyler, yerleşimler görürsünüz.
Tümündeki tarihsel yaşam - nere-
deyse tümünde- aynı evrelerde, aynı
dönemlerde varlığını sürdürmüştür.
Biri diğerinden önemsiz değildir.
Örneğin bir el haritasına baktığı-
nızda tarihsel yer adlarının değişime
uğramasına karşın, kentin ya da köyün
var olan bütün tarihsel değerleri
somut olarak bağrında taşıdığını gö-
rürsünüz. Baştan sona doğru okundu-
ğunda bu adların fonetik değerlerinin
birbirine yakın olması; yaratılan kül-
türün üst üsteliğini, içiçeliğini gösterir
ki bu da sürekli yaşam ve uygarlık
demektir.
Birgi’nin antik dönemde Dios
Hieron adıyla anıldığı söylenmekte ise
de, bu konuda değişik görüşler bulun-
maktadır. M. Kiel gibi bilim insanları,
bu adla anılan yerin bugünkü Bozdağ
beldesi olduğunu ve Zeus tapınağının
çevresinde küçük bir yerleşimin varlığı-
nı savlamaktadır.
Dios Hieron. Bu iki sözcüğün anla-
mı: “Dios =Zeus’un” ve “Hieron = kutsal
kabul edilen yer”dir: Yani “Zeus’un
kutsal tapını alanı” anlamına gelmekte-
dir ve ülkemizde bu adla anılan yerler
vardır. Böyle alanlarda mutlaka bir ta-
pınak yapısı bulunmayabilir; bu alanlar
kutsanmış bir alan da olabilir.
Birgi’de bulunan Roma
Dönemi’nden kalma, in-situ olmayan
devşirme bir stelde; Nikeaia halkının
steli Zeus’a adadığını belirtmektedir.
Dios Hieron ister Birgi, ister bugünkü
Bozdağ ya da Keldağ olsun bu stel;
bu coğrafyada Zeus kültünü yaşatan
kutsal bir alanın varlığını gösteriyor.
Zaten coğrafya bunu gerektiren özel-
liği taşıyor.
Dios Hieron’un bugünkü Birgi
kenti olduğunu, bu adın putperestliği
çağrıştırdığı için bunun yerine Chris-
topolis adının verildiğini öne süren-
ler; DiosHieron / Christopolis kenti
piskoposunun 431 yılında Efes, 451
yılında Chalcedon’da Konsil zabıtlarını
imzalamasını kanıt olarak gösterirler.
Kayıtlardan da anlaşıldığına göre Dios
Hieron / Christopolis bir piskoposluk
merkezidir.
M.Kiel’in belirttiğine göre 680 yı-
lında toplanan 6. Ökümenik toplantısı
zabıtlarını Pyrgion piskoposu sıfatıyla
Zoetes imzalamıştır. Yani kentin adı
Pyrgion’ dur.
Hristiyanlığa özgü bir isim olsun
1...,10-11,12-13,14-15,16-17,18-19,20-21,22-23,24-25,26-27,28-29 32-33,34-35,36-37,38-39,40-41,42-43,44-45,46-47,48-49,50-51,...84
Powered by FlippingBook